ANKARA'DA Kİ SİYÂSİLER

ALLAH DELİLERİ YARATTI Kİ

ANKARA'DA Kİ SİYÂSİLER BAKIP ADAM OLSUNLAR DİYE!

Ey Ankara'da oturan siyâsi zevat!

Anadolu'nun ücra bir dağ köyünün delisinden alacağınız öylesi büyük ibretler var ki!

Bilirim, sizlere söz kâr etmez!

Ne utanır, ne de ibret alıp düzelirsiniz!

Yine de deli Mahmut'un hayat hikâyesini okuyun, okuyun da kendinizi sorgulayın ve birer hiç olduklarınızın farkına varın bir an evvel!

Anadolu'nun ücra bir dağ köyünde yaşayan deli Mahmut, her sabah elinde büyükçe bir kâğıt ve bir kurşun kalemiyle köy kahvesine gelerek en köşedeki bir masaya oturur. Büyükçe kâğıdını masanın üzerine sererek kurşun kalemiyle kâğıda saatlerce hiç durmadan yuvarlaklar, iç içe geçmiş halkalar çizer ve sonra, iç içe halkalar şeklinde karalanmış kâğıdın bir yerine kalemini bastırarak çok küçücük bir nokta oluşturur. Sonrasında ise devamlı olarak gözünü ayırmadan o noktaya bakar ve iç geçirir, bazen gözleri dolarken bazen de yüksek sesle ‘’YA HAKK- YA HAYY’’ der.

Günlerden bir gün;

Kahvede oturanlardan biri Deli Mahmut’un başına dikilip, ‘’Nedir bu çizdiğin halkalar, kağıtta çizik atacak boş yer bırakmamışsın, böyle ne yapıyorsun?’’ diye sorduğunda, deli Mahmut, anında kaleminin ucunu iç içe geçmiş halkalarla karma karışık bir hale gelmiş olan kâğıda bastırarak çok küçücük bir nokta oluşturduktan sonra başında diklenen adama ‘’çek bir sandalye otur da anlatayım’’ der.

DELİ MAHMUT’UN ANLATTIKLARI;

Bak efendi!

Kâğıdın bütününü kaplayan iç içe geçmiş bu büyük ve karmaşık halkalar kâinatı, şu gördüğün küçücük nokta ise kâinat içinde ki minnacık olan dünyayı ifade ediyor. Her gün saatlerce bu noktaya bakarak dünyanın içinde kendimi arıyorum ve kendi kendime soruyorum ‘’Ey zavallı Mahmut, kâinat içinde dünya bir nokta kadarken, sen nesin ki, bak yıllardır kendini dâhi bulamıyorsun'' diye.

DELİSİZ TOPLUM OLDUK!

Ahhh ANKARA'DA 600+ 1 kişinin içinde bir deli Mahmut'umuz olsaydı keşke!

Bu toplum kendi içinden bir deli Mahmut çıkaramaz oldu!

Halbuki biz, delilerimizin bol olduğu dönemlerde dünyayı titretiyorduk. Öyle değil miydik söyleyin dostlar!

Ey kendini çok şey sanıp şımaran siyâsiler!

Ey millete tepeden bakan nefsinin maskarası zavallı erkân!

Ey her ağzından çıkan sözü Tanrı buyruğu sanan küfür ehli, sizlere diyorum ki;

''Bir an evvel tacı- tahtı- rütbeyi- makamı- sarayı- saltanatı elinizin tersiyle itip bir köşeye çekilin de deli Mahmut gibi kendinizi aramaya başlayın. Yoksa sonlarınız karanlık. Belâ, elektrik yüklü bulutlar gibi başınızın üzerinde dönüyor, yıldırımlar gibi beyinlerinizde çakması yakındır. Bizden söylemesi. Vallahi de YANAN ORMANLARIMIZ GİBİ HELÂK OLACAKSINIZ''

Ey toplum!

Sizlere de huzur haramdır!

Bu günlerinize de şükredin!

Topluca Allah'ın ipine sarılmadığınız müddetçe felâket yaşamanız kaçınılmazdır!

Ey Diyanet!

Ey Müftü ve Vaizler!

Ey namaz kıldırma memuru İmamlar!

Ey dünyaperst Şeyhler- Şıhlar- Cemaat önderleri!

Ey ekran ekran dolaşan akbaba kılıklı İlâhiyatçılar! Sizlere soruyorum;

Sizler ne iş yaparsınız?

Din- vatan- Namus diye endişeleriniz yok mu?

Görevlerinizi unutup, yarasalar gibi siyâsetin karanlık dehlizlerinden kirlendiniz, manadan sıyrılıp menfaate, makama meyil ettiniz. Allah'tan korkmuyor musunuz?

Yazılarımı okurken, beni siyâsi bir partinin tarafgiri kabul edenler bilsinler ki;

Benim için önemli olan, Türk milletinin ırzı, inancı, namusu, vatanı, dini ve devletidir.

YORUM EKLE