1913 yılında Federal Reserv’i kuran Yahudi asıllı birkaç sermayedar,
1921 yılında da Dış İlişkiler Konseyi-CFR’nin temelini attı.
CFR, 50 yıl gizlilik içinde çalışarak, önce ABD’nin sonra dünyanın
ekonomisini ve siyasetini kontrol etmeyi başardı.
1970’li yıllardan itibaren gizliliği kaldırmaya başladılar. 1921
yılından beri bütün ABD başkanları, dışişleri ve hazine bakanları
CFR’den çıkmıştır!
1944 ve 1945 yıllarında Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ve IMF’yi,
1947’de GATT toplantılarını, 1954’te Bilderberg’i, 1973’te Üçlü
Komisyon’u, 1995’te Dünya Ticaret Örgütü’nü kuran da CFR’dir.
CFR, bu yılın toplantısını Ankara’da yaptı! Tek dünya devletini kurmak
için, daha önce Türkiye’nin başına musallat ettikleri kendi adamlarıyla
birlikte son kararları aldılar!
CFR’nin bütün dünyaya dayattığı ama Türkiye’nin 37 yıldır imzalamadığı
BM ikiz yasalarının Meclis’ten geçmiş olması da bir “Hoşgeldin partisi”
sayılabilir...
Bu konuda özellikle Genelkurmay’dan ve MHP’den bir ses çıkmamasına ne
anlam vermek gerekir bilemiyorum!
CHP İstanbul Milletvekili Onur Öymen, Vatikan Büyükelçisi’nin Patrik
için “ekümenik” sıfatını kullanmasına karşı Dışişleri’nin herhangi bir
tepki gösterip göstermediğini sorarken, “Türkiye Cumhuriyeti
topraklarında Lozan’ın aşınmasını kabul edemeyiz” dedi.
Güzel de Lozan’ı bütünüyle ortadan kaldıran BM ikiz sözleşmelerine
CHP’nin niçin kabul oyu verdiğini de Öymen açıklamalı!
CFR’nin gazetelerinden Wall Street Journal ise ABD’nin, 50 yıldır
Almanya’da bulundurduğu yaklaşık 70 bin askerinin önemli bir bölümünü bu
ülkeden çekerek, Afrika ve Kafkas bölgesinde konuşlandıracağını,
Azerbaycan’daki yeni üslerde 15 bin dolayında asker bulundurmayı
planladığını yazdı.
Tabii, bunun için, Türkiye’deki Türk Milliyetçileri’ne “milliyetçi” diye
yutturdukları kendi adamlarının Azerbaycan’da iktidarı devralmasını
bekliyorlar! İlk hedef İran ve Suriye’dir...
Afganistan işgalinden sonra Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’e 15 bin
Amerikan askeri yerleştirildiğini ve Irak’ın da işgal edildiğini göz
önüne alırsak, CFR’nin tek dünya devleti projesinin askeri anlamda
uygulanmaya başlandığını söyleyebiliriz.
Asıl hedef ise Türkiye ile birlikte Türk-İslam dünyasıdır...
ABD’nin üst düzey yetkilileri Türk Amerikan ilişkilerinin geleceğini,
Türkiye’nin İran ve Suriye konusundaki tavrının belirleyeceğini açıkça
söylüyorlar...
Konuyla ilgili Amerikan bakışını son olarak iki Türk vatandaşı dile
getirdi.
Birisi TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan, diğeri Zeyno Baran...
Ortadoğu’nun uluslararası ekonomik sisteme entegre edilmesi ve bu
ülkelerin demokratikleşme yolunda açılımlara başlaması için kapsamlı
planların hazırlandığı söyleyen Tuncay Özilhan, “ABD’nin yeni
öncelikleri arasında ön sıralarda yer alan Suriye ve İran konularındaki
kaygılarının, Türkiye tarafından ne kadar paylaşıldığı bilinmek
istenmektedir” dedi.
Özilhan, yine Annan planını savundu ve uyum yasalarının bir an önce
kabul edilmesini itedi!
Zeyno Baran ise Galatasaray Üniversitesi ile Türk Dışişleri’nin
Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin birlikte düzenlediği Kafkaslar
Toplantısı’nda konuştu.
Kemal Derviş’in Dünya Bankası’ndaki memurlarından Zeyno Baran, 1996’dan
2003 yılı başına kadar CSIS’da Kafkaslar, Rusya ve Avrasya projelerinde
çalıştı.
2003 Ocak ayından itibaren de Nikson Center’da uluslararası güvenlik ve
enerji programları direktörü olarak, Amerika adına strateji
geliştiriyor!
12 yıldır Washington’da yaşıyor...
Baran, “Önümüzdeki bir yıl içinde -belki- askeri olarak değil ama
üretmeye çalıştığı nükleer silahlar sebebiyle İran ve ABD arasında bir
mücadele olacak.
Azerbaycan 11 Eylül sonrasında kendisine karşı 1997’den beri uygulanan
de facto yaptırımlardan kurtuldu.
ABD şu anda Azerbaycan’a yardım yapıyor. ABD için model ülke,
sanıldığının aksine Türkiye değil, Azerbaycan’dır.
Çünkü laiklik konusunda ideal ve aynen Irak’taki gibi Şiiler burada da
çoğunluktalar.
Seçim sonrası Azerbaycan’da herşey değişebilir.
İran’da gruplaşma ve ayaklanmalar olacak!
Bildiğiniz gibi Türk-ABD ilişkilerinde bir soğuma var. Stratejik
işbirliği artık bitti.
Tabii bu Washington’da çok iyi görüştüğüm Yeni Muhafazakârların görüşü”
dedi.
Mehmet Ali Birand ise Abdullah Gül’ün İslam konferansında yaptığı
“Müslüman ülkeler değişmeli ve çağa ayak uydurmalı” şeklindeki
konuşmasının tam da Amerikanın istediği ve Türkiye’den beklediği
yaklaşım olduğunu yazdı...
Ve Tahran’da gösteriler başladı bile...
Öğrencilerin üniversitelerin özelleştirilmesini protestosu rejim karşıtı
gösteriye dönüştü...
İstanbul’a gelişinde bizim de görüştüğümüz Türk lider Çöhrekani’nin,
artık aleni olarak ABD desteğinde İran’ın bir federasyona dönüştürülmesi
mücadelesine başladığını da hatırlayalım...
Dünya yeniden kurulacak ama, bakalım CFR’nin istediği gibi mi olacak?