Radyo Barış’ın Abdi İpekçi Spor Salonu’nda düzenlediği “Barış’a semah
dönenler” toplantısına, özellikle gençler büyük ilgi gösterdi.
Güney Azerbaycanlı ressam ve heyketraş Ruhi Tuna’nın elinden çıkan “Yedi
ulu ozanlar” büstlerinin açılışı yapıldı. Seyyid Nesimi, Şah Hatayi,
Fuzuli, Yemini, Virani, Pir Sultan Abdal ve Kul Himmet’in büstlerinin
üzeri bir Türk bayrağı ile örtülmüştü.
Açılışı, İstanbul’daki Alevi Bektaşi derneklerinin, cemevlerinin
başkanları yaptı. Ruhi Tuna 32 milyon İran Türkü’nden selam getirdiğini
söyleyince, salonda bir heyecan fırtınası esti.
Derken Alevi Bektaşi derneklerinin Kerkük’te meydana gelen olaylarla
ilgili bildirisi okundu.
Bildiride Kerkük Türkmenleri’nin, Sıvaslı, Erzincanlı, Tokatlı, Manisalı
Türkmenlerin akrabası olduğu, boy adları zikredilerek hatırlatıldı.
Kerkük’te İmam Musa Ali türbesinin bombalanması ve içinde sekiz Alevi
Türkmen’in alçakça katledilmesi kınandı ve devlet yetkililerinin bu
konuda acil tedbir alması istendi.
Bildiri okunurken salonun bir köşesinde Irak Türkmenleri’nin gök bayrağı
dalgalanıyordu.
Biz araştırmacı yazar Cemal Şener ile birlikte oturuyorduk., “Bu tür
temalar Alevi-Bektaşi toplantıları için bir ilktir” dedi...
Gerçekten, bugüne kadar bağlama ve semah ile Türk kültürünü yaşatan
Aleviler, yüzyılların kalıntısı olan siyasi birikimin sonucunda, kendi
milli kimliklerini zorunlu kalmadıkça telaffuz bile etmezlerdi.
Ancak bütün Alevilerde bu yönde büyük bir uyanış var...
Toplantının sponsoru Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül,
emperyalizmin Türkiye üzerindeki oyunlarına vurgu yapan konuşmaları
kastederek, “Ümitsiz olmayalım.
Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti, demokrasiyi, laikliği sonsuza kadar
yaşatacak güçte ve kararlılıktayız” dedi... Bu arada, 2003 Barış
ödülleri Mustafa Sarıgül ve İlhan Selçuk’a verildi...
Konuşmalar bitmiş, türküler söylenmeye başlamıştı. Tabii, herkes gibi
ben de salona semah için gelmiştim... Ancak günlük yazımı henüz
yazmamıştım ve ayrılmak zorundaydım.
Beni, bu güzel ortama devet eden Gülsen Hanım, “Daha önce hiç semah
seyrettiniz mi?” diye sordu... Ben de, “Türkiye televizyonlarında ilk
olarak semahı yayınlatan kişi benim” diye cevap verdim... Şaşırdı...
Yıllar önce Kemal Ilıcak’ın Tercüman gazetesinde, “Gelin Canlar Bir
Olalım” başlıklı araştırmamı yayınlamadan önce, Karacaahmet Sultan
Derneği’nde yaptırdığım semah çekimlerini, dizi yazının televizyon
reklamlarında kullanmak istemiştim. TRT yetkilileri, “Biz bugüne kadar
hiç semah yayınlamadık. Bu reklamı da yayınlayamayız” demişti...
O sırada tek özel televizyon kurumu Star’dı...
Biz de reklamları Star’da yayınlatmıştık...
Bu defa semahı seyredemedim. Ayrılırken Cemal Şener, “Aleviler’in Etnik
Kimliği- Aleviler Kürt mü Türk mü?” adlı kitabını hediye etti.
Şener’in araştırmalarını daha önce de okumuştum. Alevilerde milli
bilincin kaybolmasını hazmedemeyen, dolayısıyla Türk Aleviliği üzerinde
çalışan bir aydındır...
Kitap elimde olduğu halde gazeteye gitmek için “Selamünaleyküm” diyerek
bir taksiye bindim, şoförün yanına oturdum.
Taksi şoförü, kırmızı ışıkta durduğumuzda, kitabın ismine baktı baktı,
bir şey diyecek oldu, çekindi, vazgeçti... “Söyle söyle” dedim... “Abi
kitabın adına baktım da, şimdi ben Kürt’üm, ne önemi var, önemli olan
bir bayrak altında yaşamamız, namusumuzla çalışıp birlik içinde
yaşamamız değil mi?” diye sordu...
12 yıl önce İstanbul’a geldiğinde Türkçe bilmezmiş, sonradan öğrenmiş...
Askere gitmiş, askerdeyken annesi ile telefonla görüşmesi gerekmiş.
Annesi Türkçe bilmediği için doğal olarak Kürtçe konuşmuş... Kendisi
konuşmaya dalmışken ensesinde bir tokat patlamış...
Dönmüş bakmış komutanı... “Burada Türkçe konuşulur” demiş... Komutanına,
annesinin Türkçe bilmediğini söyleyememiş, telefonu sert bir şekilde
kapatmış...
Türkiye ve Türk Dünyası, sadece 21’inci yüzyılı değil, eğer dünya
duracaksa, önümüzdeki bin yılı etkileyecek olaylar yaşıyor...
Milli kimliğimize her zamankinden daha fazla sarılmalıyız ama Kuzey
Irak’ta yaşanan olaylar, orada İsrail güdümündeki Barzani ve Talabani
aşiretlerinin Türklere yönelik saldırıları, içerde bizi şaşırtmamalıdır.
Çünkü, ABD, İngiltere ve İsrail, bölgenin bütün Kürtleri’ni kendi
güdümüne almaya çabalıyor...
Kürt varlığını, hem Türkiye’yi, hem İran’ı hem de Suriye’yi çözmek için
kullanmak istiyorlar...
O halde, Ümit Özdağ’ın da haklı olarak önerdiği gibi “Türkiye,
Avrasya’nın kardeş toplumları ile Azeriler, Gürcüler, Kürtler, Kazaklar,
Kırgızlar, Türkmenler, Özbekler ve diğerleri ile; Araplar, Farslar ve
Ruslarla dostça bir etkileşim ve işbirliği içinde, kökleri bu
coğrafyanın manevi ve maddi kültür unsurlarına dayanan bir jeopolitik
üzerinde yeniden, uyuyan Avrasya uygarlığını diriltmenin mücadelesini
vermelidir. Sadece, Türkiye’de yaşayan Türk-Kürtlerini değil, bütün Orta
Doğu’da yaşayan Türk-Kürtlerine sahip çıkan bir anlayış
geliştirilmelidir.
Aksi takdirde Türkiye ve Türk Dünyası büyük bir yıpranma içine
girecektir. Çünkü, emperyalizm Türk-Kürt çatışmasını sadece Türkiye’de
değil, Irak’ta Kürt-Türkmen, İran’da Azeri-Kürt şeklinde
tasarlamaktadır.
Bu tasarıyı geçersiz kılmak Türk milliyetçilerinin (aydınlarının)
elindedir.” O halde, emperyalizmin tuzaklarına düşmeden, barışa semah
dönelim...