İÇERİDEN BİRİLERİNİN YOK ETMEK İSTEDİĞİ ÜLKÜCÜ DAVA!

''Bugünkü haliyle Ankara, Türk milletinin tarihi ve kültürel değerleriyle, iktisâdi, ekonomik varlıklarıyla topyekun alınıp satıldığı bir esir pazarı hüviyetindedir. Bu böyle biline ve fazla hayalperest olunmaya derim''

''Beyin ve gönüllere takılı esaret zinciri

Ve bu zinciri kıracak olan tek güç Ülkücü Dava''

Asırların dahi su gibi akıp geçerek mazileştiği dünyamızda her şeyin şekil değişikliğine uğrayarak çeşitlenip çoğaldığı gibi esaretler de şekillenip yeni yeni türler olarak karşımıza çıkmaktadırlar.

Eski devirlerde ki gibi elleri, ayakları ve boyunları zincire vurulmuş vaziyette, esir pazarlarında bir sepet yumurtaya alınıp satılan insanları göremiyorsak, bu durum, insanlığın üzerine gökten sicim sicim hürriyet yağmurlarının yağdığı anlamına gelmemelidir. Bugünkü haliyle Ankara, Türk milletinin alınıp satıldığı bir esir pazarı hüviyetindedir. Bu böyle bilinmeli ve fazla hayalperest olunmamalı!

Kitle iletişimdeki aşırı gelişme sonucunda, esaret zincirleri artık insanların beyinlerine, gönül ve ruh dünyalarına takılarak ebediyen esir alınmaktadırlar.

Bu yeni tür esirleştirme ve işgâller, askeri harekâtlarla coğrafyalar üzerinden değil de, beyinler, düşünceler, gönül ve ruhlar üzerinden yapılmaktadır.

Günümüz köleleri, eski devirlerdekinin aksine bugün, bilek ve boyunlarına takılı esaret zincirleri yerine, beyin ve ruh dünyalarına takılan ve adına kültürel istila denilen zincirlerle, üstelik de gönüllü olarak istenilen yöne doğru çekilmektedirler.

DAHA KISA VE ÖZ BİR İFADEYLE;

Kaleler içten teslim alınmaktadır ki en büyük kale insan beyni ve gönül dünyasıdır. Esir pazarlarında köleler bundan böyle fert fert değil de, bütün bir millet olarak topyekun alınıp satılmaktadırlar.

TÜRK MİLLİYETÇİLERİ VE ÜLKÜCÜ HAREKET MENSUPLARINA DÜŞEN EN BÜYÜK GÖREV;

Sömürgeci Batı âlemi ve onların içimizde ki uşaklarınca, Tanzimat’tan beriye geçen son 200 küsur yıl içinde Türk milletinin, zihin, gönül ve ruh dünyalarına takılmaya çalışılan ve adına kültür emperyalizmi denilen bu esaret zincirlerini kırarak, insanlarımızın zihin, gönül ve ruh dünyalarını, Yeseviler, Yunuslar, Mevlânalar, Hacı Bektaş veliler, Ziya Gökalpler, Atsızlar, Atatürkler ve Türkeşler gibi Türklük şuuru ve İslâm inancı ile yeniden fethetmek olmalıdır.

Ülkücü Türk gençliği, bu zamana kadar bunun mücadelesini vermiş ve bundan sonra da yılmadan, yıkılmadan ve hiçbir engel tanımadan, büyük bir iman, aşk ve dirayetle yoluna devam edecektir.

Ülkücüler;

Türk milletinin ayakta mert ve dik durmasını sağlayan omurgasıdır ve her ülkücü bu omurgada mübarek bir omurdur.

Ülkücüler;

Türk milletini her türlü saldırılara ve zararlı faaliyetlere karşı koruyan muazzam bir bağışıklık sistemidir ve her ülkücü bu bağışıklık sistemi içinde bir akyuvar görevini üstlenmiştir.

ÜLKÜCÜ BOZKURTLAR, TÜRK MİLLETİNE ALLAH’IN EN BÜYÜK HEDİYESİDİR (KIYMETİNİ BİLİP, NANKÖRLÜK ETMEYENLER İÇİN)

Bu kutsal mücâdele esnasında gücümüzün kaynağı, Allah’a olan yakınlığımız ve kulluk gereği kılacak olduğumuz namaz ve ibâdetlerimizin beraberinde Türklük şuuru ve de tarihin bizlere kazandırdığı tecrübelerimiz olacaktır.

BİLİNMELİDİR Kİ

Ülkücü davaya ve onun mensuplarına vurulan her darbe, yapılan her ihanet; Türk milletinin namusuna, varlığına, istikbâl ve istiklâline vurulmuş demektir. Bu darbelerin en tehlikeli ve öldürücü olanı ise; içteki bir takım sinsilerin vurduğu darbelerdir!

BİR ZAMANLAR CENNETİN BİR YOLU DA ÜLKÜ OCAKLARINDAN GEÇERDİ AMA BİRİLERİ BUGÜN OCAKLARDAN CENNETE GİDEN BU YOLUN YÖNÜNÜ SARAYIN CEHENNEMİNE YÖNLENDİRMEK İÇİN GÜN 24 SAAT MESÂİ HÂLİNDELER!

15 Eylül 2023
ORHAN KILIÇOĞLU
YORUM EKLE