Epistemik cemaat neden acele ediyor?

"Biz bilime inanıyoruz?" diyorlar ve kendi tutumlarına aykırı görüş bildirenleri bilim dışı hurafelere inanmakla suçluyorlar. Aslında kendilerine bilim etiketiyle dayatılan saçmalıkları hiç düşünmeden kabul ettikleri için hurafe içinde yüzdüklerinin farkında bile değiller.

Prof. Dr. Hüsamettin Arslan, henüz akademik kariyerinin başındayken "Epistemik Cemaat" adlı müthiş bir kitap yazmıştı. "Bilimsel kavramlar, Londra, Berlin, Paris ve Washington'da üretilir, burada tekrar edilir. Merkez orasıdır, bizim gibi ülkelerin üniversiteleri, aydın çevreleri yörüngededir, uydu konumundadır. Bu kavramların tekrarcıları da epistemik cemaati oluşturur" diyordu.

Şimdiki durum tıpatıp böyledir. Gerçi şimdi bilim diye insanlığa dayatılan verileri üniversitelerden çok sermayeye hükmeden şirketler üretiyor. Mesela elektromanyetik dalgaların insan sağlığı üzerindeki etkilerinden söz etseniz ve bu iddiayı dünya çapındaki bilim insanlarının araştırmaları ile destekleseniz, hemen bu dalgaları kullanan şirketlerde çalışan "uzman"lar, sizi yalanlamaya kalkışıyor. Oysa bilimsel bilgi aldığınız maaş ile bağlantılı değildir. Bilimsel bilgi, kişisel çıkarlara göre değişmez.

PCR testini icat eden adam, "Döngü sayısına göre aradığınız her şeyi bulabilirsiniz. Bu sebeple bu test virüs tespitinde kullanılamaz" dediği halde bu testi esas kabul ederek, sözde pandemi politikası sürdürüyorlar.

mRNA teknolojisini üreten adam, "Bu teknolojiyle ürettiğiniz sıvılar, küresel ölçekte insanların bağışıklık sistemini çökertir" diye uyarıyor ama dünyada bütün hükümetler, afsunlanmış gibi Dünya Sağlık Örgütü'nden dikte ettirilen kararları uyguluyor.

Üstelik Dünya Ekonomik Forumu, bu sürecin "Büyük Sıfırlama"yı sağlamak için kullanılacağını açıklıyor. Yani sürecin ardında insanları daha sağlıklı kılmak değil, insanları istediği gibi yönetmek düşüncesi var.

Sürecin başında hatırlatmıştım; businessinsider.com'da, Lydia Ramsey adlı muhabirin 14 Mart 2020'da yayınlanan haberinde şu bilgiler veriliyordu:

"Bill Gates tarafından desteklenen Chicago merkezli bir biyoteknoloji enstitüsü, sedef hastalığı veya kanser gibi hastalıklara sebep olan, mutasyona uğramış genleri etkisizleştiren RNA veya ribonükleik asitleri etkileyen ilaçlar geliştirdi. RNA, hücrelerin protein yapmak için ihtiyaç duyduğu dizilimdir. Fikir şu: Mutasyona uğramış genleri durdurursanız, hatalı proteinlerin yaratılmasını durdurabilirsiniz. Ancak bu tedavilerin karşılaştığı sorun, geliştirilen ilaçları, istediğiniz hücrelere ulaştırmanın zor olmasıdır. Bu sebeple, nanopartiküller ve DNA veya RNA'dan oluşan parçalar geliştirildi. Amaç, DNA veya RNA'ya ulaşmak, bunun için doğrudan cildinize, akciğerlerinize, gözlerinize ve gastrointestinal kanalınıza, yani doğrudan hücrelerinize bu yapıları göndermektir."

Bill Gates'in bahsettiği ve ulusal sınırları tanımayan virüse karşı geliştirilen ve aşı denilen sıvılarda kullanılan parçacık buydu!

Nanorobot da denilen bu parçacıklar, elektromanyetik dalgayla yönlendirilebilir. Bill Gates'in uzmanlık alanı da budur! Bu itibarla, İnternet, uydular, akıllı telefonlar, bilgisayarlar, televizyonlar ve nihayet baz istasyonları üzerinden de nanorobotlar yönlendirilebilir! Vücudunda bu nanorobotları bulunduranlar elektromanyetik dalgaya maruz kaldıklarında doğrudan etkilenir.

Asıl hedefleri, Tek Dünya Devleti kurmak, bunu sağlamak için de Türkiye gibi ulus devletleri çökertmektir. Türkiye'ye Suriyelilerin Afganların sürülmesinin asıl sebebi budur.

Bu iddiaların bilimsel bilgiye değil de hurafeye dayandığını kimse söyleyemez. Zaten bunun için medyada tek sesli yayın yapıyor ve nanorobotların bütün insanların vücuduna yerleştirilmesi için çırpınıyorlar. Ve acele ediyorlar!

Bilimden birazcık nasibini almış bir insan, içine ısıya, elektromanyetik dalgaya duyarlı, sensör nitelikli maddeler bulunan bir sıvıyı aşı diye kabul etmez. Epistemik cemaat kimin liderliğindedir; bunu da sorgulamak gerekmez mi?

YORUM EKLE