2200 yıllık devlet tarihinde boyun eğmek var mı?

Yargıtay'ın yeni hizmet binasının açılışı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ve Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca'nın birlikte okuduğu Fatiha ile yapıldı.

Gazeteci İsmail Saymaz, üçlü fotoğrafı yorumladı ve "Laikliğin ruhuna Fatiha okunuyor." dedi. Saymaz sözlerinin devamında "Sanıyorlar ki Türkiye, din devleti olursa huzur bulacağız. Afganistan'dan kaçanlardan bile ibret almıyorlar." ifadesini kullandı.

Bu tespit karşısında denilebilir ki, "Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 23 Nisan 1920'deki açılışında Mustafa Kemal Paşa ve Meclis üyeleriyle birlikte çekilen fotoğraf nedir öyleyse? Meclis'in açılışında da Hacı Bayram Veli Sancağı'nın altında, Nakşibendi, Bektaşi ve Mevlevi dergâhlarının temsilcileri dua etmedi mi? Bugün benzer bir fotoğraf ortaya çıkınca neden hemen tepki gösteriliyor?"

Sorun şu ki, bizzat Tayyip Erdoğan'ın, "Türkiye'nin Taliban inancıyla alakalı ters bir yanı yok" gibi veya FETÖ'yü kastederek, "aynı menzile farklı yollardan gitmek istiyorduk" gibi sözlerle ifade ettiği menzil, laik cumhuriyetten başka bir yönetim şekli olarak kabul ediliyor!

***

Erdoğan"Sözde yargı mensuplarının sergiledikleri rezillik daha dün gibi gözümüzün önündedir. Son halkasını FETÖ'cü hainler sergilemiştir. Bu alçak örgütün hakim görünümlü mensupları adaleti en rezil şekilde temsil etmeye kalktılar. Ne yaparlarsa yapsınlar, hangi oyunları denerlerse denesinler başaramadılar." sözleriyle 12 Eylül 2010 referandumuyla birlikte yüksek yargının FETÖ'ye kendileri tarafından teslim edildiğini, 2014 ve 2015 şuralarında FETÖ'cülerin tuğgeneral yapıldığını unutturabilir mi?

Şimdiki Yargıtay Başkanı Karaca ise yeni anayasa çalışmalarını yargı bağımsızlığı adına desteklediklerini söyledi.

İyi de eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman"Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır. Yeni anayasa dindar olmalıdır" diyordu.

İktidar mensuplarının uzun süredir tartıştığı, yıpratmaya çalıştığı Türkiye Cumhuriyeti'nin rejimi ve onun kurucusu Atatürk'tür.

Ayrıca ErdoğanErbaş ve Akarca'nın bu fotoğrafı, Türkiye'nin nüfus yapısı değiştirilirken, Türk nüfusunun genetik yapısıyla oynanmasıyla birlikte değerlendirilmelidir.

Her ülkeye farklı tertip sıvılar gönderildiği de Japonya'da ortaya çıkarılmıştır!

Suriyeliler, Afganlar veya turistlerden grafenli sıvı sertifikası veya test isteyen yok ama Türklere zorunlu tutuluyor! Tıpta, insanlar arasında böyle ayırımlar var mıdır? Bu tutum, "bilime inananlar"ın işi midir yoksa halkı ölümle korkutarak teslim almaya çalışanların mı?

***

Bir diğer önemli konu da Erdoğan'ın 2016 yılından beri, bazı konuşmalarında yaptığı "2200 devlet tarihimiz" vurgusudur.

Erdoğan, 2016 yılındaki konuşmasında, "Milletimize uzun yıllar boyunca bilinçli bir şekilde tarihi, kültürü, medeniyeti, kahramanlıkları, başarıları unutturulmak istenmiştir. Sanki bu millet ve bu devlet gökten zembille inmişçesine geçmişiyle ilişkisi kesik bir tarih anlayışı yerleştirilmeye çalışılmıştır… Halbuki sadece Cumhurbaşkanlığı forsumuzda temsil edilen devletlerimizin 2200 yılı aşkın köklü bir mazisi bulunuyor." demişti.

Türk tarihinin hakkından gelmek isteyenlerle birlikte çalışan AKP iktidarının, devlet tarihini, Mete Han'a kadar uzatması inandırıcı olabilir mi? Üstelik "2200 yıllık devlet tarihi" kabulünü Tayyip Erdoğan, Bilal Erdoğan ve Süleyman Soylu'dan başka seslendiren AKP'li de yok.

2200 yıllık devlet tarihini, "Türk Tarihinin Ana Hatları" diye liselerde okutan Atatürk idi. Sonradan Malazgirt öncesinden bahsedenlere "ırkçı" diyenlerin birkaç yıldır devlet tarihini Mete Han'dan başlatması ilginç bir durum!

2200 yıllık Türk devlet tarihinde, başka ülkelerin dayatmalarına teslim olmak var mı? Mesela, "Suriyelileri kabul et, Afganları kabul et, ana karnındaki ceninler dahil halkının genetik yapısını değiştir" gibi baskılara boyun eğmek var mı?

YORUM EKLE