Dışişleri Bakanı yalan söyler mi?

Önce Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Sonra Dışişleri Bakanlığı, İkiz
Sözleşmeler ile ilgili olarak Yeniçağ’ın yayınları üzerine bir açıklama
yapmak zorunda kaldı...
Gül ve Bakanlık, Birleşmiş Milletler’in devredışı kaldığı bir ortamda,
halkların kendi kaderini tayin hakkını ve halkların kendi ekonomik
kaynaklarını kendilerinin kullanmasını öngören sözleşmeler TBMM’den
geçtikten sonra, “Bizim, sözleşmelerin BM şartına uygun olarak
uygulanabileceğine dair beyanımız var.
Kendi kaderini tayin hakkı sömürgeciliğin tasfiyesi ile ilgilidir” dedi.

Biz de, “Sözleşmelerin sömürgeciliğin tasfiye edildiği 1966 yılında
hazırlandığı doğrudur.
Ancak şimdi, dünyanın yeniden sömürgeleştirilmek istendiği bir döneme
giriliyor ve bu sözleşmeler, saldırganların elinde ulus devletleri küçük
parçalara ayırmanın dayanağı olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Yugoslavya’nın parçalanmasında bu sözleşmeler yasal dayanak olmuştur...”
cevabı verdik...
Gül’ün ve Dışişleri’nin açıklamasında, ikiz sözleşmelere taraf olmayan,
adı sanı duyulmamış olan ülkeler sayılmıştı...
Gül ve talimat verdiği bürokratları, listeyi açıklarken, “Türkiye’yi bu
ülkelerle aynı konuma mı düşürmek istiyorsunuz?” diye de soruyordu...
Bu son yaklaşıma kimse ciddi bir cevap verememişti. Çünkü kimse, daha
önce hangi ülkelerin sözleşmeleri onayladığı üzerinde araştırma
yapmamıştı. Dışişleri, kendi elindeki arşiv bilgilerini kullanarak,
toplumu yönlendirmeye çalışıyordu...

Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı ve Yeniçağ yazarı Prof.
Dr. Ümit Özdağ, İkiz Yasalar’ın ABD tarafından 1977 yılında
imzalanmasına rağmen hala onaylanmadığını açıkladı!
ASAM, stratejik konularla ilgili bilimsel düzeyde araştırmalar yaptığı
için, bu bilgiler ellerinde vardı!
Şimdi, bu tablo karşısında biz nasıl düşünmeliyiz?
Abdullah Gül ve Dışişleri Bakanlığı, böyle ciddi bir konuda, Türk
kamuoyuna yanlış ve eksik bilgi vermekle, yani ABD’nin bu sözleşmeleri
onaylamadığını gizlemekle, aynı zamanda yalan söylemiş olmadı mı?
Gerçeğin bir kısmını açıklayıp en önemli kısmını gizlemek, kişisel bir
meselede sözkonusu olsa, yalan sayılabilir...
Ama burada sadece yalan yok, yanlış bilgilendirme var, psikolojik bir
operasyon var! Türk devletinin bir mensubu ve en önemli teşkilatlarından
biri, Türk toplumu üzerinde, gerçeğin bir kısmını gizlemek suretiyle,
psikolojik harekat uygulamıştır...

Prof. Dr. Özdağ, Türkiye’deki siyasi elitin son 5 yılda Türkiye’yi
koruma yeteneğini kaybettiğini, ikiz sözleşmelerle bu sürecin çok daha
hızlanacağını söylüyor...
Böyle hayati bir konuda Türk toplumunun yanlış yönlendirenlerin, bu
işleri gaflet ya da delalet içinde yapmadığı, aksine çok bilinçli
oldukları anlaşılıyor.
Zaten, 57’nci hükümet döneminde İkiz Sözleşmelere Türkiye adına imza
koyan Büyükelçi Volkan Vural’ın, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri ile
ilgili bir toplantıda, “Lozan ile kovduğumuz azınlıklar Türkiye’ye
gelmeden bu sorun çözülmez” dediği sabittir...
Yine Dışişleri Bakanı Gül’ün, Prof. Dr. Baskın Oran’ın Lozan’ın
azınlıklar ile ilgili hükümlerinin kaldırılması hakkındaki konuşmasını
dinledikten sonra, “Bu yönde çalışmalar yapılıyor” dediği Ankara
kulislerinde çalkalanmaktadır...
Patrik Bartholomeos da her fırsatta, eski azınlıkların Türkiye’deki
topraklarına yerleşmesi talebini seslendirmektedir...
AKP’li milletvekilleri, Türkiye’nin bir Türk devleti olmaktan
çıkarılması ve tehcir ile uzaklaştırılan Ermeniler’in ve mübadele ile
gönderilen Rumların torunlarının Türkiye’ye yerleşebilmesi için
kullanılmaktadır.
Türkiye’nin güvenliğini sağlayan mayınlar, AKP’li ve hatta CHP’li
milletvekillerine temizletilmektedir...
Ancak, Tayyip Erdoğan ve Gül’ün, İkiz Sözleşmeleri, yabancılara
istedikleri yerde gayrımenkul edinme hakkı veren Doğrudan Yabancı
Yatırımlar Yasası’nı, hepsi de birer istihbarat kuruluşu olan yabancı
vakıfların faaliyetlerini ve bölücülük propagandasını serbest bırakan
uyum yasalarını ve bor madeninde devlet tekelinin kaldırılması yasasını,
bilinçsizce çıkardığı söylenemez...

Böyle bir ortamda, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hala irtica meselesi ile
uğraşması, “kaybedilmiş cephede savaşmak” gibidir...
AKP’nin AB’ye gireceğiz diye çıkardığı bütün yasalar irticadır,
Atatürk’ün yaptıklarını yok etmektir...
Türkiye’ye açılmış savaş, iktidar ve medya tarafından yönlendirilmekte
ve milletvekileri de araç olarak kullanılmaktadır...
Türkiye, azınlıklar ittifakının çoğunluğa tahakküm etttiği bir süreci
yaşamaktadır...
Çoğunluk durumun farkındadır ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ümidini
kesmemiştir.
Ancak bu ümit sona ererse, Türk halkı kendi kaderini kendisi tayin
edecektir!

YORUM EKLE