Bir daha gel sarı saçlım!
Seni ve kurduğun Türkiye Cumhuriyeti Devletini bir türlü içine sindiremeyenler işi azıttılar, kabrinde ıslık çalıp ''REİS'' diye slogan atmaktalar.
Yâni demekteler ki, ‘’Bizler Atatürk’ü tanımıyoruz, bizim liderimiz RTE’dir’’
Bunlar gerçek birer Müslüman olamazlar, çünkü İslâm dininde kabristanlıkta ahlâksızca davranışta bulunmak günahtır, yasaktır ve de kabristanda yatanlara karşı çok büyük bir saygısızlıktır. Daha da ötesi tam bir terbiyesizlik örneğidir.
Atam!
Seni sevmezler!
Çünkü, sen Bozkurt olup Türk milletinin önüne düşmeseydin, hiçbir engelle karşılaşmadan;
İzmir ve civarında İYONYA
Bursa ve civarında BİTİNYA
Nevşehir ve Ürgüp civarında KAPADOKYA
Trabzon ve civarında PONTUS
İstanbul’da YENİ ROMA
Doğu’da E-RMENİA
Dahası;
Anadolu’muzun muhtelif bölgelerinde PAFLAGONYA- GALATİA- ASURİYA- KİLİKYA gibi ABD tarafından ta 1890 larda karar verilen devletçikleri kuracaklardı ve daha bir sürü kirli projelerini gerçekleştireceklerdi.
Sen, Ergenekon çıkışında Türk'ün önüne düşüp yol gösteren BOZKURTSUN ve senin en güzel târifin budur. Seni bundan daha güzel târif edecek söz beyhudedir.
Bir daha gel Samsun'dan sarı saçlı mavi gözlüm, neredesin neredesin sen?
RAHMETLİ SAMİ YAVRUCAK’IN YAZISIYLA DEVAM EDELİM;
“Türk” adını taşıyan Göktürkler’den sonra adı ‘’Türk’’ olan ilk Türk Devletini 87 yıl önce Atatürk kurdu.
O, Ergenekon Vadisinden çıkışında Türklere yol gösteren Bozkurt gibi Kuvay-ı Milliye’nin başına geçip yurdunu saran düşmanları mağlup ederek milletini yeniden “vatan coğrafyası”na kavuşturmuş ve “Türk Cumhuriyetinin temeli Türk Kahramanlığı ve Türk Kültürüdür” diyerek bütün olanları yine milletine hediye etmiştir.
Türk milletinin, karakterli, çalışkan, zeki olduğunu, güçlükleri yenmesini bildiğini, az zamanda çok ve büyük işler yaptığını, geleceğin yüksek medeniyet ufkunda bir güneş gibi parlayacağını söyleyerek “BU MEMLEKET TARİHTE TÜRK’TÜ, HALDE TÜRK’TÜR VE EBEDİYEN TÜRK OLARAK YAŞAYACAKTIR” diye haykırmıştır.
Son iki-üç asırdan beri Türk yaratıldığından hayıflanan milletimize “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE” dedirtmiştir.
Türk soyundan gelmeyen imparatorluk unsurlarının ve azınlıkların yakın tarihimizdeki ihânetlerini çok iyi bildiği için, ümmet döneminden millet dönemine geçişimizi tamamlamış ve pratikte kültür ve dil birliği şekline dönüşen düşüncesini, “KANINI TAŞIYANDAN BAŞKASINA GÜVENME'', “Yönetimini vereceğin şahısların cevheri aslisine dikkat et”, “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kandadır” diyerek bugünkü köksüz entel aydınları (!) deli eden öğütlerini açıkça söylemiştir.
Ayrıca, Türk kültür ve Türk sanayi hizmetlerinin temellerini atan çalışmalara derhâl başlamış, Türk Dilini Tetkik Cemiyeti, Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi kurulmuş, Merinos, Nazilli, Hereke, Beykoz, Ereğli, Kayseri Uçak, Sümerbank gibi halkın temel ihtiyaçlarına cevap verecek milli müesseseler üretime geçirilmiş, en ekonomik ulaşım olan demiryollarının yapımına hız vererek memleketimiz demir ağlarla örülmüştür.
NETİCEDE;
Genç Türkiye Cumhuriyetimiz maddi mânevi yönleri ile kalkınan bir hüviyete bürünmüştür. Hiç şüphe yok ki, bu atılımlarda Atatürk’ün yanındaki asker, sivil inanmış insanlar ile “fikir hocam” dediği Diyarbakırlı ZİYA GÖKALP başta olmak üzere Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Rıza Nur gibi Türkçülerin de katkıları olmuştur.
O günlerde, insanlarımızın morali yerindeydi. Milletimiz Türklüğü ile iftihar ediyordu. TÜRK ÖNDE, TÜRK İLERİ İDİ. Halkımız övünüyor, çalışıyor ve güveniyordu.
Paralarımızın, posta pullarımızın, okul şapkalarımızın üzerlerinde sembolümüz BOZKURT’UMUZ vardı.
Kültür toplantılarımızın yapıldığı Ankara Türk Ocağı salonu sahnesinin alnındaki ve Ulus Meydanı’ndaki Atatürk Anıtı Bozkurt başlarının güzelliği unutulmazlarımızdır.
Atatürk’ümüzün uçmağa vardığı 1938 yılında, bundan 72 yıl önce ben, Ankara’nın merkezindeki İnkılap İlkokulunda son sınıf öğrencisi idim ve O’nu milli bayramların dışında üç-dört kere de çok yakından görme şansına eriştim. Hele bir keresinde, şimdiki “Gençlik Parkı” çayırında otlattığım kuzumla Posta Caddesi’ndeki evimize dönerken Anadolu Kulübü’nden aniden önüme çıkan Atatürk’ümüzle karşılaşma şansına eriştim. Görevli polisin beni geriye itmesine, eliyle işaret ederek mâni oldu ve ben kuzumu ayaklarımın arasına alarak kolumdaki ot yığınlarını tutarak O’nu doya doya seyrettim.
Ben, sıkıştığı zamanlarda Türk Milletinin yine Atatürkleri çıkaracağına inançlı bir Türk Milliyetçisi olarak, O'na; BİR DAHA GEL SAMSUN’DAN, SARI SAÇLIM, MAVİ GÖZLÜM. NEREDESİN, NEREDESİN SEN? DİYORUM.
TANRI TÜRK’Ü KORUSUN.
Türkçü Ağabeyimiz rahmetli SÂMİ YAVRUCUK’un 21 Ekim 2010 tarihli Yeniçağ gazetesinde çıkan ve benim de bazı ilâveler yaptığım yazısıdır.
Ben de diyorum ki;
Şayet adam soysuz i-tse Atatürk'ü niçin sevsin ki...
ORHAN KILIÇOĞLU