Recep Tayyip Erdoğan'a New York'tan gönderilen
memorandumda belirtilen Türkiye'nin şehir devletlerine ayrılması
planı, Ak Parti Program ve Tüzüğü'ne hemen hemen aynı ifadelerle
geçirildi!
Bir lobi şirketi vasıtasıyla Erdoğan'a New York'tan gönderilen
memorandumda, deniliyor ki, "Ankara, yerel yönetimlere otonomi
vermek ve milli hükümetin fonksiyonlarını yerel düzeyde merkezi
olmaktan çıkarmak zorundadır. Dünya, bütün hükümetlerden bunu
istemektedir. Bu memoranduma göstereceğiniz ilgiden dolayı
takdirlerimizi sunarız..."
Kısacası, Erdoğan'a deniliyor ki, "Mr. Erdoğan, küreselleşmeye
kayıtsız şartsız boyun eğecek misin? Küreselleşme şehir devletleri
dönemi demektir. Etnik nüfusa göre, kendi ülkeni otonom şehir
devletlerine ayıracak mısın? Bu devletlerin kendi askeri ve polis
güçlerini kurmalarına izin verecek misin?"
Erdoğan ise Ak Parti Program ve tüzüğünde, küresel örgütlerin
taleplerini yerine getiriyor:
* Kurucular Kurulu kitabının 8'inci sayfasında "Partimiz
merkeziyetçi devlet anlayışından vazgeçilmesini öngörür"
denilmektedir.
* Kurucular Kurulu kitabının 11'inci sayfasında da "Partimiz
küreselleşmenin gerektirdiği yapısal dönüşümlerin kaçınılmazlığını
ve en az maliyetle gerçekleştirilmesini savunur" denilmektedir...
* Hemen arkasından 12'nci sayfada, "Partimiz, eğitim hizmetlerinin
yerelleşmesinden ve özelleştirilmesinden yanadır" ifadeleri de aynı
bakışın ürünüdür...
Parti programının 41'inci sayfasında, eğitimin küreselleşme
odaklarının şehir devletleri planı gereği gibi, fakat aşama aşama
uygulanacağı şu ifadelerle belirtilmektedir:
"Temel eğitim hizmetlerinin verilmesi, pilot uygulamalarla merkezi
idarenin taşra birimlerine ve yerel yönetimlere aktarılacaktır"
* Programın 35'inci sayfasında, "Çağımız bir yönüyle küreselleşme
çağı, diğer yönüyle yerelleşme ve yerel yönetimlerin devlet
sistemleri içindeki ağırlıklarının arttığı bir çağdır" denilmesi, Tayyip
Erdoğan'a verilen memorandumdaki taleplerin kabul edildiğini
ortaya çıkarmaktadır...
* Erdoğan'ın, kendisine verilen memorandumdaki dayatmaları
aynen kabul ettiğinin bir göstergesi de, programın 35'inci
sayfasındaki, "Partimiz, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına
uygun olarak, anayasal sistemimize yerel yönetim hakkının dahil
edilmesini sağlayacaktır. Yerel yönetimlerin yargı yoluna gidebilme
hakkı dahil ilgili tüm düzenlemeleri gerçekleştirecektir" ifadesidir...
Arslan BULUT
26 Ağustos 2001 tarihli Büyük Kurultay'da 16. sayfadaki "Yazıt"
sütunumda "Mr. Tayyip Erdoğan'ı ürperten belge" başlıklı yazımda,
New York'taki bir lobi kuruluşu aracılığı ile Ak Parti Genel
Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a verilen bir memorandumdan
bahsetmiştim. Bu memorandumda Tayyip Erdoğan'a,
küreselleşmenin şehir devletleri demek olduğu, kendisinin de bu
yönde hareket etmesi halinde destekleneceği belirtiliyordu. Tayyip
Erdoğan, bu konuda en küçük bir açıklama bile yapamadı!
Memorandum hakkında bilgi sahibi olduğum zaman, Ak Parti'nin
program ve tüzüğünü henüz inceleme imkanı bulamamıştım. Yeni
kurulan bir partinin program ve tüzüğünün, gazete yöneticilerine ve
köşe yazarlarına gönderilmesi adettendir. Biz, Ak Parti'nin program
ve tüzüğünü partiden değil, bir arkadaşımızdan edinebildik!
Ve gördük ki, Ak Parti Programı ve Tüzüğü, daha önce
bahsettiğim memorandumda küreselleşmenin olmazsa olmaz
kuralları olarak anlatılan hükümler gereğince hazırlanmış...
Bu sözlerimizin askıda kalmaması için, Tayyip Erdoğan'a
gönderilen memorandumla, Ak Parti Program ve Tüzüğü arasında
hangi paralelliklerin bulunduğunun ortaya konulması gerekir. Bu
incelemenin amacı da budur...
KÜRESELLEŞMENİN ŞEHİR
DEVLETLERİ PLANI
Önce, New York'tan, Recep Tayyip Erdoğan'a gönderilen,
memorandumda ne isteniyor bir bakalım:
"Mr. Erdoğan, sizin küreselleşme ile demokrasi ilişkilerini
bağdaştırma yönündeki adımlarınız, Türkiye'ye kriz sırasında
destek olan uluslar arası güçler tarafından da kabul görecektir.
Ankara, küreselleşmenin gerekliliğini anlamak ve dünyada geçerli
olan kurallara uyum sağlamak zorundadır. Ankara şunu da
anlamalıdır ki, uygun gördüğü kuralları uygulayıp, kendi çıkarlarına
uymayanları reddetmesi mümkün değildir... Küreselleşmenin bir adı
da şehirleşmedir. Ankara, yerel yönetimlere otonomi vermek ve
milli hükümetin fonksiyonlarını yerel düzeyde merkezi olmaktan
çıkarmak zorundadır. Dünya, bütün hükümetlerden bunu
istemektedir. Bu memoranduma göstereceğiniz ilgiden dolayı
takdirlerimizi sunarız..."
(Belgede dünya kelimesiyle kastedilen, uluslararası güç
merkezleridir. Yani ABD veya Avrupa değil, dünya hükümeti
kurmaya çalışan örgütlerdir. Ankara kelimesinden de Genelkurmay
anlaşılmalıdır...)
Kısacası, Erdoğan'a deniliyor ki, "Küreselleşmeye kayıtsız şartsız
boyun eğecek misin? Küreselleşme şehir devletleri dönemi
demektir. Etnik nüfusa göre, kendi ülkeni otonom şehir devletlerine
ayıracak mısın? Bu devletlerin kendi askeri ve polis güçlerini
kurmalarına izin verecek misin?"
Daha da kısası Erdoğan'a deniliyor ki, "Mistır Erdoğan, başbakan
olursan, ülkeni bölmek için bizimle ortak çalışma yapacak mısın?
Genelkurmay ile savaşacak mısın?"
ERDOĞAN'IN PROGRAMI
Şimdi de Ak Parti Program ve Tüzüğü'nü inceleyelim:
Ak Parti'nin kuruluşuna Temel dayanak olarak, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası yanında, "başta İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi ile, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi olmak üzere
TBMM tarafından onaylanmış uluslar arası belgeler" gösteriliyor...
(Ak Parti Tüzüğü, S.15)
Oysa, Türkiye Cumhuriyet Anayasası, Türkiye'de kurulan bir siyasi
parti için yeterli bir dayanaktır. Uluslar arası belgelerin bir siyasi
parti kuruluşuna dayanak olarak gösterilmesi ilk defa rastlanan bir
tutumdur!
Tüzük ve programda, genel olarak Türk Milleti tanımlaması birkaç
defa geçmekle birlikte, "Bütün insanlarımızı Türkiye coğrafyasında
kurulu Türkiye Cumhuriyeti Devleti ismi altında büyük bir aile kabul
ederiz" gibi ifadelere de yer veriliyor. Türk Milleti tanımını yeterli
görmemiş olmanın ürünü gibi bir ifade... (Ak Parti Tüzüğü, S.16)
Tüzükte, "Ak Parti, insanların farklı inanç, düşünce, ırk, dil, ifade
etme, örgütlenme ve yaşama gibi doğuştan var olan tüm haklara
sahip olduklarını bilir ve saygı duyar. Farklı olmanın, ayrışma değil,
pekiştirici kültürel zenginliğimiz olduğunu kabul eder" deniliyor. (Ak
Parti Tüzüğü, S.17)
Kurucular Kurulu kitabının 10'uncu sayfasında "Toplum içindeki
farklılıkların zenginlik olarak kabul edilmesini ve çoğulculuğu takip
edilmesi gereken sosyal ilkeler olarak görürüz" denilerek aynı
bakışın altı çiziliyor...
Bu ifadelerden anlaşılan, milletin ortak değerlerini öne çıkarmaya
dayalı uluslaşma süreci yerine, milletin farklı özelliklerini ortaya
çıkarmaya dayalı küreselleşme adlı şehir devletleri sürecinin
benimsenmesidir... Parti programının 16'ıncı sayfasında "Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlığı, toplumumuzun çimentosudur" denilmesi
de azıl çimentonun millet olma anlayışı olduğunun reddedilmesi
demektir...
Programın 15'inci sayfasında "Resmi dil ve eğitim dili Türkçe olmak
şartıyla, Türkçe dışındaki dillerde yayın dahil kültürel faaliyetlerin
yapılabilmesini, partimiz ülkemizdeki birlik ve bütünlüğü zedeleyen
değil, güçlendiren ve pekiştiren bir zenginlik olarak görmektedir"
ifadeleri de millet anlayışının Ak Parti nezdinde tamamen
kaybolduğunu göstermektedir...
Nitekim parti kurucularının tanıtıldığı Kurucular Kurulu kitabının
8'inci sayfasında "Partimiz merkeziyetçi devlet anlayışından
vazgeçilmesini öngörür" denilmektedir. Tabii, bütün belgelerde
ülkenin üniter yapısının korunacağı vurgulanmakla birlikte,
merkeziyetçilikten vazgeçileceğinin öne çıkarılması, küreselleşme
diye dayatılan politikaların uygulanacağının bir başka
göstergesidir...
Kurucular Kurulu kitabının 11'inci sayfasında da "Partimiz
küreselleşmenin gerektirdiği yapısal dönüşümlerin kaçınılmazlığını
ve en az maliyetle gerçekleştirilmesini savunur" denilmektedir...
Hemen arkasından 12'nci sayfada, "Partimiz, eğitim hizmetlerinin
yerelleşmesinden ve özelleştirilmesinden yanadır" ifadeleri de aynı
bakışın ürünüdür...
Parti programının 41'inci sayfasında, eğitimin küreselleşme
odaklarının şehir devletleri planı gereği gibi, fakat aşama aşama
uygulanacağı şu ifadelerle belirtilmektedir:
"Temel eğitim hizmetlerinin verilmesi, pilot uygulamalarla merkezi
idarenin taşra birimlerine ve yerel yönetimlere aktarılacaktır"
Programın 35'inci sayfasında, "Çağımız bir yönüyle küreselleşme
çağı, diğer yönüyle yerelleşme ve yerel yönetimlerin devlet
sistemleri içindeki ağırlıklarının arttığı bir çağdır" denilmesi, Tayyip
Erdoğan'a verilen memorandumdaki taleplerin kabul edildiğini
ortaya çıkarmaktadır...
Erdoğan'ın, kendisine verilen memorandumdaki dayatmaları aynen
kabul ettiğinin bir göstergesi de, programın 35'inci sayfasındaki,
"Partimiz, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına uygun olarak,
anayasal sistemimize yerel yönetim hakkının dahil edilmesini
sağlayacaktır. Yerel yönetimlerin yargı yoluna gidebilme hakkı dahil
ilgili tüm düzenlemeleri gerçekleştirecektir" ifadesidir...
Kısacası, Ak Parti programı, tüzüğü ve Kurucular Kurulu
kitaplarından yaptığımız bu alıntılar, Erdoğan'a gönderilen
memorandumdaki, "Küreselleşmenin bir adı da şehirleşmedir.
Ankara, yerel yönetimlere otonomi vermek ve milli hükümetin
fonksiyonlarını yerel düzeyde merkezi olmaktan çıkarmak
zorundadır. Dünya, bütün hükümetlerden bunu istemektedir" talebi
ile örtüşmektedir...
LAİKLİK SINIRLAMAYMIŞ!
Memorandum dışında parti programında ve tüzüğünde dikkat
çeken bazı bölümler de var...
Kurucular Kurulu kitabının 9'uncu sayfasında Laiklik başlığı altında
bu kavramın nasıl algılandığı anlatılmaktadır:
"Partimiz, laikliği demokrasinin önemli bir şartı olarak görür.
Laikliğin arkasındaki temel düşünce, her türlü dini inanç ve felsefi
kanaat karşısında devletin tarafsızlığıdır. Bu anlamda laiklik alnı
zamanda bir özgürlük ilkesidir. Bunun için laiklik, bireyi değil
devleti kısıtlayan ve sınırlayan bir ilkedir"
Bu ifadelerle, laikliğin, kilise kurumunun baskılarına karşı, devletin
her türlü dini inanç veya dogmanın ötesinde, ancak bilimin verileri
ışığında yönetilebilmesi için getirildiği, dolayısıyla, dini inançlar
karşısında tarafsız davranmanın birinci değil ikinci, hatta üçüncü
unsur olabileceği gözardı edilmiştir. Ayrıca, laikliğin, dini inançlar
sebebiyle kısıtlanan devletin önünün özgür düşünce ve bilim ışığında
açılması demek olduğu da kabul görmemiş olacak ki, laikliğin
devleti kısıtlayan bir ilke olduğu öne sürülmektedir...
Tüzüğün 17. sayfasında da Ak Parti'nin laiklik bakışı biraz daha
aydınlanmaktadır:
"Ak Parti, bireylerin inandıkları gibi yaşama, düşündükleri gibi ifade
etme haklarının tartışılamaz olduğunu, inanç ve düşüncenin hukuka
uygun olarak tanıtım ve propagandasının, bireylere ve sivil toplum
kuruluşlarına ait bir hak ve yetki olduğunu, her bireyin her kurumda
ve yaşamın her alanında eşit ve ortak hakları bulunduğunu,
dolayısıyla devletin, hiçbir inanç ve düşünceden yana veya karşı
tutum sergilememesi gerektiğini, Anayasa'da yer alan laiklik ve
kanun önünde eşitlik ilkelerinin, bu anlayış ve bakışın güvencesini
teşkil ettiğini vurgular."
Görüldüğü gibi, bu ifadelerde de Amerikan tarzı bir laiklik esas
alınmakta ve sivil toplum kuruluşlarının, yani Türkiye'de tarikat
veya cemaatlerin inanç propagandasında yetkili olduğu, üstü kapalı
değil, açık bir şekilde sergilenmektedir. Tabii bu bakışın, Diyanet
İşleri Başkanlığı'nı ortadan kaldırmayı öngördüğü de rahatlıkla
söylenebilir.
(Bilindiği gibi, Ali Haydar Veziroğlu'nun kurduğu Barış Partisi, parti
tüzüğü ve programında Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili bir
düzenleme yapacağını ifade edince, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı sadece bu gerekçeyle konuya el koymuştu...
KOPENHAG KRİTERLERİ
Ak Parti programı ve tüzüğünde sık sık "demokratik devlet"
tanımlaması yapılmakta, programın 14'üncü sayfasında "Avrupa
Birliği üyelerinin uyması gereken asgari standartları gösteren
Kopenhag Kriterleri'nin demokratikleşmeye yönelik ilkeleri esas
alınarak ulusal hukuk düzenimizde yapılması gereken değişiklikler,
mümkün olan en kısa sürede gerçekleştirilecektir" denilmektedir.
Programın 7'inci sayfasındaki "Başta İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Paris Şartı ve
Helsinki Nihai Senedi olmak üzere, Türkiye'nin taraf olduğu uluslar
arası sözleşmelerin insan hakları alanında getirdiği standartlar
uygulamaya geçirilecektir" ifadeleri, Ak Parti'nin referans
kaynaklarının tamamen Batı olduğunu göstermektedir.
Aynı sayfada devamla şu ifadeler kullanılmaktadır:
"İnsan Hakları alanında faaliyet gösteren gönüllü kuruluşların, sivil
toplum örgütlerinin görüş ve önerileri dikkate alınacak, devlet
organları ile bu kuruluşlar arasında sıkı bir işbirliği oluşturulacaktır.
İnsan Hakları ihlallerinin tespiti, çözüm önerilerinin geliştirilmesi,
insan hakları eğitimi ve kolluk güçlerinin denetimi konularında bu
kuruluşların katılımına ağırlık verilecektir."
Türkiye'de iki insan hakları örgütü bulunduğu, bunların da
ABD'deki örtülü fonlardan beslendiği, sol görüşlülerin oluşturduğu
birinci derneğin, tamamen teröristlerin, ikincisini ise, irticayla
suçlananların hakları için çalıştığı bilinmekteyken, Ak Parti'nin bu
derneklerle nasıl bir işbirliği yapacağı merak konusudur...
Ak Parti Programı'nın 37'inci sayfasında "Milli Güvenlik Kurulu,
demokratik ülkelerdeki örnekleri dikkate alınarak Avrupa Birliği
standartlarına göre yeniden yapılacaktır" denilmektedir. Yani, 17
büyük ülkenin psikolojik ve ekonomik harekat uyguladığı
Türkiye'nin milli güvenliğinin, siyasi partilerin kontrolüne bırakılması
öngörülmektedir...
Ak Parti programında yer alan Kopenhag kriterleri şöyle: "Aday
ülke, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, azınlıklara
saygıyı ve onların korunmasını güvence altına alan istikrarlı
kurumlara sahip midir?"
AB, "Demokratikleşin, Milli Güvenlik Kurulu'nu ve 312. maddeyi
kaldırın, azınlıklara saygı gösterin, ana dilde eğitimi kabul edin" diye
Türkiye'ye baskı yapıyor...
Ak Parti de bütün bunları harfiyen kabul edeceğini programı ve
tüzüğü ile açıklıyor.