HÜKÜMETİN KENDİSİ, MİLLİ GÜVENLİK MESELESİ OLDU...

AKP Grup Başkanvekili ve Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, hazırladıkları AB uyum paketlerinin Meclis’ten hızla geçtiğini hatırlatarak, “Rejimin çağdaşlık seviyesine gelmesine çalışıyoruz” demiş.
Uyum paketleriyle Batı’daki demokratik yapıyı yakaladıklarını ifade eden Ergin, “Türkiye’de, Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra çağdaşlaşma yolunda en büyük adımları biz attık.

Bu değerlendirmeyi batıdaki medya kuruluşları yapmaktadır” diye konuşmuş...
Peki biz ne diyoruz? Uyum paketleri, Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin bağımsızlığını ortadan kaldırmak için Türkiye’ye dayatıldı ve çıkarıldı. Ayrıca, çeşitli yasalarla, Türkiye’nin tapusunun yabancıların eline geçmesinin önü açıldı. Doğrudan yabancılara toprak satışı serbest bırakıldı...
Minareler süngümüz olacak derken Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması gündeme geldi...
Osmanlı dönemi azınlık tapuları araştırıldı, yer yer davalar açılıyor...

AKP’li Ergin’in çağdaşlık seviyesi dediği durum budur.
23 Temmuz 2003 günü Erzurum Kongresi’nin yapıldığı binada Bakanlar Kurulu Toplantısı’nda 7. uyum paketi açıklamalarının yapılması, Atatürk’ün kurduğu cumhuriyete güvenenlere “Erzurum Kongresi ile başlayan sürecin sonunda milli devlet kuruldu, azınlıklar mübadele ile gönderildi.
Şimdi azınlıkların torunlarının Türkiye’ye dönmesi için her türlü zemini hazırladık. Cumhuriyetin temeli de bu binada atılmıştı, şimdi bütün azınlıklara veya etnik gruplara kendi kaderlerini tayin hakkını tanıyarak, bu binadan federasyon kuruyoruz” mesajını vermektir...

Diğer taraftan, hükümetin aldığı söylenen bütün ekonomik tedbirler, Selim Çomçağ’ın da belirttiği gibi, bir numaralı milli güvenlik meselesi haline gelmiştir: “Gelinen noktada Türkiye’nin yeni borç alarak eski borçlarını ödemesi, sadece meseleyi ertelemek, fakat ağırlaştırarak ertelemektir.
Mevcut konjonktürde yeni bir kredi sadece ABD’den gelebilir; bu kredinin de Türkiye’nin milli güvenliği ile bağdaşmayan taleplere bağlanacağı açıktır. Bu kısır döngüden tek çıkış yolu, bir eylem planıyla IMF vesayetinden kurtulmaktır.
Şu anda ekonomi yönetiminde etkili olan çevrelerin böyle bir ABD kredisi teklifine kucak açacakları ortadadır. Bunu Şubat ayındaki tezkere tartışmalarında açıkça gördük. Bu yaklaşım sonucunda finansal piyasalar ‘Kredi gelmiyor’ haberleriyle de çalkalanıp duracak, yeniden ‘borçların dönüp dönmeyeceği’ ağızlarda sakız olacaktır.
Türkiye IMF vesayetinden çıkıp ekonomiyi yeniden yapılandıramazsa, muhtemel kredinin içerdiği siyasi-askeri tavizlerin verilmesine karşı çıkanlar, ülkeyi krize ve ifyasa sürüklemekle, vatandaşı aç bırakmakla suçlanacaktır.
Çok açıktır ki geldiğimiz noktada ekonomideki kırılganlık ve ekonomi yönetimindeki IMF vesayeti bir numaralı milli güvenlik meselesi haline gelmiştir.
Türkiye milli güvenlik meselelerinin başedilmez noktalara tırmanmasına seyirci kalmak istemiyorsa bir an önce bu işi çözmelidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasını sağlamayı, birliğini ve bütünlüğünü korumayı görev bilen bütün kesimlerin ekonomiyi teknik bir konu ve ekonomi bürokratları ile IMF’nin meselesi olarak görmeyi bırakıp buradaki zaafiyete Türkiyeci bir anlayışla yaklaşmaları şarttır.
Aksi halde Türkiye’ye sahip çıkma iddiasındaki herkes, Türk Milleti’ne karşı tarih önünde sorumlu olacaktır”

Dolayısıyla, AKP Grupbaşkanvekili Sadullah Ergin’in Antakya’da siyaset kurumunun herkesi tek tek memnun etmesinin mümkün olmadığını belirterek, Türkiye’nin borç ve faizlerle kıvrandığını, 65 milyon insanın, faiz ödemeye devam ettiğini hatırlattıktan sonra ekonomideki olumlu gelişmeler sonucu milli gelirin kişi başına 3 bin dolara yükseldiğini, dövizin düşüp
borsanın yükseldiğini söyleyip “Ekonomide hastanın ateşini düşürdük. Piyasalara güven geldi.
Artık savaş dahi olsa, piyasada dalgalanma meydana gelmiyor” demesi, halkı kandırmaya çalışmaktan ibarettir...

Tayyip Erdoğan, “IMF ile 2004’ten sonra çalışmayacağız” dedi ama, Ali Babacan kendisini yalanladı, bu yönde bir hazırlıkları olmadığını söyledi...
Sadece ekonomi politikalarına bakarak hükümetin,milli güvenliği tehlikeye attığını söylemek mümkün... Ama esasen, başta AB’ye uyum yasaları olmak üzere uyguladıkları bütün siyasi-askeri politikalar, Türkiye’yi Türkiye olmaktan çıkarmaya dönüktür ve mevcut yasalara göre bile idamla yargılanmalarını gerektirir...
Tayyip Erdoğan’ın seçimden önce Simitis ile Kıbrıs üzerinde gizli anlaşma yapması, Abdullah Gül’ün, ABD Dışişleri Bakanı ile gizli anlaşma imzalaması da somut örneklerdir... Zaten, 2003 seçimlerinin yasallığı da tartışmalıdır...

Bu durumda, asıl milli güvenlik meselesi hükümetin kendisi olmuyor mu?

YORUM EKLE