Osmanlı Tarihi, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi şöyle dursun, son 16 yıl içinde herşeyi alt üst edenler; dillerinden düşürmedikleri 'Allah kelamı' ile İslam'a ihanet ettikleri ve en büyük kötülüğü yaptıkları gibi, değerli devlet adamlarımızın adlarını da istismar etmekteler. Fatih Sultan Mehmet Hanlar, Gök Sultanlar (Sultan İkinci Abdülhamid) vb gibi... Günümüzde Türk ve Atatürk düşmanlığı yapanların (BOP hizmetkarlığı ayyuka çıkmışken), gelmiş geçmiş bütün Türk Sultanlarına, İslam Ahlak ve imanına ve Türklük şuuruna mesafeleri, adi bir cam parçasının elmasa olan mesafesi kadardır! Onlar; Sultan İkinci Abdülhamid'in adını kullanarak; yahudiliklerini gizlemekteler. Günümüzde nesillerin Gök Sultan'ı düşman bellemelerindeki en büyük etken, Osmanlı tarihini çarpıtan yahudiler ve onların masonları olmuştur. İsmet İnönü'den günümüze ülkemiz insanları, bu Türk İslam düşmanlarının (masonların) etkisiyle kendi özünden soğumaya ve uzaklaşmağa başlamış, en nihayet düşman kesilmişlerdir. Aşağıdaki satırlar Türklüğün, Türkçülüğün en önemli isimlerinden, Bayrak Adamımız 'Hüseyin Nihal Atsız'a aittir:
* * *
SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD
(GÖK SULTAN)
Cemiyetin en büyük haksızlığına uğramış tarihi şahsiyetlerden biri İkinci Abdülhamid'dir. Kendisinden önceki devirlerin ağır yükünü omuzlarında taşıyan, en güvenebileceği adamların ihanetine uğrayan ve dağılmak üzere olan, içi dışı düşman dolu bir imparatorluğu 33 yıl sırf zekâ ve hamiyeti ile ayakta tutan bu büyük padişah kaatil, kanlı, kızıl sultan cahil ve korkak olarak tanıtılmış talihsiz bir insandır.
Daha ilkmektep sıralarında muayyen bir propagandaya maruz kalmaya başlayarak yaşları ilerledikçe aynı telkinlerle büyütülen nesillerin o propagandanın yalanlarını bir iman gibi benimsemesinden tabii ne olabilir?
Öğren yavrum ki, On Temmuz bayramların en büyüğü; Esir millet böyle bir gün zincirini kırdı, söktü. Ondan evvel geçen günler, bilsen yavrum ne siyahtır. Milletin her iyiliğini düşünecek Padişahtır. Halbuki o zaman sultan, insan değil canavardı. Canlar yakar, kan dökerdi; millet ondan pek bizardı, gibi yaveler kimbilir hangi kırılası kalemlerle yazılarak okuma kitaplarına geçiyor, körpe dimağlara Sultan Hamid düşmanlığı aşılanıyordu.
Bu düşmanlığı aşılayanlar, ilkönce İttihatçılar, yani hürriyet kahramanları yani Sultan Hamid'in 33 yıl ayakta tuttuğu imparatorluğu 10 yılda dağıttıktan sonra memleketten kaçan kabadayılardı, ittihatçılardan sonra da Ermeniler, Rumlar Yahudilerdi. Yani yabancıları ise karıştırarak Türkiye'ye batırmak için Osmanlı Bankasını basan, Anadoluda kargaşa çıkaran ve Avrupanın git demesine meydan vermeden Sultan Hâmîd tarafından tepelenen Ermeniler; yani balkanlara saldırıp karışıklık çıkarmak ve yine ecnebi müdahalesiyle Türkiyeyi parçalamak isterken Sultan Hamid tarafından 1897'de tepelenen Yunanlılar (ve buradaki adlariyle Rumlar), ve Filistinde bir Yahudistan kurmak teşebbüsleri Sultan Hâmîd tarafından önlenen Yahudilerdi.
Sultan Hamid bin türlü siyasi tertiple bu azınlıkların azgınlıklarını yere sererken onlarla birleşerek Padişahı tahtından indiren kabadayılar: Türk, Musevi, Rum, Ermeni; Gördük bu rûz-u Rûşen i şarkısını bu unutulmaz hamakat ve ihanet bestesini söyliyerek meydanları çınlatıyor, Birinci Cihan Savaşıyla mütarekesine kadar Müsavi, Rum ve Ermeni vatandaşlarımızın nasıl rûz-u rûşen beklediklerini anlamamak, gibi bir belâhatle bir imparatorluğu idare ettiklerini zannediyorlardı.
Sultan Hamid'i iyice anlamak için çıktığı zamanı iyi bilmek lâzımdır. Sultan Aziz'in son zamanlarındaki çöküntü sırasında memleketi yürütmek için beliren iki cereyandan liberalizmi Beşinci Murâd, muhafazakârlığı ikinci Abdülhamid temsil ediyordu. Liberaller İngiltere ve Fransa'ya bakarak parlemento ile her şeyin düzeleceğine inanıyor, muhafazakârlar 30 milyonluk imparatorlukta 10 milyon Türkün hâkimiyetini sağlamak için mutlak idareye lüzum görüyordu.
Masonlar Sultan Muradı da mason yapmışlardı. Hakiki çehresini Sultan Murad'a göstermiyen masonluğun arkasında ise yahudilik ve Avrupa emperyalizmi gizliydi. İlk Meşrutiyet Meclisinin Hıristiyan mebusları Türkiyenin bir an önce parçalanması için Ruslarla savaşa şiddetle taraftar olmuşlardı ve hakikaten de imparatorluğun dağılmasına ramak kalmıştı. Sultan Hamid bunu gördükten sonra zaten Meşrutiyeti devam ettirseydi hata etmiş olurdu. Gayrı müslim mebuslarla birlikte dışardan körüklenen Arap ve Arnavut milliyetçiliklerine de set çekmek üzere Meclisin kapatılması Sultan Hamidin en büyük başarısı ve hizmetidir. Bu meclis kapatılmasaydı ne olacaktı, 8 milyon Hıristiyan ve 12 milyon Türkle bu devlet nasıl tutunacaktı? Demokrasi bir çoğunluk rejimi olduğuna göre, Türklerden çok olan Araplar bilfarz resmi dilin Arapça olmasını teklif etseler ve Arnavutları da yanlarına alsalar netice ne olacaktı?
Bütün gayri Türkler birleşerek Osmanlı imparatorluğunun Avusturya - Macaristan gibi federatif bir devlet olmasını isteseler nasıl önüne geçilecekti? Karışmak için fırsat gözleyen Avrupa devletlerini kışkırtmak üzere demokratik nümayişler yapılsa ne ile menedilecekti?
İşte Sultan Hâmîd, Meclisi kapatarak bütün bu tehlikeleri önledi ve tahtından indirilmeseydi daha da önleyecekti. Fakat onun hizmeti bu kadar da değildir.
1877 — 1878 savaşından yenilerek çıkan yedi Osmanlı ordusunu o zamanın en mükemmel silâhlarıyla meselâ mavzer tüfekleriyle silâhlandırdı. Denizci devletlerin ve Rusların denizden yapmaları melhuz taarruzlarına karşı, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını tahkim etti.
* (İngiliz ve Fransızların 18 Mart 1915 hücumu bu istihkâmlarla durduruldu.) *
Mükemmel kurmaylar yetiştirdi (Birinci Cihan Savaşıyla İstiklâl Savaşını bunlar idare etti.)
Sultan Aziz'in Ruslarla çarpışıp Kırımı kurtarmak için hazırladığı donanma denizcilik tekniğinin gelişmesi karşısında değerini kaybetmişti. 8-10 mil giden gemilerle artık iş görülemezdi. Bunları kadro dışı ederek iki zırhlı ile iki kruvazör aldı.
Büyük Osmanlı borçlarının üçte ikisi ödendi.
Pek çok mektep açtı, pek çok yol ve köprü, ayrıca hastane ve çeşme gibi hayrat yaptırdı.
Görülmemiş bir istihbarat şebekesi kurdu. Yabancı elçilerden bile casusları vardı. Avrupa'da kuş uçsa haberi oluyor, aleyhimizdeki kararları önceden öğrenerek tedbirini alıyordu. Hilâfeti Osmanlı Hanedanın'dan almak için Mısır'da kurulan gizli bir cemiyetin üyelerinden biri Sultan Hamid'in memuru idi. Balkanların mezhep ve milliyet zıddiyetlerini körükleyen birleşmelerine engel olduğu gibi, İngiliz - Alman ve Rusları da birbirine düşürerek aleyhimizde birleşmelerini bertaraf etti.
Bunları yaparken de vezirlerinden paşalarından hemen hiç kimseye güvenmemekte ne kadar haklı olduğunu zaman göstermiş, o koca vezirler hiç sıkılmadan yabancı elçiliklere konsolosluklara sığınmışlardır.
Çok iffetli ve dindar bir adam olduğu için asla kan dökmemiştir. Mithat Paşa'yı öldürttüğü hakkındaki söylenti iftiradır. Gerçi o Mithat Paşa'dan şüphe ediyor, onun Sultan Aziz'i öldürmüş olduğuna inanıyordu. Fakat dindar bir insan olarak kan dökmekten bütün hayatınca çekinmiş, Mithat paşa ile arkadaşlarının idam kararlarını müebbet hapse çevirmiştir, isteseydi idam kararını imzalayamaz mıydı? Buna hangi kuvvet mâni alabilirdi? Bunu yapmıyarak sonra Taif'te suikast yaptıracak kadar basit zekâlı mıydı? Memleketi doğudan tehdit eden Moskof emperyalizmi ile batıdan tehdit eden Avrupa emperyalizmi ve onun mümessili İngiltereye hürriyetçilerle de uğraşmaya mecbur olmuş, güneyden gelen Siyonizme göğüs germiştir.
Sultan Hamid için Osmanlı imparatorluğunu ırkımızın düşmanı Moskofa, Hilâfetin düşmanı İngiltereye, devletimizin düşmanı Siyonizme ve azınlıklara, rejimin düşmanı hürriyetçilere karşı müdafaa etmek meselesi vardı. Bunun için de kendisinin devlet başında kalması lâzımdı.
Kendisi çekilirse devletin tutunamıyacağı hakkındaki kanaatinin doğruluğu maalesef tahakkuk etmiştir.
Şimdi bu kadar büyük bir dâvanın karşısında. Peyami Safa'nın hâilevi bir tarzda ileri sürdüğü gibi İsmail Safa'nın sürgün edilmesinin ne ehemmiyeti olabilir? İsmail Safa ne istiyordu?
Oğlunun iddiasına göre hürriyet. Yani Meşrutiyet serbest seçim. Yani bir alay Arap Arnavut Ermeni Rum Bulgar Yahudi ve Sırbın, Türkiye'nin mukadderatı hakkında söz sahibi olması.
Şimdi akıl ve iz'an sahibi vicdan ve milli şuur sahibi olarak düşünün: Böyle bir neticeye Sultan Hamid gibi büyük bir Hakan değil de bizzat babasının öldürüldüğünden şikâyet eden Peyami Safa razı olabilir miydi?
Razıydım derse mesele yok, tartışma boşunadır ve Peyaminin yeri burası değil ötesidir. Razı değilse Sultan Hamid'e kin dolu hücumun sebebi nedir? Tarih şuuru mu? Zannetmem.
Peyami Safa'nın Türk tarihi hakkındaki bilgisinin Turhan Tan'ın romanları çevresine sıkışmış olduğu malûmdur. O halde ortada şahsi hesaplardan ve hislerden başka ne kalıyor?
Sultan Hamid sürgün ettiklerine maaş da bağladığına göre Anadolu'nun en sağlam havalı yerlerinden biri olduğu ahalisinin dinç ve gürbüz yapısıyla belli olan Sivasta İsmail Safanın ölmesi Sultan Hamid'in kabahati midir?
Zaten verem olan İsmail Safa İstanbulda kalsaydı ölmiyecek miydi?
Babasına karşı beslediği sevgi dolayısıyle Peyami Safa'nın bazı özel düşünceleri olması tabiidir. Fakat her gün binlerce kişiye hitap eden bir muharririn, Sultan Hamid gibi büyük bir padişahı Osmanlı Padişahlarının en cahil ve kanlısı diye takdim etmesi en hafif tâbirle salâhiyetini kötüye kullanmaktır.
(Bu dünyada herkes bir çok şeyin cahilidir. Yeter ki kendi işinin cahili olmasın)
(1) Kendi işinin ehli olduğunu bir delille isbat etmiş bulunan Sultan Hamid ise asla cahil değildi. Onun da Peyami Safa gibi bir yüksek mektep ve lise diploması yoktu. Fakat hususi Öğretmenlerle hayattan ve içinde yetiştiği büyük ve muhteşem hanedandan çok cevherli şeyler öğrenmişti. Ressam hattat ve musikişinastı. Doğu ve Batı dillerinden bazılarını biliyordu. Kurduğu fevkalâde değerli Yıldız Kütüphanesi bugün Üniversite Kütüphanesinin temelini teşkil etmektedir. Yerini biliyorsa gidip göstermesini tavsiye ederim. Bayazid Umumi Kütüphanesini de yine o kurdu.
Çünkü Sultan Hamid Türk kültürüne Madmazel Noralya veya Cingöz Recai ile değil, kütüphane kurarak pek çok mektep açarak ve ilmi eserler yazdırarak hizmet etti.
Onun kaatil olduğu yalan, Kızıl Sultan olduğu iftiradır. Avrupalıların ve Ermenilerin yakıştırdığı Kızıl Sultanlığı benimsemesi Peyami'yi onlarla aynı safa sokmakta ve hangi emellere hizmet ettiğinin farkına varmamaktadır.
Sultan Hamid Kızıl değil, bir (Gök Sultan) dır. Teferruat kabilinden herkeste bulunan kusurlarını şişirip faziletlerini inkâr etmekle ne Türk Tarihi ne de Türk milleti bir şey kazanır. Peyami'nin babası İngiliz - Boer savaşında ingilizlerin bir başarısında İngiliz elçiliğine giderek tebrik ettiği için, Sultan Hamid tarafından haklı olarak sürgün edilmiştir.
Belki İsmail Safa o zamanki İngiltere'nin nasıl bir Türk ve Müslüman düşmanı olduğunu bilmiyordu. Fakat geniş haber alma imkânlarıyla her şeyi bilen Sultan Hamid memleket münevverlerinin düşman elçilikleriyle temasına müsaade edemezdi.
Babası İsmail Safa'yı Namık Kemal'den daha üstün tutarak onun bir hürriyet kahramanı olduğunu iddia eden Peyami Safa cevap versin:
Hiç bir sebep yokken sırf memleketlerindeki elmas madenlerini zaptetmek için bir avuç Boer'e büyük ordularla saldıran İngilterenin hakiki sıfatı nedir ve böyle bir İngiltereyi tebrik etmek hangi asil hürriyetçilik anlayışı nın neticesidir?
O zamanki İngiltereyi, Boerleri yendi diye tebrik etmekle bugünkü Moskofları Finlere başarısından dolayı alkışlamak arasında ne fark vardır?
Merhum ve mağfur, cennetmekân (Gök Sultan) bütün hayatında bir ülkü için (devleti ayakta tutmak ve hazırlamak) için yaşadı. Eşsiz siyasî dehasıyla Avrupayı ve Moskofu oyalıyor, bir yandan da demiryolu ve mekteple Türk milletini kuvvetlendirmeye çalışıyordu.
Sultan Hamidle onun düşmanları olan hürriyetçileri ölçüştürmek için yalnız şu noktaya bakmak kâfidir: Hürriyet kahramanları hürriyeti yok edip yüzlerce masumu astırdıktan sonra savaşa soktukları devlet yenilince hırsızlar gibi kaçtılar.
Gök Sultan, bir tek siyasi idam yapmadan en korkunç siyasi güçlükleri atlatarak 33 yıllık saltanatında devleti ayakta tuttuktan sonra tahtından indirirken Moskof Çarının Rusyaya davetini Selânikten Alman gemisiyle Istanbula gelirken de Almanya imparatorunun davetini reddederek vatanında bir sürgün ve bir mahbus gibi yaşamayı tercih etti.
Türkiye dört sınırında yangınlar olan bir ev, Sultan Hamid o yangınların eve bulaşamaması için hızla koşarak ateşe su serpen, kum döken ve keçe kapatan bir müdafiydi. Bu konuşmaları sırasında yoluna çıkan bir çocuğa çarpıp düşürdüyse suç onda değildi. Yurdun çevresinde yangınlar göğe yükseliyor ve Gök Sultan yangınları içeri sokmamak için didiniyordu. Ve sokmadı da... Ne diyelim? Durağı Cennet olsun ve Allah bizi hürriyet sarhoşluğundan korusun.
Güncelleme Tarihi: 11 Nisan 2024, 03:45
1 Mayıs 1956, Maltepe
ATSIZ