Şu kadarını ilâve yapmak isterim ki;
''Bu yazıyı okumak yetmez. Her okuyan, günümüzün basit adamlarına bakıp, onlarla Enver Paşa arasında bir kıyaslama yaparak, hüznünden, kahrı ve utancından dolayı ağlamalıdır.
Günümüzde de ata binenler var lâkin ata biner binmez o asil hayvan O'nu anında sırtından atıp ayakları altına alabiliyor. Zira o asil hayvandır, sırtına binen de de asâlet arar, kanının rengine bakar(!)
Hayvan bile olsa, kendini ehilleştirip değerli kılan Türk'ü saniyesinde fark edebiliyor ve sırtındaki şayet Türk ise şaha kalkıp ileriye atılmak için kişniyor, Türk değilse de anında ayaklarının altına alarak çifteliyor''
Bir Cegan Tepesinde ki Enver Paşayı düşünün, dönüp bir de, Anadolu'nun, kirli bir plân dâhilinde 17 Milyon Afganlı, Suriyeli, Afrikalıdan oluşan İŞGÂL ORDUSUYLA zapt edildiği böylesi bir nazik dönemde utanıp sıkılmadan tâtile çıkan 600 kişinin rezil hallerini düşünün....''
Benim diyeceklerim bu kadar, Şimdi sizleri Sn. Hüseyin Mümtaz Beyin aşağıdaki yazısıyla baş başa bırakıyorum.
ENVER PAŞA'NIN ADI DERVİŞ OLAN ASİL ATI
4 Temmuz 2012 günü bu köşede, sahibinin cenazesinin yanından yemeden içmeden iki gün ayrılmayarak onun başında ölen “MİRALAY REŞAT BEY’İN ATI”nı anlatan bir yazı yazmıştık, olay olmuştu..
At, haysiyetli, duygusal, kadirbilir ve vefalı bir hayvandır.
Asil hayvandır.
Bu sefer bir başka attan, Enver Paşa’nın atından bahsedeceğiz.
Enver Paşa yakın Türk tarihinin masal /destan kahramanlarından birisidir.
Gene bir Ağustos ayıdır, gene bir bayram sabahıdır.
Acı bir bayram sabahıdır.
Tam 101 yıl önce, 4 Ağustos 1922 günü Kurban Bayramı’nın ilk günüdür.
Atı anlatabilmek için önce sahneyi gözler önünde canlandırabilmek gerekir.
Enver Paşa, maiyetinde kalanların evin önünde toplanmasını ve onların bayramını kutlayacağını söyler.
Hülâsa herkes bu hüzünlü Kurban Bayramının havası içindedir. Çünkü bilinir ki bu günler artık son beraberlik günleridir. Arkadan ve çevreden ise düşman ilerler. Doğudaki Pamirler yol vermez karlı dağlardır. Kesilen kurbanların toprağa akan kanları, hâlâ taptaze ve sıcacıktır.
İşte tam bu tören sırasındadır ki doğuda, vadinin Dere-i Hakiyan kısmı ile Çegan Tepesi istikametinden silâh sesleri gelir. Bu bir baskındır ve tören yerindeki kalabalık, baskıncıların makineli tüfek ateşleri altında eriyebilir.
İşte o anda Enver Paşa, hemen atına atlar. Dört beşi Osmanlı Türklerinden olmak üzere 25 kadar atlı hemen onu takip ederler. Doğru Çegan Tepesi’ne yönelinir. Çegan, Abı Derya Suyunun kuzey sırtlarına düşer. Altta, Dere-i Hakiyan vadisi uzanır. Belcivan’a (yahut Belh-i Cevan) 15 kilometre kadar doğudadır. Tepede mevzilenmiş ve makineli tüfekleri bulunan bir düşman müfrezesine karşı aşağıdan, vadiden ve ancak atlar üstünde çekilmiş kılıçlarla, azlık bir nevi fedai süvari grubunun saldırıya geçişinin sonu bellidir. Ama Enver Paşa en öndedir. Atını yıldırım gibi sürer. Kılıcıyla havayı yararak koşar. Yanındakiler de ondan geri kalmazlar...
Bir kumandanın, bir başkumandanın, bir baskın müfrezesine karşı en önde ve atla, kılıçla karşı çıkışı, askeri savaş usullerine sığmaz. Ama burada artık askerlik değil, yolun sonu, son hamle ve beklenen sonu arayış konuşacaktır. Bu son ise, ölüm ve şahadettir...
Şimdi bütün yollar kapalıdır ve 1908’de Makedonya dağlarında başlayan serüven artık Himalaya dağlarının kuzey silsilelerini teşkil eden Pamir eteklerinde, yiğitçe sona erecektir.
Öyle de olur. Çegan tepesinde ve Kulikov (Melkumov da olabilir tartışmalı) kumandasında ateş saçan mitralyözlerin üzerine, yalın kılıçlarla hücum eden bu 25 kadar süvarinin akıl almaz saldırısı, karşı tarafta, hatta şaşkınlık da yaratır. Bu kılıçların altında yaralananlar, teslim olanlar bile olur. Öndeki mitralyöz susturulmuştur bile, ama ateş kesilmez ki. Daha arkadaki ikinci mitralyöz, ateşini, huzmesini, en önde ilerleyenlerin üzerinde yoğunlaştırır. Bunların en önünde de, Enver Paşa vardır. Böylece, çağdaş mitralyöz, ortaçağın ünlü silahı olan kılıcı yener. Enver Paşa vurulur. Atından düşer. Onunla beraber diğerleri de yerlere serilirler”.
Ve perde inerken, son perdenin son sahnesinde sahneye Enver Paşa’nın atı Derviş çıkar, sahne artık Derviş’indir.
“Paşa’nın kır atı Derviş, bütün bu tür sahnelerde olduğu gibi, efendisinin başucundadır. Ama mitralyözün şeritleri ateşlerini kusmaya devam ederler. Derviş de önce ön iki ayağı üzerine çöker. Sonra yana devrilir. O da son nefesini vermiştir”.(“ENVER PAŞA”. Şevket Süreyya Aydemir. Cilt 3.Sayfa 685)
At haysiyetli, duygusal, kadirbilir ve vefalı bir hayvandır.
At asil hayvandır. Sahibini bırakıp kaçmaz.. Başında durur..
O da ölür..
(Hüseyin Mümtaz Hocamızdan alıntıdır)
ORHAN KILIÇOĞLU