Kabul edelim ki bunlar prensipli adamlar!.. Önceki de böyleydi, bu da böyle… Türk'le ve Türk kavramıyla ciddi problemleri var…
DİB'in önceki başı ve şimdiki başı… Son Cuma hutbesinden bir kere daha anlaşıldı ki, adı özenle hutbelerden esirgenen Türk, sanki tarihte bunlara büyük kötülükler etmiş de şimdi hesabı görüyorlar!..
Türk tarihinin en büyük zaferlerinden biri anılıyor ama içinde Türk yok!.. 30 Ağustos zafer değil hezimetle sonuçlansaydı, şimdi kim bilir hangi uçağın kanatlarına asılıp bir başka ülkeye kaçmak veya işgalcinin kucağında övgü yarışına girmek için birbirlerini çiğneyecek olanlar, o zaferi Türk'ten ve Başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk'ten arındırıyorlar!..
***
Türk'ün zafer ayına düşen kara gölgeye bakın… Malazgirt, Türk'ün zaferi değildi ki, içinde Türk geçsin değil mi? Zaten gelenler yalnız da değildi, kapıyı 'Medler'in torunları' açmıştı!.. Gelenlerin bir dini vardı ama milliyetleri yoktu!.. Ayrıca hatırlatalım: Niyazi Yıldırım'ın Malazgirt Marşı'daki "Türk, ulu Tanrı'nın soylu gözdesi / Malazgirt, Bizans'ın Türk'e secdesi" dizeleri de fazla kavmiyetçi sayılmalıydı!..
'Aziz müminler', 'kıymetli Müslümanlar' bilemeyebilirdi, Mohaç'ta düşmanı yenenler Türkler değil, Brezilyalılar gibi karma ve milliyetten beri bir topluluktu!..
Sakarya-Büyük Taarruz hattı ise Türklerin değil, Meksikalıların marifetiydi!.. Bir miktar Suriyeli Arap da vardı tabii yanlarında!..
Zaten o tarihlerde Mustafa Kemal Paşa emekliliğini istemiş, emlakçılığa girişmişti!.. Kupon arsa kovalıyordu!.. İsmet Paşa ise Eskişehir-Afyonkarahisar hattında maden işine girmiş, mermer baronluğuna merak sarmıştı!.. Fevzi Paşa, eşi, dostu, yandaşı ballı maaşlı işlere sokmakla meşguldü!.. Fahrettin Paşa'nın da savaşla zaferle filan ilgisi yoktu!.. O tarihlerde kendisi yol, baraj, demiryolu, köprü ihaleleri kovalıyordu!.. Arada bir de ola ki padişahın o hengâmede bile tekrar evleneceği tutar diye münasip birilerini arıyordu!..
Sonra bir de baktık, Yunan ordusu bozguna uğramış!.. Al sana zafer!.. Sanki cami avlusunda terk edilmiş halde bulunan bir zafer!..
Ne diyor son hutbesinde Diyanet: "Malazgirt'te, Mohaç'ta, Sakarya'da, Büyük Taarruz'da, bütün terör örgütleriyle ve şer güçleriyle mücadelemizde hep aynı ruh vardır…"
Hangi ruhtur o? O ruha sahip, zaferlerin mimarı milletin adı nedir? İşte o muamma!..
***
Önceki dönem… 2010'lu yıllar… Hutbelerde periyodik olarak ırkçılık işleniyor… Sanki Türkiye'de ırkçılık varmış gibi millet terbiyeden geçiriliyor…
Tabii açılım sürecinin parlak yılları!.. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, sözde 'helâlleşme süreci'nin memuruydu… Diyarbakır Belediye Başkanı'yla kucaklaşıp üzerinde 'Amed' yazılı tabağı aldıktan sonra törende Kürtçe ve Türkçe yaptığı konuşmada "Hep birlikte ülkemizi güvenlik, selâm, adalet ve fazilet yurduna dönüştürelim" demişti… Ama bir Kürt olarak, Türk ve Kürt çocuklarını kıran terörizmin sivil uzantılarına, "Irkçılık, zulüm üzerine olan kavmine yardımcı olmaktır" hadis-i şerifini hatırlatamamıştı...
Sonra ilk bayram hutbesinde bizzat kendisi "Biz her türlü ırkçılığın karşısındayız, kimseye ana dilini çok görmeyeceğiz, diyebiliyor musunuz?" sorusunu sormuş ve "Diyebiliyorsanız bugün bayramınızdır, bayramınız mübarek olsun" demişti!..
Ardından kelimesi kelimesine şunları söylemişti: "Suriye'deki ateşi, Bağdat'taki yangını, Mısır'daki acıyı, Gazze'de akan kanı, Haiti'deki çaresizliği, Açe'deki musibeti, Afganistan'daki, Pakistan'daki gözyaşlarını, Somali'deki açlığı ve susuzluğu, Sudan'da hastaların inleyişlerini ve daha nicelerini dert edinmiş kardeşlerim, diyebilir misiniz? Diyebilirseniz, bugün bayramınızdır, bayramınız mübarek olsun..."
Garip Türk yine yoktu!.. Mısır vardı, Açe vardı, Afganistan vardı, Doğu Türkistan yoktu, Karabağ yoktu!.. Ne olursa olsun Türk yine yoktu!.. Okyanuslar ötesinden Haiti vardı da ses duyumu mesafesindeki Kerkük yoktu!..
Galiba şu sorumuzun hükmü hiç geçmeyecek: Irkçılıkla mücadele öyle mi? Sahi Türkiye'de kimler ırkçılık yapıyor ve hangi ırkla mücadele ediliyor? 'Dil'de bile kendisine yer bulamayan kavmin, 'o kalp'lerdeki yeri neresidir acaba?