12 EKİM HAREKET GÜNÜDÜR

MHP Genel Başkan adayı Ramiz Ongun, Arslan Bulut’a görüşlerini açıkladı

MHP Genel Başkanlığına aday olduğunu bir basın toplantısı ile açıklayan Ramiz Ongun ile, Ankara’daki bürosunda konuştuk. MHP’nin ve Türkiye’nin bugünkü durumu ve geleceği üzerine sohbet ettik.

BULUT: Ramiz Bey, öncelikle MHP’nin bugünkü durumunu değerlendirelim. MHP’nin bugünkü durumuyla birlikte bir Türkiye değerlendirmesi yapalım. Hem MHP
için hem Türkiye için ne ön görüyorsunuz, onları konuşalım.
MHP’nin 30-35 yılı birden kısa bir zamanda değerlendirmek mümkün değil ama partinin özellikle son yıllarda ideolojik çizgisinden kaydığı yönünde fikir birliği var. Bu yönde tartışmalar var. Zaten MHP kurultayına dönük olarak da en çok bu konu ülkücülerin gündeminde. Bana gelen tepkilerde de “MHP lideri Türk olsun, ülkücülüğünden emin olalım, Türk milliyetçiliği politikalarını takip etsin, bu bize yeter” diyorlar. Bekledikleri bunlar...
MHP neden şu andaki duruma geldi. Nasıl umut olmaktan çıktı? Ve nasıl yeniden umut haline gelebilir?

ONGUN: Neredeyse sohbetimizin yarısını kapsayacak bir soru.

BULUT: Tabii sohbet içerisinde çeşitli konulara da gireriz.

ONGUN: MHP’nin millî çizgisinden kaymasından başlayalım isterseniz. Bu siyasetimizin bariz bir özelliği haline geldi. Şimdi Liberal Parti, liberal çizginin hakkını veremiyor. Halbuki liberalizmin dev filozofları var. Sosyal demokrat, sosyal demokrasinin hakkını veremiyor. Sosyal demokrasinin filozofları var, çizgisi de belli. Temel değerleri de belli. Milliyetçi hareketin de temel çizgileri belli. Yüz küsur yıllık fikir hareketi, 40 yıllık siyasi geçmiş sahibi ve bu arada da iki nesil yetiştirmiş. Üçüncü nesil şu anda yetişme sürecinde diyebiliriz. Böyle bir hareketin de temel değerleri var. Birçok ilim adamı da hala yaşıyor ve bu ilim adamları da fikri katkıya devam ediyor. Dolayısıyla bizim çizgilerimiz de belli, fakat siyasetimizin bariz bir özelliği şu: Kim ki kendi fikri çizgisinin, kendi siyasi çizgisinin, kendi dünya görüşünün ahlâkının hakkını veremiyor, yerinde duramıyor, o çizgiyi takip edemiyor, o ahlâkın, o inancın
gerektirdiği siyaseti yapamıyor, o çizgiyi terk ediyor. Nereye gidiyor? Merkeze gidiyor... Hepsi merkeze gidiyor. Liberal çizginin hakkını veremeyen de merkeze gidiyor, sosyal demokrasinin hakkını veremeyen de merkeze gidiyor, milliyetçi çizginin hakkını veremeyen de merkeze gidiyor. Bu merkez, kendi inançlarının hakkını veremeyenlerin bir sığınma yeri, bir kaçamak yeri konumuna gelmiştir Türkiye’de. Şimdi acaba kuvay-ı milliye ruhunu,
geleneğini cumhuriyetin kurucusu olduğunu, 80 yıldan beri laikliğin cumhuriyetin, Atürkçülüğün bekçisi olduğunu iddia eden, bu manada da yerine göre aşırı derecede
halka çeşitli dayatmalar uygulayan CHP’nin durumunu örnek gösterebilirim. Bir sabah kalktı sayın Baykal, “Biz merkeze gidiyoruz” dedi. Şimdi CHP’nin iki bariz vasfı var. Birisi Atatürkçü çizgi, eğer bu çizgide devam ediyorlarsa veya o çizginin devamı iseler evvela millî siyaset çizgisi var, Türkiye bugün içeriden dışarıdan, iktisadi, siyasi, kültürel olarak topyekun dayatmalarla karşı karşıyadır; böyle bir anda bu çizgiyi terk edip merkeze gitmenin ne anlamı olabilir? İkincisi CHP, sosyal demokrat bir parti olduğunu da iddia ediyordu. Peki bugün, bizim toplumumuzdaki durum emek açısından daha mı iyi? 12 Eylül öncesinde meydanları dolduran ve bir türlü zapt edilemeyen CHP’li ve sol kadrolar şu anda nereye gitti? İşsizlik daha mı az? Dul yetim kalmadı mı? Gelir dağılımı daha mı adaletli?

HEPSİ MERKEZE KAÇIYOR

BULUT: İşçiler ve memurlar sıfır zam ile ikna edilmeye çalışılıyor, hem de bu kadar enflasyona rağmen.

ONGUN: Tam sosyal demokrat bir hareketin zamanı. Bir dönemler sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir parti merkeze kaçıyor. İki bariz vasfı varsa; birisi millî bir geleneğe sahip olan CHP, millete dayalı olarak kurulan millî bir parti. Bu çizginin hakkını veremiyor.
İkincisi sosyal demokrasinin hakkını veremiyor. Bu sorumluluktan kurtulmanın yolu olarak, sorumsuz, renksiz, desensiz bir yer olduğuna inandıkları merkeze kaçmayı görüyorlar... Ve hepsi birden merkeze kaçıyor.

BULUT: Tony Blair gibi...

ONGUN: Tony Blair’in bir çizgisi var. Bunlar bütün çizgileri yok ediyor. Sosyal demokrasinin kendi çizgisini, bilinen sınıf bilincini ve ona dayalı olarak ideolojik çerçevesini genişletmeyi ve yumuşatmayı düşünen bir çizgi. Diyor ki “Biz din düşmanlığı yapmayacağız.” Millî meseleleri sahip çıkacağız. Servet düşmanlığı yapmayacağız. Bunun içerisinde emek kadar, sermaye ve teknoloji de önemlidir. “Tek değer emek değildir” gibi bir düzenleme, bir genişleme var. Bir restorasyon var onlarda.

BULUT: Baykal’da da bu söylemler yok mu? Şeyh Edebâli’ye vurgu yaparak millî kültüre saygılı olduğunu göstermeye çalıştı.

ONGUN: Onlarınki merkeze kaçma yolundadır. Yaptığı doğruydu ama sosyal demokrasinin kendi kültürüyle barışması, kendi halkıyla barışması doğru bir karardır. Çünkü yıllar yılı onunla mücadele ettiler.

BULUT: Ondan geride kaldılar.

ONGUN: Gayet tabii. Halk onları bundan terk etti. Sosyal demokrat olmak illâ din düşmanı olmayı gerektirmiyordu. Sosyal demokrat olmak illâ tarih düşmanı olmayı gerektirmiyordu. Onlar yıllarca böyle anlatıldı. Bizim solumuzun sığlığı dillere destandır. Yıllarca Stalinizm’i onlar sosyalizm zannettiler. Eğer fikir hayatınız canlı değilse, bir derinliği yoksa bu tür cehaletler her zaman görülebilir.

MHP’NİN MERKEZE KAÇMASI!

BULUT: Bu MHP için de böyle değil mi? Bu konunun anlaşılması bakımından, yani partilerin kendi içinde merkeze kaydığının anlaşılması bakımından CHP’yi örnek olarak gösteriyorsunuz ama, biz esas MHP’yi...

ONGUN: Bu MHP için de böyledir. MHP de, bunu daha evvel yaptı. Üç sene önce “biz merkez partisi olduk” dedi. CHP’nin düştüğü tuzağa ilk önce MHP düştü.

BULUT: Bunda biraz haksızlık etmiş olmuyor muyuz? Çünkü orada söylenen Türk milliyetçiliğinin merkeze oturmasıydı. Bu olmadı, ayrı bir mesele ama, söylenen Türk milliyetçiliğini merkez haline getirmekti. Türk devletinin kuruluş felsefesi milliyetçilikti zaten. Türk milliyetçiliğini merkeze oturtmak başarılmış olsaydı, yani bütün partiler MHP’ye göre tarif edilir olsaydı, o zaman başarılı bir iş yapılmış olmaz mıydı? Bu politika, başarılı olmamış olmakla birlikte teorik olarak doğru değil miydi?

ONGUN: Teorik olarak böyle bir çizgi olduğunu ben duymadım doğrusu. Siz tartışmalarda duymuş olabilirsiniz.

BULUT: Devlet Bey, bunu böyle tarif ediyordu.

ONGUN: Ama uygulamada...

BULUT: Uygulamada böyle bir şey olmadığını ben de söyledim.

ONGUN: Esas uygulamadır biliyorsunuz.

BULUT: Şöyle söyleyebilir miyiz, o zaman? Yani MHP teorik düzeyde, genel başkan düzeyinde bunu söylemiş olmakla birlikte, uygulamada bunları gerçekleştiremedi. Şahsa yönelik olarak söylemiyoruz bunu ama yapısal olarak...

ONGUN: Bir defa sizin röportajınızda okumuştum. Söz size mi aitti, Bahçeli’ye mi aitti, ondan emin değilim. Ama onun bir daha takip edilmeyişine şahidim.
Orada ne söylendiğini gördük ve ne uygulandığını gördük. Türk milliyetçiliğinin merkeze oturtulması doğru bir çizgidir. Böyle olsaydı zaten bu güne gelinmezdi. Ama
“MHP artık merkez parti oldu, ülkücülere de artık fazla ihtiyacı kalmadı” demek, Türk milliyetçi hareketinin yüzyıldan beri getirdiği 40 yıllık siyaset tecrübesindeki
uygulamalarından uzaklaştığının delilidir.

ÜLKÜCÜLERE BİLE İHTİYAÇ KALMADI NE DEMEK?

BULUT: Bunlara örnek vermek gerekirse; özellikle son dönemde Türk milliyetçiliği çizgisinden merkeze kayış süreci çerçevesinde neler yapıldı? Hangi örnekleri verebilirsiniz?

ONGUN: Evvela ülkücülere bile ihtiyaç kalmadı demek...

BULUT: Bu laf telaffuz edildi mi?

ONGUN: Evet, hatta seçimlerden sonra bile telaffuz edildi. MHP yetkilileri, genel başkan seviyesi dahil, genel başkan yardımcıları seviyesi dahil, başkanlık divanı seviyesi dahil buna... “MHP’nin aldığı seçim yenilgisinin sebebi ülkücülerdir, ülkücü okumuşlardır, aydınlardır” suçlamasının sonucu da aynı noktaya çıkmıyor mu?

BULUT: Evet, aydınlara yönelik bir suçlama vardı...

ONGUN: Teferruatını hatırlamıyorum. Ama genel suçlama bir kaç defa yapıldı. “Halk bizi anlayamadı, ülkücüler yanlış yaptı, ülkücüler bizi cezalandırdı. Bakanlarını milletvekillerini cezalandıracakları yerde partiyi cezalandırdı” dediler. Burada aslında, “Biz kendi çizgimizi kaybettik ve o çizgiyi takip eden ülkücüler de, milliyetçiler de bizi cezalandırdı” mânâsı vardır. O belki farkında değil, bunu söylerken... Ama netice buraya çıkıyor. Uygulamalarda, milliyetçi hareketin bir tek tezi var, bir tek değeri var. “Türk milletini maddi ve manevi değeriyle korumak, geliştirmek ve yüceltmek.” Şimdi bu değerlere sahip çıkmıyorsanız, o zaman fikri çizginizden sapmışsınız demektir. Türkiye’nin bağımsızlığına, Türkiye’nin maddi ve manevi menfaatlerine, Türk milletinin tarihine, kültürel değerlerine, onu millet yapan, taşa, hamura ve harca sahip çıkmak Türk milletine sahip çıkmak demektir. Eğer bunlara
sahip çıkmıyorsanız, hele sizi bazı çevrelerden “Ülkücülere yüz vermiyor, bak ne kadar da bağımsız, tarafsız hareket ediyor, bak merkeze de geldiler” diye pohpohluyorlarsa...

BULUT: Evet, bu yönde, partinin çekirdeğinin kontrol altına alındığı yönünde yazılar vardı....

ONGUN: Evet, bizim yöneticilerimiz de “Galiba biz bu değerlerden uzaklaştıkça daha çok itibar göreceğiz” basitliğiyle, sorumsuzluğuyla bunu hakikat zannedip, gerçekten renksizliği, desensizliğin sığınak yeri olan merkeze koşmayı tercih ettiler. Anlaşılan budur. MERKEZ KİMLERİN SIĞINAĞI

BULUT: Mevcut merkeze koştular.

ONGUN: Evet, mevcut merkeze koştular. Merkez, hangi dünya görüşünde olursa olsun kendi inancının hakkını veremeyenlerin sığınağı haline geldi diyoruz ya, işte o merkez... Hiç bir dünya görüşünü temsil etmeyen, hiç bir felsefi akıma yakınlık duymayan, ahlâki kayıtlara da saygı duymayan insanların sığınak yeri haline geliyor.

YORUM EKLE