Richard Hollbroke, “Osmanlı, Irak coğrafyasını etnik ve dini unsurlara
özerk statü vererek yönetmişti” anlamına gelecek sözlerini söyledikten
sonra, Tayyip Erdoğan’ın Türkiyelilik tartışmasını yeniden başlatması,
yeni bir programın düğmesine basıldığını gösteriyor.
Bu tartışma, Özal ve Çiller dönemlerinde de yapılmıştı. “Türk dediğin
nedir ki” diyen Özal, Türk diye bir milletin aslında olmadığını iddia
ediyordu.
Hatırlarsanız, biz de “Özal dediğin nedir ki?” diye cevap vermiştik...
Özal bir ay sonra ölmüştü...
Çiller de Türkiyelilik kavramını gündeme getirmiş, tepkiler üzerine
bundan vazgeçmişti...
Bugünlerde, bazı internet sitelerinde ABD’nin İstinye’deki
başkonsolosluğunda, isimleri belli 10 gazeteciye; “Yeni Osmanlıcılık”
başlığı altında, “Türkiye ile ABD’nin ortak çıkarlarının nerede
olduğuna” dair özel bir seminer verildiği iddia ediliyor.
Hatta, bazı gazetecilerin, birkaç gün ortadan kaybolması da buna
bağlanıyor ve “Bu isimlerin önümüzdeki dönemde; Türkiye’nin ‘milli’
çıkarları ile ABD’nin ‘milli’ çıkarlarını ‘Osmanlıcılık’ maskesi altında
birleştirecekleri” belirtiliyor...
Zaten bu yöndeki yayınlar uzun süreden beri “tarihle barışmak” adı
altında CNN-Turk denilen kanalda sürdürülüyor. ABD’nin İstanbul
Başkonsolosluğu’nda Siyasi İşler Bürosu sorumlusu Stephen C. Kimmel’in
çok önceden bu türdeki yazarlara çengel attığı ve Beyoğlu’nda bir
lokantada sık sık biraraya geldikleri biliniyor.
Serdar Kuru imzalı yazıda daha ilginç bir bilgi veriliyor: “Tayyip
Erdoğan’ın İstanbul belediye başkanlığı döneminde, İstanbul Büyükşehir
Belediyesi’nin 1996 yılı Çalışma Raporu’nun 36. maddesinde de, Kimmel’in
adı geçiyor.
Çalışma Raporu’nun 36. maddesi aynen şöyle: 27.06.1996 tarihinde saat
14.30’da ABD İstanbul Konsolosu Stephen C. Kimmel Belediyemizi ziyaret
etmiş ve Dış İlişkiler Müdürü Mehmet Duman ile Türkiye’deki son
gelişmeler konusunda görüş alışverişinde bulunmuşlardır.”
Erdoğan, son 10 yıldır, Türk kimliği yerine Türkiyelilik propagandası
yapıyor zaten.
Bu yüzden, partisinin grup toplantısında “Bizler bu ülkenin bütün
renklerini, tüm kokularını taşıyoruz. Kökü mazide olan bir milletin
nasıl ayağa kalktığını anlatacağız” diyordu... Millet hangi millet belli
değil tabii! Türkiyeli diye bir millet yok oysa...
Tıpkı Kıbrıslı diye, Azeri diye bir millet olmadığı gibi...
Bu noktada, Abdullah Gül’ün başbakanlık yaparken, ortaya attığı 20 bin
dolara vatandaşlık satma projesini de hatırlamak lazım!
Oktay Ekşi ise, başyazarı olduğu gazetesine ters düşmek pahasına,
“Türkiyelilik kavramı ile ‘Anayasal vatandaşlık’ kavramı, Türklerin
uluslaşma sürecine vurulmuş darbedir” gibi bizim yıllardan beri, Türk
kimliğini aşındırmaya çalışanlara karşı kullandığımız bakış açısını
sergilerken, “Sevgili milletimizin Türk olmaktan sıkılan kadroları
vardır.
Bunlar tek kelimeyle ‘alçak’tır. Bir de böyle olmayan ama dediklerinin
bu alçakların işine yarayacağını göremeyenlerimiz var. Bazı aklı
evvellerimiz ikide bir ‘Türk’üz demesek de Türkiyeliyiz desek olmaz mı?’
tartışması açınca, işte o alçaklara hizmet ediyorlar” diyor...
Can Ataklı, Oktay Ekşi’yi doğrularcasına Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm
diyene” sözünün çarpıtıldığını iddia ederek, “Atatürk de biliyordu ki,
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayanlar arasında Kürtler,
Lazlar, Çerkesler, Boşnaklar, Rumlar, Ermeniler ve daha niceleri vardı.
Bütün bu gerçeği görmezden gelip sadece Türk ırkını ön plana çıkarmak
Atatürk’ün hayat felsefesine uyacak bir şey değil. Ama ne yazık ki çok
uzun yıllar Atatürk’ün bu sözü bir ‘resmi görüş’ tabusu gibi sadece Türk
olmakla sınırlı tutuldu.
Bugüne kadar konuyu defalarca yazmaya çalıştım. Türkiye’nin bir
milletler mozaiği olduğunu, bunu iyi değerlendirmemiz gerektiğini
söyledim. Ama Atatürk’ün yanlış empoze edilen bu sözü nedeniyle Türkiye
mozaiği ciddi bir erozyona uğradı, önce gayrımüslim kesim büyük oranda
ülkeyi terk etti, diğer milliyetler ya da etnik gruplar da darmadağın
oldu.” diyebiliyor...
Halbuki, Atatürk, millete bu şekilde etnik bilinç vermeye çalışanlara “
beyinsizler” diyordu...
Ataklı, bu sebeple, “Erdoğan geçen gece ‘Türk yerine Türkiyeli
kavramının kabul edilmesi gerek’ dediğinde çok umutlandım. Ancak Tayyip
Erdoğan ve onun zihniyeti aslında ‘Türkiyeli olmak’ görüşünü bir paravan
olarak kullanıyor.
Bu zihniyetin asıl amacı ümmet birliğidir” görüşünü öne çıkarıyor! Yani,
o sadece Türklükten değil, İslam’dan da korkuyor...
Görülüyor ki, Can Ataklı Türk kavramını, etnik gruplardan biriymiş gibi
kabul ettirmeye çabalıyor. Oysa, Türk, sadece bir ırkın adı değil,
milletin adıdır.
Millet kimliğini benimsemediğine ve bütün etnik unsurları saydığına
göre, kendisi de bir etnik ırkçı! Hangi ırkın etnik ırkçısı onu
bilemiyorum! Kendisine sormak lazım...
Kısacası, Türkiyelilik ve Osmanlıcılık üzerinde çalışanların ne yapmak
istediği, Hollbroke’un açıklamasından bellidir...
Önce Irak’ı, sonra Türkiye dahil bütün bölge ülkelerini bu temelde
parçalamaya çabalıyorlar...