İnsan şaşırıyor ve başı dönüyor haklı olarak… Bir sefere çıkılıyor fakat o seferin sonunda ne olduğu tam anlaşılamayınca karar verilemiyor… Meselâ şu durumda kolaları afiyetle içmeli miyiz, yoksa basın huzurunda mazgala mı dökmeliyiz veyahut da kremini yapıp cildimize mi sürmeliyiz?
Nasıl da kırmıştık Iphon'ları, 'papazı asla bırakmayız' diye… Sonra papaz özel uçakla gitti, bizimkilere de Iphone vergilerini arttırmanın gururu kaldı!..
***
Sadakatli seçmenler olarak referandumdan önce bağırıyorduk "İdam isteriz" şeklinde… Büyüklerimiz de kürsülerden "Siz isteyin yeter" diyorlardı… Hiç aklımıza bile gelmiyordu "Madem öyle idamı neden referandum paketine koymadınız" sorusu… Her halükarda alkışlamaktı bizim işimiz… O idamı istenenlerin yerel seçimde ipine sarılmaya kalktılar, bizim ipler elimizde kaldı!..
Bizim bütün varlık gerekçemiz, alkışlamak ve oy kullanmaktan ibaret… Allah için işimizi de doğru yapıyor, hakkını veriyoruz… Avrupa Birliği'ne her girişte alkışlamaktan kıyameti koparıp, sonra her rest çekişimizde daha fazla alkışlamadık mı?
***
Hiç mi kızmayız? Kızarız tabii… "Yerli uçak yakında göklerde" demişlerdi… En son güncellemeye göre 2019'du tarih… Şunun şurasında yılın bitmesine iki buçuk ay kaldı… Eğer bu iki buçuk ay içinde uçağı göklerde göremezsek işte o zaman çok sinirleneceğiz… Ardından yeni bir tarih verecekler rahatlayacağız…
Bizler bir dâvâya inanmışız ve hâlden anlarız… Suriye sınırında Rus uçağını vurunca havaya girmiştik, tabiyatıyla... Hele bir de "Bundan sonra böyle, bir daha deneyin de alın boyunuzun ölçüsünü" diye ayar verince bizimkiler, gaza gelmiştik... O hızla "Emret sabah namazını Moskova'da kılalım" nârâları eşliğinde at üzerinde pozlar bile vermiştik... Vurunca da alkışladık, "Sonra biz yapmadık FETÖ'cüler yapmış" deyip çark ederken de… Nihayetinden biz bunun için vardık…
Osmanlı olup bölgeye girecektik, filmin sonunda 4 milyon Suriyeli Türkiye'ye girdi!.. Emevi Camii'nde Cuma namazı hayali birilerine kalırken, bizim payımıza ensarlık edebiyatı düştü… Şimdi "Kapıları açar o muhacirleri üstünüze salarız" diye nasıl da başarıyla korkutuyoruz cümle kâfiri!..
***
Bizim işimiz her duruma ayak uydurmak ve oradan zafer çıkarmak elbette… Diyarbakır'da 'şovenistlere inat' Şivan Perver'le Megri megriyle söylerken de zafer kazanıyorduk, 'Kızılelma'ya diyerek Suriye'ye yürürken de…
Bizdeki sadakate bakın: Irak'ın kuzeyinden Suriye'nin kuzeyine terörist ve silah nakliyatı için topraklarımızın kullanılmasına nasıl da olgunca izin vermiştik… Sonra aynı bölgeye ABD tırlarla silah gönderince bir ufak bozulduk… Aradaki çelişkiyi umursamadık bile… "Süleyman Şah Türbesi'ni Ankara'yı İstanbul'u koruduğumuz gibi koruyacağız" dedikten iki ay sonra sırtlayıp kaçırmamızı dert etmediğimiz gibi… Dâvâ adamlığı ve teslimiyet budur işte!..
***
Siyasî amentümüzü hatırlatayım: Partizanlık ve 'profesyonel aydınlık' ne zor iş… Dolar kuru veya hava durumu gibi sürekli değişen şartlara uyum sağlayacaksın… O 'atanmış aydınlar', o 'seçilmiş profesyoneller' ve 'bakarkör partizanlar' arasında tutunabilmek için 'doğal seleksiyon'u hep başarıyla atlatacaksın…
Yabancılar sizi çok mu övüyor? Daima yaptığın gibi bunu ülkenin yükselen itibarına bağlayacaksın, eski devlet adamlarımızın yabancılar karşısındaki o ezik fotoğraflarını gündeme getireceksin, farkı hissettireceksin… Yabancılar sizi eleştirmeye, kötülemeye, kızdırmaya mı başladı? Dönüp bu defa büyümemizi çekemediklerini, zaten onların olaylara haçlı kafasıyla baktıklarını, esasında bizi övseler kendimizden şüphelenmemiz gerektiğini buyuracaksın…
Dünle bugün arasında bir çelişkini mi yakaladı düşmanlar? O zaman ona 'doğruydu' diyeceksin, bu zaman buna… Yarın neye 'doğru' diyeceğini bilmemek ise umurunda olmayacak… "Ben bilmem merkez bilir" gerçeği siyasî amentünün ilk ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez şartı olacak…
duvara söylüyor duvar duymuyor ama duvar yıkılacak hakikat saklanamaz.