Geçtiğimiz yıl Antalya'nın Kumluca ilçesinde orman yangını çıkmıştı… HDP'nin internet sitesi, bu yangını "Türk ordusu Lice'de ormanları yakıyor" şeklinde vermişti… Lice'yle Kumluca'yı ayıracak bilgi ve zekâdan mahrum değillerdi şüphesiz… Ama kara propaganda her şeyden daha önemliydi!..
Geçtiğimiz günlerde İzmir ve çevresinde büyük orman yangınları çıktı… PKK üstlendi… Terör örgütünün sivil katliamları dahil, her türlü kötülüğü Türk devletine ve ordusuna yıkmaya çalışan, cinayetleri bile 'TC'nin provokasyonu' olarak yorumlayan kafalardan hiç tepki gelmedi…
Doğa, kültür, çevre gibi hassasiyetleriyle sivil toplumculuk yapan ve artık PKK'nın korunaklı alanında serpilmeye yeltenmiş sığıntı radikallerden de ses çıkmadı…
Tuhaf bir durumdu; ülkenin ciğerleri yanıyor, yakan ciğersizlere genel anlamda tavır konamıyordu… Çünkü HDP'yi 'devrimci özne' gören veya onunla işbirliğini 'stratejik' bulan anlayış söz konusuydu… Ne de olsa 'devletle olan eski hesabı gerekirse başkalarının sırtından görme' duygusu rahat bırakmıyordu!..
***
Şimdi gelelim bir başka boyuta… HDP'yle yakınlaşma ulusal sol siyasete fayda sağlar mı? Buradan iktidar çıkar mı?
O rakamları tekrar gözden geçirelim: 1991'de SHP, PKK'nın siyasî uzantısı HEP'i Meclis'e taşıdı... Aldığı oy yüzde 20.7'ydi... CHP olarak gireceği bir sonraki seçimde trajik bir düşük yaşayacaktı... Barajı zor geçmiş, ancak yüzde 10.7 oy alabilmişti... Oylar, Ecevit önderliğinde, millî ve üniterden yana duran DSP'ye kaymıştı... Halk, SHP/CHP'nin o çizgiyle yakınlaşmasına ceza kesmişti... İstanbul, Ankara ve İzmir belediyeleri sosyal demokratların elindeyken, üçü birden 1994'te kaptırılmıştı...
AKP bile bunun bedelini ödemedi mi? İktidar partisi çözüm sürecindeki tehlikeli yakınlaşmanın faturasının ne olduğunu 7 Haziran 2015'te gördü... Masa devrilip, meskûn mahal operasyonları başlamasaydı çoktan enkaz olmuştu…
***
Herkes şu konuda müttefik olmak ve yutkunmadan konuşmak zorunda: HDP denilen parti, PKK'ya 'terörist' diyemeyen, demeyen partidir…
PKK'nın sivil katliamlarında bile cılız kınamalar yapan ve bu kınamalarda PKK'nın adını geçirmeyen bir partidir HDP... Milletvekili, "PKK, Türkiye'yi ve Orta Doğu'yu güller bahçesine çevirmek için ortaya çıkmış barış ve halk hareketidir. Eğer PKK, Türkiye'yi güller bahçesine çevirmek istemeseydi, PKK'nın öyle bir gücü var ki, sizi tükürüğüyle boğar" diye meydan okuyabilmiştir...
PKK'lı teröristlerin cenazelerinde 'Türkiye Cumhuriyeti'nin yaptıkları, Moğol istilasından bile ileri' şeklinde tanımlanabilmiştir… Bir başka milletvekili, Türk ordusunun Afrin harekâtı için "Kobane'yi savunduğumuz gibi Afrin'i de savunacağız. Afrin'e saldırı tüm Kürtlere saldırıdır. Afrin'e saldırı Amed'e, Kerkük"e, Mahabat'a saldırıdır. Bu duruma asla sessiz kalınmamalıdır. Halklarımızı sokağa sesini yükseltmeye ve demokratik tepkisini vermeye çağırıyoruz" diyebilmiştir...
"Eğer askerlerin, polislerin katledilmesini istemiyorsanız 24 saatte bu ülkeyi bir barış yurduna, cennet yurduna çevirebiliriz" diye şantajda bulunan da doğrudan PKK'lı bir terörist değil, onun adına tehdit savuran HDP'li milletvekiliydi... Tıpkı korucuları hedef alan Muş milletvekilinin "Bu memleketten defolup gideceksiniz. Bize uzattığınız o keleşi size çevirmesini çok iyi biliyoruz" demesi gibiydi..
***
HDP'nin hiç de inkâr etme ihtiyacı hissetmediği gerçek kimliği budur… HDP'nin bile inkâr ihtiyacı hissetmediği bir kimliği görmek yerine, ondan 'İnsancıl, Türkiyeci, doğasever, mazlum, çevreye duyarlı, işbirliği yapılabilir' kimlik çıkarmaya çalışmak, hatta varmış gibi davranmak, mevzi başarılar elde ettirse de toplamda kaybettirir…
Yeni sistemin iktidar için yüzde 50+1'i dayatıyor olması her türlü işbirliğini mübah hâle getirmez… Çünkü sonuç, sadece rakamların alt alta konulup toplandığı matematikle değil, sosyal gerçeklerin toplamıyla alınıyor…