Türk'e karşı bu hazımsızlığın bir adı olmalı… Kin mi, nefret mi, ırkçılık mı, cehalet mi? Evet, bunun bir adı, bir geçmişi, bir çocukluktan bugüne taşınmış bir sebebi olmalı…
Son Cuma hutbesi yine bir 'klasik' şeklinde geçti… Ağustos ayı, Otlukbeli'nin, Çaldıran'ın, Mercidabık'ın, Mohaç'ın, Sakarya'nın, Büyük Taarruz'un ve Malazgirt'in yıldönümü ya, sağ olsunlar unutmamışlar, hutbede yer vermişler!..
Yalnız bir eksikle!.. Bu zaferler kimindir, o belli değil!.. Satır aralarında bir 'millet'ten söz ediliyor ama hangi millettir, orası sır!.. Daha önce milletleri işaret zamirleriyle 'bu, şu ve o' milletler olarak ayırdığımız ve kendimizi de 'bu millet'ten saydığımız için tahminde bulunabiliyoruz sadece!..
***
Muhtemelen hutbelerde geçen 'bu millet' veya 'aziz millet' biz oluyoruz!.. Ya da bu bizim hüsnü kuruntumuz!..
Hutbede geçen cümleyi aynen aktaralım: "Yegâne emeli, mabedinin göğsüne namahrem eli değdirmemek olan bu aziz millet, haysiyet ve onuruna hiçbir zaman halel getirmemiştir..."
Bu cümlede 'aziz millet' pozisyonundayız!.. Irkçılıkla karıştırılmasın diye söylemiyoruz, yoksa burada kastedilen biziz, sakın yanlış anlaşılmasın!.. Şifreler belli: Yegâne emel… Mabedinin göğsüne namahrem eli değdirmeyen… Haysiyet ve onuruna hiçbir zaman halel getirmeyen!.. Arif olan anlasın!.. Tanzanyalılar değil ya burada kastedilenler!..
Hutbeden ikinci cümle: "Hakka tapan milletimizin birlik ve beraberliğine göz dikenler, rezil ve zelil olmaya mahkûmdur..."
Peki burada ifade edilen hangi millet? Tabii ki 'bu millet'!..
"Aziz milletimiz, dün en ağır şartlara rağmen yedi düveli dize getirdiği gibi, bugün de feraseti ve Allah'ın inayetiyle hainlere geçit vermeyecektir…" Bu da hutbedeki üçüncü 'millet'li cümlemiz… Farkındaysanız yine 'aziz millet' pozisyonundayız!..
Devam ediyoruz hutbeye: "Milletimizin bekası uğruna, Allah'a olan sadakatimizi, teslimiyetimizi ve tevekkülümüzü pekiştirelim..."
"Tarih şahittir ki Cenab-ı Hak, dinini ve vatanını muhafaza etmeyi en ulvi görev bilen aziz milletimizi yardımsız bırakmayacaktır…"
"Ey bu toprakları asırlardır Müslüman yurdu kılan, bu milleti şehadet ve gazilikle defalarca onurlandıran, şüheda evladı eyleyen Rabbimiz!.."
***
Belli ki bunların gözünde ırkçılık, Türk'ün olduğu yerde başlıyor, Türk'ün bittiği yerde de bitiyor!.. Bir milleti ısrarla yok saymanın, onun adını zikretmekten büyük bir özenle kaçmanın bir başka ırkçılık türevi olduğu görülmüyor veya umursanmıyor…
'Bu millet' adına sahiplenmeye kalktıkları zaferlerin tamamı Türk'e aitken, o Türk'ün adı bunlara fazla ağır yük gibi geliyor!.. Öyle ya Malazgirt'te 'bu millet'le 'o millet' çarpıştı, Alparslangiller Diyojengilleri yendiler ve Anadolu'nun pimapenden yapılmış kapılarını Müslümanlara açtılar!..
Al sana ırkçılıktan arınmış tarih bilgisi!.. Bozdur bozdur hutbe hazırla!..
***
Şöyle sesleniyordu bir bayram hutbesinde önceki DİB'in başı: "Suriye'deki ateşi, Bağdat'taki yangını, Mısır'daki acıyı, Gazze'de akan kanı, Haiti'deki çaresizliği, Açe'deki musibeti, Afganistan'daki, Pakistan'daki gözyaşlarını, Somali'deki açlığı ve susuzluğu, Sudan'da hastaların inleyişlerini ve daha nicelerini dert edinmiş kardeşlerim, diyebilir misiniz? Diyebilirseniz, bugün bayramınızdır, bayramınız mübarek olsun..."
O yazıyı bitirdiğimiz gibi bitirelim biz de: "Açe var da, dünyanın en mazlum Müslümanları Doğu Türkistanlılar yok!.. Somali var da, toprakları işgal edilmiş, bugün Bakü'de hurda tren vagonlarında sefalet çeken Karabağlılar yok!.. Okyanuslar ötesinden Haiti var da, neredeyse ses duyumu mesafemizdeki Kerkük yok!..
Sonra da ırkçılıkla mücadele öyle mi? Sahi Türkiye'de kimler ırkçılık yapıyor ve hangi ırkla mücadele ediliyor? 'Dil' de bile kendisine yer bulamayan kavmin, 'o kalp'lerdeki yeri neresidir acaba?"