İhanet yasalarını kim hazırlıyor?

Osmanlı, etnik derneklerin birer siyasî organizasyon hâlini alması ile
kısa sürede dağılıverdi.
Bu etnik dernekleri mutlaka bir veya birkaç büyük devlet dışarıdan
destekliyordu. Gerekçe hep aynıydı: Hürriyet, kardeşlik, eşitlik
vesaire...

Bu dernekler önce dil dahil, kültürel haklarını aldılar.
Her etnik grubun, kendi siyasi partisini kurması, Osmanlıcılığı yıktı.
Sonra İslâmcılık ile Araplar devlet bünyesinde tutulmak istendi.
O da mümkün olmayınca Türkçülük’ten başka çare kalmadı.
Türkiye Cumhuriyeti, “Ne mutlu Türküm diyene” felsefesi temel alınarak
kuruldu. Mustafa Kemal Atatürk, ölümünden sonra, Türkiye’deki bütün
siyasî tartışmaların merkezi oldu.
Bu durum, Atatürk’ün, kurucusu olduğu devlete kazandırdığı kuruluş
felsefesinden ileri geliyordu.
Atatürkçülük veya Kemalizm olarak da sistemleştirilmek istenen bu
felsefe, bazıları tarafından zannedildiği gibi sadece altı oktan ibaret
değildi.
Suat İlhan’ın belirttiği gibi, “Atatürkçülük; altı ilkesine taban
oluşturan tam bağımsızlık, millet egemenliği, hukukun üstünlüğü ve ulus
devlet genel ilkelerine dayanır.” Avrupa Birliği adı altında, Avrupa
ülkeleri bütünleşmeye giderken, Türkiye’ye dayatılan, tam bağımsızlıktan
da millet egemenliğinden de ulus devletten de vazgeçmesidir.
Bugün Yunanistan’ın elinde olan bütün topraklar Etniki Eterya adlı
dernek tarafından Türkler’in elinden alınmıştır.
Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel nitelikleriyle oynamaya
çalışanların “azınlık yaratmak” peşinde oldukları açıktır. Türkiye
Cumhuriyeti devletinin, ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü
sağlayan, dilin tekliği ilkesidir.
Bütün güçleri ile bu ilkeyi çökertmeye çalışmalarının sebebi, dil
birliğinin dağılması ile her alanda unufak olmanın başgöstereceği
şeklindeki bilimsel kabuldür.

Tabii sadece kültürel ögelerle oynamıyorlar.
Tahkim yasasından başlayan süreçte, ABD merkezli elit şirketlerinin
hazırladığı IMF yasaları Türk parlamentosundan bir bir geçirildi.
Özellikle uydudan ışınla tespit ettikleri petrol ve bor rezervlerine el
koyabilmek amacıyla bir sürü yasayı, kendi başlattıkları krizi durdurmak
için borç vermenin şartı olarak Türkiye’ye kabul ettirdiler.
Alaşehir örneğinde görüldüğü gibi, bazı işbirlikçiler yabancılar adına
şimdiden bölge topraklarını kapatmaktadır.

Konya topraklarının büyük bir kısmı da birilerine satılmıştır! Hatta,
bazı gazete ve televizyon yöneticileri, tahkim yasasının, IMF
yasalarının yabancı sermayenin önündeki engelleri kaldıracağı
propagandasını kullanarak zemin de hazırladığı için, bu konularda ciddi
bir direniş de ortaya çıkmamıştır.
Son olarak kabul edilen BM ikiz sözleşmeleri, AB’ye uyum yasaları,
Doğrudan Yabancı Sermaya Yatırımları yasaları ile baştan sona kadar
Türkiye topraklarında Türk egemenliğini ortadan kaldırmanın alt yapısını
tamamlamış oldular.
Vakıflar yasasındaki değişikliklerle de Lozan’da gayrımenkul edinme
hakları belirlenmiş olan azınlıklara 1936’dan sonra edindikleri
arazileri tescil ettirme imkânı getirildiği gibi, yerli yabancı bütün
vakıflara, bundan sonra da yeni gayrımenkul satın alabilmelerinin yolu
açılıyor...

Türkiye ekonomik, kültürel ve siyasî bir kuşatma altındadır. PKK’ya af
çıkarılırken, Korkut Eken gibi bir efsane kahramanın mahkumiyeti de
millî direniş bilincini zayıflatmaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratmaya dönük faaliyetler, kuşatmanın
askerî boyutudur.
Bütün ihanet yasaları kabul edildikten, atı alan Üsküdar’ı geçtikten,
ülke topraklarının tapusu elden gittikten, dil birliği ortadan
kaldırıldıktan, Türkiye parçalandıktan sonra konulacak tavrın bir anlamı
olur mu?

YORUM EKLE