Çöpteki bayrak ve milli antikorlar!

30 Ağustos Zafer Bayramı'na tartışmalarla birlikte girdik. Ayasofya'nın ibadete açılışında 350 bin kişiyi bir araya getirmekten çekinmeyen hükümet, salgını gerekçe göstererek, 30 Ağustos kutlamalarına sınırlama getirdi. Bu arada, Anadolu'nun yeniden Türk vatanı yapılmasının başlangıcı olarak kabul edilen 26 Ağustos Malazgirt Zaferi törenlerinde ve daha önce 15 Temmuz törenlerinde salgınla mücadelenin bir tarafa bırakılmış olması da dikkat çekti.

Hükümet, bayram günü, tepkilerin yükseldiğini de görerek Anıtkabir ve Meclis'teki törenleri öne çıkardı. TRT'nin Kocatepe'den canlı yayın yapması ve "milli bayramların, millet olma bilince üzerindeki etkisi" üzerinde konuşmalara yer vermesi sağlandı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, Anıtkabir defterine yazdığı mesajda, "Türkiye bilhassa Doğu Akdeniz'de tehdit, yıldırma ve şantaj diline boyun eğmeyecek, uluslararası hukuktan ve ikili anlaşmalardan kaynaklanan haklarını savunmayı sürdürecektir" ifadesini kullanması da bir 30 Ağustos mesajı olarak önemliydi.

* * *

Bütün tartışmaların ötesinde, 30 Ağustos öncesi en anlamlı davranışı, Van'da atık toplarken çöp kutusunda buldukları Türk bayraklarını çıkarıp düzelterek tel örgülere asan Yunus ve Argeş Duman kardeşler gösterdi. İki kardeş, bu doğal davranışlarından dolayı, Van'daki 30 Ağustos Zafer Bayramı'nın 98'inci yıl dönümü törenine özel olarak davet edildi. İki kardeş, resmi törende, ellerinde Türk bayrakları ile Vali ve Garnizon Komutanı'nın yanında durdu. Şehitlik'teki törene de katılan iki kardeş, Vali Mehmet Emin Bilmez'in makam aracıyla evlerine bırakıldı. İyi düşünmüşler...

Burada acı olan şudur ki, bu ülkenin bir vilayetinde, Türk bayrağı çöpe atılabilmektedir! Çöp toplayan iki çocuğumuzun, bu durumu içlerine sindiremeyerek, bayrakları silkeleyip, düzeltmesi ve yandaki tel örgülere asması elbette takdir edilecek bir davranıştır ama devletin öncelikli görevi, TRT yayınında üzerine durulduğu gibi bu ülkenin her ferdine millet olma bilinci vermektir. Bayrağı çöpe atanlar olduğuna göre, onlarda bu bilinç yok demektir!

* * *

Peki bu nasıl olacak? "Her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altın aldım" diyen kişiye bir Arap sözüyle, "anam, babam sana feda olsun" diyerek mi? Yoksa, "Dağa taşa 'Ne mutlu Türküm diyene' yazmak ilkelliktir" diyen birinin ikinci defa Cumhurbaşkanı adaylığı söz konusu edilerek mi?

Türk Milleti'nin başka tercih hakkı yok mu?

Millet her gün yeniden doğar! Siz, yeni doğmuş bebeği ana sütü ile değil içinde farklı maddeler bulunan mama ile beslerseniz, o çocuk ileride her türlü hastalığa açık bir vücuda sahip olur. Milletin çocuklarını, her gün, kendi milli varlığına yönelik tehditlerle baş edecek sütle, yani milli bilinçle beslemezseniz, milliyeti dinle veya etnik kökenlerle yarıştırırsanız, Türk bayrağını çöpe atan nesiller yetiştirirsiniz!

Çöp toplayan çocukların, o bayrakları çıkarıp temizlemesi ve uygun bir yere asması, Türk varlığına yönelik düşmanca tutumları ortadan kaldırmaz ama en azından biraz bu konuyu düşünmemizi sağlamalıdır.

* * *

Bakınız salgın hastalığı atlatmış annenin sütündeki antikorun, çocuğa da geçtiği ve onda da bağışıklık meydana getirdiğine dair bilimsel veriler gündemde. "Türküm, Doğruyum, çalışkanım" diye başlayan "andımız" da işte böyle bir antikordur. Milli bağışıklık sistemlerinden biridir.

Bugüne kadar iktidarın yaptığı iş, milli bağışıklık sistemini zayıflatmak için bütün milli değerlere saldırmaktan ibarettir. Bu itibarla, 30 Ağustos günü devlet televizyonundan "milli bayramların millet olma bilince üzerindeki etkisi" üzerinde durulması, umulur ki bir günlük gösteri değil yılın 365 gün, 6 saati, devlet politikası olur.

YORUM EKLE