Eurovision Şarkı Yarışması’nda bu defa Türkiye’yi Athena temsil
edecekmiş! Evet, Yunanistan’ı değil, Türkiye’yi temsil edecek! Bu kararı
veren de Türkler’in vergilerini kullanan TRT! Son yarışmada Türkiye’yi,
Topkapı Sarayı’nın Harem Dairesi’nde, hamamın göbek taşında döne döne,
Batı Dünyası’na “Yeniden senin olmak için her yola varım!” diye hitap
eden bir kadın temsil etmişti... Bu durum kimsenin kanına dokunmamış ki,
hala aynı parçayı halkın beynine çakıyorlar... Hatırlarsanız, İslamı
referans olarak kullanıp iktidarı ele geçirenler de Avrupa jürisinin
birincilik verdiği bu şarkıdan dolayı, Sertap Erener’i kutlama yarışına
girmişti! Şimdi bu durumda, Türkiye’nin sınırlarını korusanız ne olur,
korumasanız ne olur? Türk çocukları bir Yunan ismi taşıyan grupla temsil
edilecek ama, silahlı kuvvetleriniz hala çok güçlü! Neye yarar bu güç?
İçerde, devlet erkini elinde bulunduranlar, milli kimliği katlederken,
Amerika’dan güçlü olsanız neye yarar?
Bir insanın hayatta başarılı olmasının birinci şartı, mesleğine veya uğraş alanına yoğunlaşmasıdır; motivasyondur. Bir milletin, milletler ailesi içinde başarılı olması da,
tıpkı bireyin kendi hedefine yoğunlaşmasında olduğu gibi, toplum olarak
ortak hedeflere, millî hedeflere yoğunlaşmasına bağlıdır. Millî kimlik,
millî motivasyonun temelidir. Millî kimliği zayıflatmaya çalışmak,
yerine başka kimlik yerleştirmeye çalışmak ise bugünkü dünyada, toplu
intihar demektir. Kendi millî kimliğini benimseyememiş insanlar, hem
kendilerine, hem içinde bulundukları topluma zarar verir... Hangi etnik,
dini veya siyasi gerekçeyle olursa olsun, millî kimliği reddeden
insanlar, psikolojik olarak rahatsızdır; hastadır ve tedavi edilmeleri
gerekir. Çünkü, içinde bulundukları toplum ile ters düşmüşlerdir; içinde
bulundukları toplumla çatışma içindedirler. Türkiye’de islâm ile
çatışmaya düşenler de hastadır. Çünkü halkla çatışma içine düşmüşlerdir.
Bu hastalığın tedavisi şarttır. Hangi görüşe sahip bulunursanız bulunun,
bu gerçekliği kabul etmek aklın ve bilimin gereğidir. O halde millî ve
dinî kimliği birbirine aykırı unsurlarmış gibi ele almak, birbirinin
alternatifi gibi takdim etmek, bu yüzden çağın şartlarına uyum
sağlayamamak da aynı derecede hastalıktır ve tedavi edilmelidir.
Türkiye’nin, sosyal psikoloji yöntemleriyle ve başkaları tarafından
“seçilmiş travma”lardan kurtularak, bu hastalıkları süratle yok etmesi
gerekmektedir... Türkiye’nin çözümü, sosyal psikolojide aranmalıdır.
Ayrıca, Türkiye’yi sosyal psikoloji yöntemleriyle çözmek isteyen
ülkelere karşı, aynı yöntemlerle saldırıya geçmek de mümkündür. Üstelik,
Türkler’in millî bilinci ve kültürü, onların millî bilinçlerinden daha
kuvvetli, daha dayanıklıdır. Türkiye ile uğraşırlarsa, başlarına ne
gelebileceğini bilmelidirler... Türk milleti, başka milletlerin
yaralarını kaşırsa, bir daha toparlanamazlar...
Türkiye’nin bu sıkıntılarının temelinde, kuruluş felsefesinden sapmalar vardır...
Atatürk’ün kuruluş felsefesine, 19 Mayıs ruhuna, 23 Nisan ruhuna, 26-30
Ağustos ruhuna, 29 Ekim ruhuna, bilhassa millî ve dinî idealleri
savunduğunu söyleyenler sahip çıkmalıdır. Cumhuriyetle kazanılan millet
ve vatandaşlık bilincinin tartışılmasının, bu ülkede yaşayan hiçbir
kişiye en küçük bir faydası olmadığı gibi, komünizmden sonra kendilerine
tehdit olarak islâmı seçen Batı Dünyası’nın güdümünde, islâm’ın
kendisini bir tehdit halinde sunmanın veya o şekilde
değerlendirilebilecek tutumlar içine girmenin de Türkiye’ye en küçük bir
faydası yoktur... Çözüm, İstiklâl Savaşı’na hazırlanırken, alevisini,
sünnisini ve etnik köken ayırt etmeden bütün milleti, ortak bir hedefte
nasıl buluşturduğunu inceleyerek, Atatürk’ün milletin kendine
güvenmesini sağlamakta kullandığı sosyal psikoloji yöntemlerini
uygulamaktadır. Türkiye’nin, Birinci Meclis ruhuna ihtiyacı vardır...
Türkiye’nin yeniden “Birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için”
motivasyonuna ihtiyacı vardır... Ama özellikle Türk subayının ve
Mehmetçiğin, Athena kültürüne ihtiyacı yoktur! O halde, nasıl oluyor da
Türk çocuğuna Athena kültürü pompalanıyor? Bu kültürle yetişen
nesillerden Mehmetçik çıkar mı? Demek ki, silahlı kuvvetlerin de,
sıfırdan başlamak üzere, yoğun bir milli kültür eğitiminden geçmesi
gerekiyor...