Azınlıklar ittifakı neyi gizlemeye çalışıyor?

Türkiye’deki azınlıklar ittifakının sesi, sanki çoğunluğun sesi gibi çıkıyor...
Öyle ki iftiharla, Avrupa Birliği kapısına bağlanan Türkiye’nin
egemenliğinden verdiği tavizlere karşı çıkanları, tartışma alanından
kovduklarını bile söyleyebiliyorlar! Hem de bir azınlıklar ittifakı
kurduklarını örtebilmek için, bu ülkenin sahibi olan çoğunluğa azınlık
diyebiliyorlar...
Tartışma alanı dedikleri, mutlu azınlığın reklamlarla finanse ettiği
azınlık televizyonlarıdır...
OYAK bile bu kuruluşları reklamla destekliyor! Tabii bu televizyonlarda,
çiftçinin, işçinin, esnafın ve memurun sesini duyamazsınız...
Tartışma alanından gerçekten kovulmuşlardır ve şimdilik meydanlara
çıkmaktan başka çareleri yoktur! Halkın sesi yerine, her an ABD ve
Avrupa’nın dayatmalarını seslendiren bu azınlığın, asıl isteği, ülkenin
bayrağını değiştirmektir.
Azınlıklar ittifakı, ABD ve Avrupa’nın Türkiye üzerindeki her
operasyonunda karşı taraftadır... Arada sırada, Eurovision gibi
konularda güya milliyetçilik yaparlar ama bunun asıl sebebi şarkının
sözlerinde bile hilalin haça teslimiyetinn gizlenmiş olmasıdır... Zaten
bu azınlıklar ittifakı, “Ne mutlu Türk’üm diyene” felsefesine hiç
inanmamıştır ve Türk de değillerdir... Damarlarında Türk kanı dolaşan
bir insan milletine ihanet edemez...

Biz, SESAR’ın incelemesine bakalım: “Sözlerin ötesinde ortada duran bir
gerçek var ki; o da İstinye’de Boğaza hakim bir tepede 10 hektar alana
inşa edilen ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu binasıdır. Bu binanın
görselliğinden; konumuna ve kapladığı alana kadar her şey Türkiye
Cumhuriyeti’ne çok ciddi mesajlar içermektedir...
ABD; bu başkonsolosluk ile Türkiye’de Ankara’ya alternatif olarak
İstanbul’u gördüğünü açıkça vurgulamış ve normalde Ankara’daki merkeze
bağlı olması gereken bir yapıyı; Ankara’dakinden çok daha işlevsel ve
merkezi bir konuma oturtarak; geleceğe yönelik Türkiye vizyonunu çok
açıkça ortaya koymuştur.
İstinye sırtlarına; bir doğal limanın hemen tepesine kurulan bu yapı;
devasa bir kulak gibi işlev göreceği gibi; aynı zamanda ABD’nin bölge
ülkelerde eğiteceği çeşitli unsurlar için bir eğitim üssü olarak da
dizayn edilmiştir.
SESAR; ABD’nin İstinye sırtlarına inşa ettiği bu yapının; ‘bir dünya
kenti’ maskesi altında Türkiye ile dokusal bağlarının zayıflatılacağı
İstanbul’un Hong Kong’laştırılması projesinde önemli ve sembolik bir
adım olduğunu tahlil etmektedir.
Bir yandan şehir her alanda büyük atılımlar yapıp; bir çok uluslararası
kültürel organizasyona ev sahipliği yaparken; diğer taraftan Maliye
Bakanı Unakıtan sürekli İstanbul’u bir finans merkezi yapmaktan
sözetmekte; Collin Powell İstanbul’un New York gibi dışarıdan gelenler
için nasıl bir cazibe merkezi olduğundan dem vurmaktadır.
Tabi bu arada Mehmet Ali Birand gibi bir ismin; İstanbul’un fetih
yıldönümünde; ‘İstanbul’un fethi, şehrin sahiplerinin elinden alınarak
işgal edilmesidir ve bu yüzden kutlanmamalıdır’ şeklinde bir tezi ortaya
atan bir ismi alıp ekrana çıkarması; herkesin bu senaryo çerçevesinde
kendisine verilen rolü yerine getirdiğinin göstergesidir.
Collin Powell’ın İstanbul ve New York karşılaştırmasının görünüşte doğru
ama özünde çok ciddi bir maskelemeyi; yanılsamayı içerdiğini
vurgulamamız lazım. New York; sahiplerinin bütün hayati damarlarını
kontrol ettiği, dışarıdan gelenlerin sadece bir çalışan olduğu bir
‘dünya kenti’dir.
İstanbul’un bir dünya kenti olmasından sözederken; İstanbul’un ‘sahibi’
Türkler şehirde çalışan olacak; dışarıdan gelenler ise İstanbul’un bütün
hayati damarlarına çöreklenerek kontrol etmeye başlayacaktır.
New York ABD’nin kontrolünde bir dünya kentidir; İstanbul ise Türk’lerin
kontrolünden çıktığı noktada bir dünya kenti olacaktır! Ve bu kentin
kontrolü; sadece Türkiye’nin değil bölgenin kontrolü açısından da kilit
önem taşımaktadır.
Bu çerçevede; eğer bu devletin İstanbul’u bir dünya kenti yaparken
Türklerin elinde tutma gibi kaygısı var ise; New York’u taklit
edercesine oluşan yeni siluetin sahiplerini ve onların İstinye’den
koordinasyonunu üstlenecek yapıları çok iyi tahlil etmesi gerekir.
Türkiye’yi federatif bir yapıya sürüklemek isteyenler; Marmara’yı bu
federatif yapının en iştah kabartan parçası olarak seçmişlerdir ve
bu’federal bölgenin’ merkezi olan İstanbul’un fetih sürecinin geriye
sarılması bu açıdan büyük önem taşımaktadır.
Ve Bolu-Düzce ekseninde ciddi yapılanmalara giden ABD’nin İncirliği
kapatarak Türkiye’den vazgeçtiğini zanneden görme özürlülerin,
İstinye’deki devasa yapıyı sadece dış görünüşü ile değil ki o bile başlı
başına bir mesajdır; 10 hektarlık alanın altına gömülü ve üstüne
yayılmış tesisleri ile dikkatlice bir incelemesi gerekir.
İstanbul ve New York’u yapıları itibarı ile birbirine benzeterek; daha
sonraki cümlelerde ABD ve Türkiye’nin terör tehdidi altında yaşayan
ülkeler olduğunu vurgulaması ayrıca irdelenmelidir.
Tabiî bir de Powell’ın mesajında; ‘Marmara bölgesinin insanları’ndan
sözetmesi not edilmelidir.”

YORUM EKLE