İlköğrenimini Kadıköy’deki çeşitli okullarda, orta öğrenimini Kadıköy ve İstanbul sultanilerinde yaptı. Buradan mezun olunca Askeri Terbiye’ye yazıldı. Bu okulun 3.sınıfında iken, Arap asıllı bir subaya selam vermeyi reddettiği için okuldan çıkarıldı. Daha sonra İstanbul Darülfünunu (Üniversitesi) Edebiyat Fakültesi’ne yazıldı. Bu fakülteden 1930 yılında mezun olunca, Türkiyat Enstitüsü’nde, hocası Köprülüzade M.Fuat Beyin asistanı oldu. Ancak diğer hocası Zeki Velidi (Togan) Beyin Türk Dil Kurultayı’nda maruz kaldığı hücumlara tepki olarak çektiği telgraf sebebiyle asistanlıktan çıkarıldı (1933).
Atsız, önce Malatya Ortaokulu’nda Türkçe, daha sonra Edirne Lisesi’nde Edebiyat hocalığına tayin edildi. Edirne’de iken Orhun dergisini yayımladı (1933-1934). Bu dergi, daha önce yine kendisinin yayımladığı Atsız Mecmua’nın (1931-1932) devamı niteliğindeydi. Her iki dergi de Türkçülük ülküsünü güçlendirmek ve yaygınlaştırmak amacıyla çıkarılmıştı. Ancak dil, edebiyat, tarih, halkbilim, yazım konularındaki yazılar ve şiirler de bu dergilerde yer alıyordu. Orhun’un 9.sayısındaki, resmi tarih tezini eleştiren bir yazı sebebiyle dergi kapatıldı. Atsız da bakanlık emrine alındı.
Nihal Atsız, bundan sonra dört yıl kadar Deniz Gedikli Hazırlama Okulu’nda Türkçe öğretmenliği yaptı. 1938’de bu işinden de uzaklaştırıldı. Kendisine resmi hizmet kapısı kapanınca Özel Yuca Ülke ve Boğaziçi liseleri gibi okullarda öğretmenlik yaptı. ‘Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar’ ve ‘Türk Edebiyatı Tarihi’ adlı ilmi kitapların yanı sıra birçok broşür yayımladı. Komünistlerle şiddetli bir fikir mücadelesine girişti. Tanrıdağ, Çınaraltı gibi milliyetçi dergilerde yazılar yazdı. 1943’te Orhun’u yeniden yayımladı. Bu derginin 15-16. sayılarında dönemin başbakanı Şükrü Saracoğlu’na hitaben yayımladığı açık mektuplarda, milli eğitimde solcuların nasıl yuvalandığını örneklerle gösterdi ve Milli Eğitim Bakanı Hasah-Ali Yücel’in istifasını istedi.
Devrin iktidarı, bunun üzerine, açık mektuplarda adı geçen hikayeci Sabahattin Ali’yi, Atsız aleyhine hakaret davası açması için teşvik etti. Bir taraftan da Orhun dergisini kapattı. Atsız-Sabahattin Ali davası büyük yankılar uyandırdı. Ankara’daki üniversite gençliği Atsız’ı desteklemek ve Komünistleri protesto etmek için 3 Mayıs 1944’te büyük bir gösteri yaptı. Hükümet bu gösteriyi şiddetle bastırdı, birçok milliyetçi genci gözaltına aldı. Hemen ardından Türkçülerin tutuklanmasına başlandı. Atsız ve 22 arkadaşı ‘hükümet darbesine teşebbüs’ suçlaması ile yargılandı. Atsız, sorgusu sırasında, lağım sularının akıtıldığı bir zindana konularak yedi gün boyunca işkenceye maruz kaldı.
Askeri mahkeme, Türkçülerin birçoğunu çeşitli cezalara çarptırdı. Atsız da 6 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ancak, Askeri Yargıtay bu kararları bozdu. Yeniden görülen dava sonucunda bütün Türkçüler ve bu arada Atsız da beraat ettiler. Ancak, Atsız, uzun süre öğretmenlik mesleğine dönemedi. Türkiye Yayınevi’nde çalıştı ve önemli Osmanlı tarihlerinin neşirlerini hazırladı.
CHP iktidarının son yıllarında, fakülteden sınıf arkadaşı Prof Dr.Tahsin Banguoğlu’nun Milli Eğitim Bakanlığı zamanında yeniden öğretmenliğe tayin edildi. Fakat, kendisine öğretmenlik hakkı tanınmadı ve Süleymaniye Kütüphanesi’nde uzman olarak görevlendirildi.
1950-1951 öğretim yılının başında Haydarpaşa Lisesi edebiyat öğretmenliğine getirilen Atsız, burada iki yıl görev yaptı. Bu defa da, 3 Mayıs’ın kutlanması için Ankara’da verdiği ilmi bir konferans bahane edilerek öğretmenlikten alındı ve Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki görevine iade edildi (1952). Burada 17 yıl çalıştıktan sonra 1969’da emekliye ayrıldı.
Atsız, 1950-1952 yıllarında yayımlanan haftalık Orkun dergisinin başyazarlığını yaptı. 1962’de kurulan Türkçüler Derneği’nin genel başkanlığını üstlendi. 1964’ten vefatına kadar Ötüken dergisini yayımladı. Ötüken’de bölücülük hareketlerine karşı dikkatleri çeken yazılar sebebiyle kendisi ‘bölücülük’ iddiası ile suçlanarak yargılandı ve onbeş ay hapse mahkum edildi. Bu cezası, kendi isteği olmaksızın, hastalığı sebebiyle, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından affedildi ise de ileri yaşta 2,5 ay hapis yatmaktan kurtulamadı. Atsız, 11 Aralık 1975’te vefat etti.
Atsız’ın en tanınmış eseri, milliyetçi bir neslin yetişmesinde önemli rol oynamış bulunan ‘Bozkurtların Ölümü’dür. Bu romanın devamı niteliğinde ‘Bozkurtlar Diriliyor’ ve ‘Deli Kurt’ diğer tarihi romanlardır. Psikolojik bir roman olan ‘Ruh Adam’da ise bir bakıma kendi portresini çizmiştir.
Atsız’ın şiirleri ‘Yolların Sonu’ adı ile kitap halinde defalarca basılmıştır. ‘Türk Ülküsü’, ‘900.Yıldönümü’, ‘Türk Tarihinde Meseleler’ gibi eserlerinin yanı sıra ‘Dalkavuklar Gecesi’ ve ‘Z Vitamini’ adlı iki de mizahi romanı vardır.
Orkun, Mayıs 1988, Sayı:3