Milletler, şereflerini korumadıkça ve yaşama hakkına sahip olduklarını ölümlerini göze alarak ispat etmedikçe, tarih o milletler için, ebedi hükmünü çabuk ve kesin olarak verir. Bu hüküm onlar için bir «SON» oluştur.
Yarım asra(*) yakın bir zaman önce, Milletimiz bir «ÖLÜM veya KALIM» mücadelesi içinde şerefini korumuş ve yaşama hakkına sahip olduğunu bir kerre daha ispat etmiştir.
Şimdi, milletimizin bu ölüm ve kalım hikâyesini en kesin belirtileriyle şöylece bir kerre daha hatırlayalım.
Milli bütünlüğümüzü koruyamıyacağımıza dair ye’es, ümitsizlik ve perişanlık getiren o karanlık günlerde, Tanrı’nın Türk Milletine en büyük vedi’ası olan bir «GÜNEŞ ADAM» zühûr etti.
Şimdi, bayraklarımızda hür dalgalanmak hevesi ve bu Güneş Adamın dilinde ise milletin sesi vardır. O ses şöyle haykırır:
«ANA YURDA GİREN DÜŞMAN ORDUSU VATANIN HARÎM-İ İSMETİNDE BOĞULACAK, EN SON DÜŞMAN NEFERİ, VATANDAN KOVULUNCAYA KADAR TAARRUZA DEVAM EDİLECEKTİR. BU, BÜTÜN MİLLETİN YAŞAMA AZMİ İLE İRADESİNİN ÇELİKLEŞMİŞ BİR İFADESİDİR VE O’NUN GERİ DÖNÜLMEZ KARARIDIR.»
26 Ağustos 1922 Cumartesi günü, bu Büyük Zaferimizin başlangıç günüdür.
0 günün şafağında ufukta ağartıları beliren Milli kurtuluş güneşi, 30 Ağustos 1922 Çarşamba gününün alaca karanlığına kadar, bu Büyük Zafere sahne olmuş Vatan köşesinde, istiklâli uğrunda Milli Mücadelesini yapan Türk’ün ölümsüz zaferini hûşû ile seyretmişti. Şimdi biz bu hayat mücadelesini yapan Ordularımızın ve düşman kuvvetlerinin, genel durumlarına şöyle kısaca bir göz atalım.
Düşman, 5 Tümeni ile AFYON’un kuzey ve güneyinde, 100 km. lik bir cephede, kuvvetli tahkim edilmiş bir mevzide,
3 tümeni ile DÖGER Bölgesinde ihtiyat’ta,
2 Tümeni ile de GEMLİK ve İZNİK gölü Bölgesinde bulunuyor.
Düşman Başkomutanlığının Karargâhı İZMÎR’dedir.
Bizim durumumuz şöyledir:
Garp Cephesi Komutanlığına bağlı olarak,
1 nci Ordumuz, AFYON Doğusunda, AKARÇAY ile DUMLUPINAR arasından düşmana taarruz edecek şekilde tertiplenmiş,
2 nci Ordumuz, AKARÇAY kuzeyinde, PORSUK ÇAYI ile SAKARYA NEHRİ arasından düşmana taarruz edecek, düşmanın güneye kuvvet kaydırmasına mani olacak şekilde mevzilenmiş bulunuyor.
Süvari Tümenimiz, 1 nci Ordunun sol cenahında taarruza iştirak ederek, düşmanın gerisindeki muvasala hatlarını kesecektir.
Türk BAŞKOMUTANLIĞI’nın Muharebe İdare Yeri KOCATEPE’dedir.
Bu tepeden o günün sabahının ilk sisleri arasından, muharebe meydanının genel görünüşü şöyledir:
Düşman mevzi’inin sağ kanadı üzerinde, 1310 rakımlı; ERKMENTEPE vardır. Buradan, AFYON’u gerisinde saklayan düşman mevzi’lerinin çökertileceği yol geçmektedir..
KOCATEPE'DE BAŞKOMUTAN M.KEMAL PAŞA
ERKMEN TEPE’nin batısında, BELEN TEPE, biraz daha batıya doğru gidildikçe TINAZ TEPE, DUA TEPE ve ÇİGÎL TEPE bir hakim tepeler manzumesidir. Zamanı gelince, Türk Ordusu bu tepeler üzerinden aşarak dumanlar içinde, hayal olmuş gibi görünen AFYON ovasına; güneşin grup vakti koynunda eriyerek kaybolduğu SİNCANLI OVASI’nı geçerek; ulaşacaktır.
Daha gerilerde, karanlık yamaçlarını İZMİR’in mavi ufuklarına kalkan tutmuş olan AHIR DAĞLARI’nın üzerinde, dökülen kanlarla gelinciklerin aşıldığı DUMLUPINAR mevki’i vardır.
İşte bu belirli noktaların çevrelediği Bölgede «BAŞKOMUTANLIK MEYDAN MUHAREBESİ» 5 gün aralıksız devam edecektir.
Muharebe şöyle cereyan etmiştir:
— 26 Ağustos 1922 günü, fecirle başlayan birbuçuk saatlik bir topçu ateşimizden sonra, bütün cephede taarruz başladı. Türk süngüleri, güneşin ilk ışıkları ile daha keskin ve daha öldürücü bir tesirle, daima ilerde görünüyorlardı.
Birkaç saat sonra; 1 nci Ordumuzun birinci hattaki beş Tümeni, düşman mevziinin önemli dayanakları olan TINAZ TEPE, KALECİK SİVRİSİ ve BELEN TEPE’lerini zaptetmişti.
Aynı gün öğleden sonra, düşmanın güney kanadındaki kuvvetli mevzileri, Türk süngüleri önünde hercümerc olmuş ve ele geçirilmiş bulunuyordu.
— 27 Ağustos 1922 Pazar günü, taarruzumuz bütün şiddetiyle devam etmiş ve öğleye doğru düşmanın mevzi’inde, KALECİK SİVRİSİ ile TINAZ TEPE arasında 12 Km. lik bir gedik açılmıştır. Bu gedikten, ihtiyatta bulunan 2 nci Ordumuz taarruza sevkediimiş ve saat 17.00’ye doğru 8 nci Tümenimiz AFYON’a girmiştir.
Düşmanın artık direnme gücü kalmamış, «Türklerin bir senede yaramayacaklarını» söyledikleri tahkimli mevzilerini terkederek çekilmeye başladığı görülmüştür.
Bu gün elde edilen en önemli netice akşama doğru; düşmanın tahkimli mevzilerini terketmesi ve Türk Ordusunun karşısında açık sahra muharebesine mecbur edilmiş olmasıdır.
— 28 Ağustos 1922 Pazartesi günü, Süvari Kolordumuz AHIR DAĞLARI’nın üzerinden aşarak, İZMİR Demiryolunu kesmiş ve düşman ordusunu, çekilme istikametlerini kapatarak, çember içine almıştır.
Şimdi düşman saflarında yakın gelecekteki kesin mağlubiyeti haber veren, büyük bir şaşkınlık hüküm sürmektedir.
— 29 Ağustos 1922 Salı günü, düşman gerilerini kapayan kuşatma çemberimizin her iki ucu birleştirilmiş ve geriye çekilmesine mani olunmuştur.
30 Ağustos 1922 Çarşamba günü, HAMUR KÖY ve ÇALKÖY mıntıkasındaki düşman ordusunun 5 tümenlik bir kısmı imha edilmiş ve akşama doğru düşman Başkomutanı General TRİKOPÎS maiyetiyle birlikte esir alınmıştır.
Bir muharebede bir tarafın Başkomutanının esir olması, artık her şeyin sona erdiğine işarettir. Çünkü, bir Başkomutan sevki idare sorumluluğunu tek başına deruhte eden, zafer veya mağlûbiyetin kendi istikbaline bağlı olduğu kabul edilen insandır. Bir muharebenin sonucunu teşkil eden zafer veya mağlûbiyet, onun kader yazısına işlenmiştir. Nitekim, akşam saatleri yaklaşıyorken muharebe meydanı, binlerce ölü, yaralı ve malzeme dolu olarak bir zafer tablosu ve fakat aynı zamanda bir ibret levhası gibi görünmekte ve her iki taraf Başkomutanının alın yazılarının tecellisine sahne olmaktadır.
Şimdi karşımızdaki bu manzara bize, mütecavizin nasıl ümit edilmez bir şiddetle cezalandırıldığını işaret etmektedir.
Böylelikle haksızlığın, zulmûn ve barbarlığın meydana getirdiği bu sonuç, Yunan MEGALO İDEASI’nın, seciyesinin ve onun tam varlığının iflâsı demekti.
— 31 Ağustos 1922 günü ve onu takip eden 5 gün içinde, Türk’ün bu Millî Mücadelesi, EGE DENÎZİ’nin sedefli kıyılarında ve Güzel İZMÎR’in mavi ufuklarında sona ermişti. Bu Türk milletinin topyekûn bir kükreyişle Millî Mücadelesine bir son değildi ve olamazdı... Belki bu, yeniden nurlu ufaklar açacak bir başlangıçtı.
Çünkü Başkomutan Gazi Mustafa Kemâl Paşa, Ordularına verdiği ilk taarruz emrinde; «ORDULAR İLK HEDEFİNİZ AKDENİZDÎR. İLERİ...» demişti.
İlk hedef AKDENİZ olduğuna göre, Ara hedefleri ve Son hedefi gelecekteki Türk nesilleri seçecek ve elde edeceklerdi.
Bu savaşın karakteri milli idi, ve milletçe yapılıyordu. Nihayet muzaffer olduk!. Çünkü VAR olmak için YOK olmak göze alınmıştı. Bu sebeple, «MİLLÎ MÜCADELE» adını taşıyan bu savaş; bütün Medeni Dünyaya kabul ettirilmiş bir hayat hakkının ifadesi oldu.
Türk Orduları, ANADOLU Yarımadasına, ilk önce 26 Ağustos 1071 tarihinde Selçuklu Hükümdarı ALPASLAN tarafından açılan Fetih kapısından girmişti. O ordu, bu meydan savaşında milletine kanı ile vatan yarattığı bu toprakları, yeniden BAŞKOMUTAN MUSTAFA KEMÂL PAŞA’nın açtığı Fetih kapılarından bir kere daha geçerek zaptetmiştir.
İZMİR ufuklarında bir serhad bularak, akınlarını durduran bu ordu, imanlı göğsünün kalkanı gerisinde uzanan ebedi bir vatanı muhafaza ve müdafaa etmek görevine o günden beri devam ediyor.
Bilinmelidir ki, Türk’ün EBEDİ VATANI olan ANADOLU yarımadası üzerinde, hiç kimsenin hakkı ve onun istikbaline ait söylenecek bir tek sözü yoktur ve olmayacaktır. Fakat onun sahibi olan Büyük bir Milletin söylenecek çok sözü vardır...
Bunu bilerek her yıl, 30 Ağustos Zaferimize yeniden bu dönüşün heyecanı içinde, gelecek parlak zaferleri milletçe kutlamaya hazırlanalım.
Bu zafer bizim millet olarak yaşamamızın hakkı ve ümidi olarak daima yaşayacaktır.
Sadri KARAKOYUNLU
Tarih Dünyamızdan Bazı Gerçekler, Sh:27-33
Not: (*) Yazar 'Yarım asır' demiş; eseri 1972 baskısı. Günümüze göre 'Bir Asır = 100 yıl ' oluyor.
Güncelleme Tarihi: 29 Ağustos 2024, 03:59
Ben GAZI MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'KÜMÜN sayesinde, adam oldum adam. ATAM GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜME ima ile dahi olsa hakaret edenin, mevkisi, makamı, şanı şöhreti, kişiliği kimliği kim olursa olsun benim nazarımda aşağılığın en önde gidenidir. NOKTA.