Zaferi, mağlupların değil, zaferi kazananların çocukları kutlarken, savaşı kaybedenlerin çocukları ise Türk'ün zaferleri karşısında her milli bayramlarımızda olduğu gibi haset eder, kini kabarır, uyuz olur kaşınır.
Kaşındıkça uyuzları artar!
Artan uyuzları ağızlarına vurur ve dedeleri gibi Türk'ün zaferlerine karşı salya dökerler!
Kimi, ''Keşke Yunan kazansaydı'',
Kimi, ''30 Ağustos eskidi, 15 Temmuz henüz taze, onu kutlamalıyız'',
Kimileri de ''30 Ağustos, toplumun tamamını alâkadar etmiyor'' der.
Bilhassa da, Bizans'ı, Pontus'u, Ermenistan'ı kurma hevesleri Atatürk tarafından kursaklarında bırakılanların bugünkü torunları, her 30 Ağustos geldiğinde hasetlerinden mütevellit ateşleri yükselip yatağa düşerler.
30 Ağustos'ta hasta olanlara derim ki;
Şayet, kuduz itler gibi saldırdığınız Atatürk'ün dehasıyla 30 Ağustos Zaferi kazanılmasaydı, tamamınızın karısı kızı metres- câriye olacak, itiraz edenleriniz ise Arakan müslümanları gibi canlı canlı yakılacaktınız.
Ey Türkoğlu!
İmanını gönlüne, Türklüğünü beynine kuşan!
Senden olmayanlar senin en müstahkem mevkilerini işgâl etmişler!
Vakit henüz geçmeden mânen ve bedenen titre ve kendine dön!
Acele et!
Genlerindeki Türklük mağmasını imanınla ısıt, sahip olduğun Türk şuurunla harekete geçir!
Geçir ki, genlerindeki Türklük mağması kızgın lâvlara dönüşerek, Türk kimliğine, And’ına, Atatürk'üne, 30 Ağustos'larına ve Orduna kin kusup sana kefen biçen hârici ve dâhili bedbahtları, Vezüv Yanardağı’nın lavlarının Pompei şehrinin sapıklarını kül ettiği gibi kül etsin!
AKP- MHP ve diğer yandaşı partilere sözüm yok, çünkü onlar kendilerine verilen ev ödevlerini yapmak zorundalar.
Babacan- Davutoğlu ikilisi, bunları zerre kadar ciddiye almıyorum.
CHP- İYİ PARTİ.
Bu iki partide de, burada yazılanları haykıracak, ardı arkası kesilmeyen ihanetlere dur deyip Türk'e moral ve cesaret kazandıracak ne bir lider, ne de ''İman âbidesi Türk delikanlısı'' bir Milletvekili mevcut.
Milletvekillerinin tamamı, bir dönem daha Milletvekili olabilme arzusuyla Liderlerinin karşısında yağcılık ve dalkavuklukta sınır tanımaz durumdalar. Hiçbirinin, vatan, millet, din, devlet ve Türk milletinin namusu adına ne çektiği bir çilesi, ne de en küçük bir derdi var.
Durum böyle olunca bizler ne yapmalıyız?
Oy verdiğimiz Milletvekilleri bölgemize geldiklerinde karşılarında yılışmak yerine yakalarına yapışarak, not ettiğimiz yanlışlarının, gaflet ve ihanetlerinin hesabını kendilerine en sert şekilde sorabilmeliyiz ki, bu durumu düşünerek dizlerinin bağı çözülmeli, millete karşı saygıdan, devlete karşı sadakatten ayrılmamalılar.