''İdlib'deki apse" kimin eseri!

Türkiye'de medyanın yüzde 90'ı, gerçekleri ortaya çıkarmak değil göbek bağı ile bağlı olduğu iktidarı övmekle görevlidir.

Bu bakımdan Tahran zirvesinde, üstelik canlı yayında olan biteni bile başarı gibi gösterdiler. Oysa Tayyip Erdoğan, sonuç bildirisine ateşkesin de eklenmesini istediğinde Putin'in "Türkiye Cumhurbaşkanı çok haklı ama burada terör örgütlerinin temsilcisi yok ki onlarla bir ateşkesten söz edelim" demesinin ne anlama geldiğini aklı olan herkes anlamıştır!

Ruhani'nin ev sahibi olarak durumu kurtarmak için "O halde, İdlib'deki terör örgütlerine buradan bütün silahları bırakmaları çağrısında bulunalım" diye bir yaklaşım sergilemesi, bırakın diplomasiyi, birazcık hayat tecrübesi olanlar için yeteri kadar açık bir durumdur!

Bu tablonun neresinde başarı vardır?

***

İdlib'in merkezine, CIA'nın kurduğu El Kaide'den çıkma, El Nusra'dan bozma Tahrir El Şam örgütü hâkim. Türkiye, zirveden iki gün önce bu örgütü terör listesine dahil ettiğini açıkladı. Yani o güne kadar, El Nusra, Türkiye açısından terör örgütü değildi! Türkiye ile Rusya ve İran arasındaki sorun da işte bu değerlendirmeden kaynaklanıyor!

Bu örgütle ateşkesten ilk olarak, zirveden dört gün önce İdlib raporu yayımlayan Uluslararası Kriz Grubu bahsetti. Bu grubun kurucuları arasında George Soros, Morton I. Abramowitz ve Stephen Solarz da var. Kısacası, ABD'ye çalışıyorlar.

Başka ateşkes isteyen kim?

BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan De Mistura!

Birleşmiş Milletler, kime çalışır? ABD'ye değil mi?

Üstelik Staffan De Mistura'nın da Uluslararası Kriz Grubu'nun da kullandığı ortak bir kavram var: "Başka İdlib yok!" Yani, "İnsanların tahliye edilebileceği ya da en azından savaş sırasında kendilerini daha güvenli hissedebilecekleri bir başka şehir yok" anlamında bu sözü kullanıyorlar.

Erdoğan ise zirveden sonra "Rejimin çıkarları uğruna on binlerce masum insanın öldürülmesine göz yumulması durumunda, böyle bir oyunun ortağı da seyircisi de olamayız" mesajını paylaştı.

***

Uluslararası Kriz Grubu'nun raporunda ise ayrıntıya giriliyor. Türkiye'nin Tahrir El Şam örgütü ile ağır maliyeti olacak bir çatışmaya girmediğini bunun yerine gözlemci güçlerini konuşlandırırken İdlib'in sakinlerini korumak için örgütün hâkimiyetine ses çıkarmadığını belirtiliyor.

Raporda, "Türkiye, Tahrir El Şam'ı değil bu grubun içinde bulunan ve Türkiye ile ilişkileri reddeden ve El Kaide zihniyetine sadık Hurras El Din örgütünü tehdit olarak görüyor. Fakat Rusya, İdlib'e yönelik bir saldırı için terörle mücadele gerekçesi arıyorsa, Tahrir El Şam'ın varlığı bunu mümkün kılmaktadır." deniliyor.

Ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un "Teröristlerin sivilleri insani kalkan olarak kullanması, diğer muhalif gruplara saldırması kabul edilemez. Bu apsenin ortadan kaldırılması şart." sözlerine yer veriliyor.

***

Şimdi Türkiye, İdlib'deki gözlemci karakollarını beton kalıplarla koruma altına almaya çalışıyor ve takviye ediyor. Hava saldırıları veya top atışları ile bu karakollardan biri vurulursa ne olacak? Mehmetçik ne uğruna hayatını feda edecek?

Tahrir El Şam denilen örgüt, İdlib'i gerçekten gittikçe büyüyen bir apseye dönüştürdü. Türkiye'yi yöneten siyasi kadro, bu apsenin deşilmesine engel olmaya çalışırken, Suriye'nin kuzeydoğusunda PKK devleti kuran ABD ile aynı paralele düşüyor!

Oysa Ankara, apsenin deşilmesi sırasında cerahatin Türkiye'ye akmaması için çalışmalı. Türkiye kendi başına belâ olacak bir örgüte bu kadar ılımlı yaklaşmamalı. Sivillerin korunması için de teröristlerin İdlib'den tasfiye edilmesi gerekmez mi?

YORUM EKLE