81 yıl önce bugün, vatanın bütünlüğü ve milletin istiklâli tehlikedeydi.
Ve millet, Mustafa Kemal Paşa komutasında, kendi azmi ve kararı ile istiklalini kurtarmak için mücadele ediyordu...
30 Ağustos sabahı Dumlupınar’dan başlamak üzere, 9 Eylül’e kadar düşmanı kovalayıp denize dökenler kimdi? Kendilerinden yıllar sonra, ülkücü, devrimci adlarıyla ortaya çıkıp birbirlerine silah çeken gençlerin dedeleriydi onlar... Çoğu, sol-sağ nedir bilmiyordu... Veya bilseler bile, umurlarında
değildi... Çünkü vatan işgal edilmiş, düşman milletin namusuna tecavüz etmişti... İnönü’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da veya ondan önce, Gaziantep’te, Şanlıurfa’da, Kahramanmaraş’ta, Sütçü İmam’lar, Şahin
Bey’ler, Arslan Bey’ler, Karayılan’lar öne çıkmış, milleti ayağa kaldırmış ve harekete geçirmişti... İzmir’in, Aydın’ın ve bütün Ege’nin dağlarında efeler ve diğer milli gerilla grupları düşmana ağır kayıplar
verdirerek, düzenli bir ordu oluşturması için Ankara hükümeti’ne zaman kazandırmıştı...
Karadeniz, Rus işgalinin sona ermesi ile birlikte, Osman Ağa liderliğinde, katiller sürüsünü imha etmişti... Doğuda Kazım Karabekir Paşa komutasındaki ordu Erivan’a kadar yürümüş, emperyalist ülkelere uşaklık eden güçlere gereken dersi vermişti... Aradan geçen 81 yıl içinde, düşman, kayıplarını telafi etmek için başka yöntemler denedi... Türkler’i savaşla mağlup edemeyeceklerini kesin olarak anladıkları için, Türkiye’yi içerden fethetmenin yollarını aradılar...
“Türkleri dışarıdan işgal etmeye kalkmayın, yenemezsiniz. Amma bir kere içeriden ele geçirdiniz mi herşeyi kabul ettirebilirsiniz!” diyen Makyavel’in yolunu takip ettiler... Cumhuriyete ve rejime karşı, batıcı-teslimiyetçi tehdit unsurları oluşturdular. Anadolu’dan Türk damgasını silmek için, özel olarak yetiştirdikleri, Türk adı taşıyan, fakat damarlarındaki kan bozuk olan hainleri, ülke ekonomisinin, siyasi partilerin, madyanın ve devletin kilit noktalarına yerleştirdiler... Hep birlikte cumhuriyet düşmanlığını, aleni Türk düşmanlığına dönüştürdüler...
Solda veya sağda bulunan Türk aydınları, bu ihanetleri artık görüyor ve “Atatürk’ün ölümünden itibaren, dışa bağımlı politikalar sonucunda, ekonomisi bilinçli olarak çökertilmiş, toprakları işgal altına alınmış,
milli kültürü yok edilme noktasına sürüklenmiş” olan Türkiye’nin gerek Avrupa Birliği, gerekse ABD tarafından, ayrılıkçı hareket, sözde Ermeni soykırımı, Kıbrıs, Ege, Ruhban Okulu, Patrikhane, Irak’ta kukla devlet, Pontus gibi konularla nasıl meşgul edildiğini çok iyi değerlendiriyor...
Türk aydınları, “Ankara hükümetlerinin, uzun süreden beri, Türk halkı adına değil, dış güdümlü ve bölücülüğü teşvik eden sermaye çevrelerinin çıkarları adına kararlar aldığının, küreselleşme politikaları sonucu, IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği dayatmaları doğrultusunda, milli varlığı tamamen ortadan kaldıracak yasalar çıkardığının, milleti aciz ve süper güçlerin yardımına muhtaçmış gibi göstermekte olduğunun” bilincindedir...
Türk aydınları, milletin haklarını korumak için, tamamen milli/ulusal hedefleri olan milli bir merkez oluşturmak gerektiğinin de farkındadır.
İşte, Türk aydınları, yıllardan beri “Bütün milli/ulusal kişi veya kurumların, aralarındaki her türlü görüş ayrılıklarını erteleyerek veya geride bırakarak, bütün güçlerini birleştirmeleri, bütün varlıklarını
bir yerde toplamaları”nı bunun için istemişti...
81 yıl sonra yeniden bir milli kurtuluş mücadelesi heyecanı ile ülkücü ve devrimci Türk gençlerinin, 30 Ağustos günü Taksim’de ortak eylem yapma noktasına gelmesi, içerdeki bozguncuları fena halde korkutuyor... Gençlerin ne kadar önemli bir iş yaptıkları, bozguncuların telaşından ve korkusundan anlaşılıyor... Bozguncular, Türk gençlerinin ortak eylemler yapacağını haber almış ki, çok önceden kendi oluşturdukları grupları öne sürmeye çalıştı... Hedefleri, bu hareketi, daha başlamadan gayrımeşru duruma düşürmek, böylece halk tabanından destek bulmalarını önlemekti... Ancak, boşuna
çırpındılar. Medyada başlattıkları sahte “kızılelma koalisyonu” tartışmasına hala devam etmelerinin sebebi budur. İşin ilginç tarafı, liderleri Amerika’ya kaçmış olanlar da sureti haktan görünerek bu tartışmaya katılma cüretini gösterebiliyor! Ülkü Ocaklılar ve Öncü Gençlik, Atatürk ortak paydasında
birleşerek, bu oyunları bozuyor... O Türk gençleri, halkın ta kendisidir zaten...
81 yıl önce dedeler, hangi duygu ve düşüncelerle biraraya gelmişse, 81 yıl sonraki torunlar da aynı azim ve kararlılıktadırlar... Biliyorlar ki, felaket ne kadar yakınlaşmışsa, kurtuluş da o kadar
yakındır.
81 yıl sonra Türk gençleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun “Milliyetçi bir devrim” olduğunu hatırlamış ve aralarındaki farklılıkları, ayrılıkları sona erdirmeye başlamıştır...
Bu fark ediş, Türkiye’nin ve Türk Milleti’nin ayakta ve bir bütün olarak durması için en önemli dayanak noktasıdır. Bu dayanağı güçlendirmek için, bugün hep birlikte Taksim Meydanı’na
yürüyelim...
Ya İstiklal, ya ölüm!
Arslan Bulut
30 Ağustos 2003