Bangladeşli Prof. Dr. Muhammed Yunus ile birlikte mevcut bankacılık
sistemini sorgulamaya devam edelim: “Kredi kelimesi, ‘güven’ anlamına
gelir. Ancak ticari bankacılık kurumsallaştıkça, bütün yapısını
karşılıklı güvensizliğe dayandırmıştır...
Günümüzde bankalar, her kredi müşterisinin parayı alıp kaçacağını
varsayarak, onu her türlü yasal belgeyle bağlamaya bakar. Kredi
müşterisinin bankadan kaçamamasını sağlamak için her türden avukat,
belgeleri inceler...
Bangladeş’te bankalardan kredi alan zenginler, bunu geri ödeme
alışkanlığında değildir. Bankacılık adına süregiden şaklabanlık, beni
her zaman hayrete düşürmüştür. Kamu kaynakları, bankacılık sisteminden
geçip devlet bankaları ve özel bankalar aracılığıyla parayı hiçbir zaman
geri ödemeyecek olan insanlara gitmektedir.
Para, yapışkan bir maddedir. Kim elinde tutuyorsa, ona yapışmak
eğilimindedir.
Koparmak için yeterli çekim kuvveti gereklidir. Şayet geri ödeme zamanı,
kredinin alınmasından altı ay ya da bir yıl sonra gelecek olsa, kredi
müşterisinin cebinde nakit para olsa bile bahis konusu para artık çok
büyük bir miktar tuttuğundan ve dolayısıyla büyük miktarlardan ayrılmak
da zor olduğu için ödemekte çekimser hareket edecektir.
Borçlular, parayı ödememek için bir milyon fırsat bulurlar. ‘Param var.
Geri ödemeye yükümlü olduğumu biliyorum ancak geri ödememe fırsatını
kollamalıyım’ diye düşünür...”
“Gelişmekte olan dünyada bazı bankaların kredi geri dönüş sicilleri
acınacak durumdadır. Bangladeş Sınai Kalkınma Bankası’nın kredi geri
dönüş oranı yaklaşık yüzde 10’dur!
Bir zamanlar, devlete ait Bangladeş Sınai Kalkınma Bankası’nın başkanı
olan bir arkadaşımla konuşuyordum. Ona şöyle sordum:
- Neden kendinize banka diyorsunuz?
- Ne demek istiyorsun?
- Son 12 yılda, kredi müşterilerinizin geri ödeme oranı, yüzde 10’un
altındayken, kendisine saygısı olan bir banker nasıl olur da asla geri
ödeme zahmetine katlanmayan zengin müşterilere milyonlarca dolar kredi
vermeye devam edebilir?
- Ekonomik açıdan zor bir dönem geçiriyoruz ve pek çok girişim iflas
etti. Bizimki gibi bir ülkede, yeni işletmeler kurmak kolay değil...
- Peki, o halde neden binanın üstündeki ‘Bangladeş Sınai Kalkınma
Bankası’ tabelasını kaldırıp yerine ‘Zenginler İçin Hayır Kurumu’ diye
yazmıyorsunuz?
Güldü ama ben onu rahat bırakmadım:
- Asla geri ödemeyeceklerini pekala bildiğin halde, zenginlere tomarla
para dağıtmak nasıl bir duygu?
- Pek rahat değil, diye itiraf etti.
Başımı salladım ve ekledim:
- Bankacılar bana teminat almadan kredi vermeyeceklerini söylüyorlar ama
gerçekte teminat bankanın yatırımını korumuyor.
Asıl yaptıkları, yoksulları bankalardan uzaklaştırmak.
Bir gazete açıp ona aldıkları kredileri geri ödemeyen zenginlerin daha
yeni yayımlanmış bir listesini gösterdim. Bütün büyük aileler vardı.
- Eğer sorumluluk bana verilseydi, Sınai Kalkınma Bankası’nı nasıl
yönetirdim, bilmek ister misin? diye sordum...
- Yıllar süren ve teknik sebeplerle sonuç vermeyen davlar açmak için en
pahalı avukatları mı tutardın? dedi...
- Hiç de değil, dedim: İşi basitleştirirdim. Tonla parayı alır, bir
helikoptere doldurur ve ülkenin dört bir yanında camdan aşağı atardım.
Ertesi gün gazetelere, televizyonlara ve radyolara bir ilan verip
göklerden para yağdıranın Sınai Kalkınma Bankası olduğunu, eğer birileri
parayı aldıysa, lütfen şu tarihe kadar, üzerine faizini de ekleyip iade
etmelerini duyururdum.
Ve eklerdim: Lütfen iyi kullanın!
Güldü. Oysa ben çok ciddiydim?
- İddiaya girerim. Benim dağıtım ve toplama yöntemim kullanılsa, geri
dönüş oranı yüzde 10’un çok üzerinde olur.
Üstelik kredi başvurularını değerlendirme masraflarından, personelin,
mühendislerin, teknisyenlerin, kredi memurlarının ve avukatların
maaşlarından da tasarraf edilir.
Hiçbir evrak gerekmez ve helikopter ile ilanların gideri dışında sabit
masraf da olmaz... Bu cürektar öneri, kurumların zengin ve yoksullara
bakışı arasındaki farkı göstermektedir.
Bangladeş’teki zenginler, borçlarını ödemek yerine şöyle rica ederler:-
Sektörlerimiz hasta, onları geliştirmek istiyoruz.
Lütfen bize daha fazla kredi verin!
Hatta onların haklarını koruyan ve çıkarları için lobi yapan bir
Borçlular Birliği kuracak kadar da ileri gitmişlerdir...
Borcunu ödemeyenler, dostlar, akrabalar, politik yandaşlar, destekçiler,
saygın finansmancılar; kısacası sosyetenin kaymak tabakasının belkemiği
olduğundan, hükümet de yoksul ve güçsüzlerin aksine, onları hapse
atmakta çekimser kalır...
Bangladeş’i anlatırken, sanki Türkiye’yi yansıtıyor Prof. Dr. Muhammed
Yunus... Tabii o, Türkiye’de bankaları bizzat sahiplerinin soyduğunu,
hatta soygun yapmak için banka kurduklarını bilmiyor...
Kendisiyle görüşürsem, kendi bankasını soyanlara karşı nasıl bir formül
düşündüğünü soracağım...
“Bu bankaları, halka yağmalatırdım, sonuç şimdiki durumunuzdan daha iyi
olurdu, hem de sermaye tabana yayılırdı” derse şaşırmayacağım...
Gerçekten, kendi bankalarını hortumlayanlar, hapiste ancak birkaç ay
tutulabildi. Çaldıkları paralar tahsil edilmedi.
Üstelik bu hırsızlık yüzünden ülke ekonomik krizlere düştü...
Bu paraları halk yağmalasaydı, hiç değilse para yurt içinde kalırdı,
değil mi? Ne dersiniz?