Karadeniz daha neyi anlatsın?

Bayramları mümkün olduğunca memlekette geçirmeye çalıyorum... Her gittiğimde biraz daha grileşmiş, biraz daha betonlaşmış, biraz daha doğallığından kopmuş Karadeniz'de...

Şurası kesin; Bu ülkenin en hızlı çirkinleşen bölgesi Karadeniz ve de özellikle Doğu Karadeniz... İller ve ilçeler biribirileriyle yarışıyorlar adeta...

Samsun'dan sahile indiğinizden itibaren Sarp'a doğru hep aynı manzara... Biribirine yaslanmış yüksek binalar... Aceleye getirilmiş, birçoğu sıvasız bırakılmış yapılar, yeşilden arındırılmış alanlar ve kültürden nasipsiz merkezler...

Köyler ve yaylalar da hızla onlara ayak uyduruyor... Gurbette biraz para bulunduktan sonra içinde en fazla yılda 10 gün kalınan şatafatlı büyük evler, beton saldırısından nasibini alan yaylalar...

Son imar affıyla ilgili bugün kadar yaklaşık 70 bin yayla evi için başvuruda bulunulması aslında her şeyi özetliyor... Bildiğimiz Karadeniz, Karadeniz olmaktan çıkıyor... Tıpkı o dünya harikası Uzungöl'ün -yerel gazetecilerin ifadesiyle- Uzunhavuz'a dönüşmesi gibi...

Karadeniz Sahil Yolu, sahili öyle bir biçmişti ki, birçok sahil ilçesi, denizle arasına yığılan o betonlar, o kayalar ve üzerini kaplayan asfalt yüzünden bir anda kara ilçesine dönüşmüştü... Vaktiyle buna direnen Ünye ve Fatsa gibi ilçeleri elbette istisna tutarak söylemek lâzım...

Sadece il ve ilçeleri denizden koparılmakla, doğanın dengesiyle oynamakla kalınmamış, sözde dere ıslah çalışmalarıyla derelerin de etrafı betonlaştırılarak, toprakla dere arasına ve aslında bir hayatla bir başka hayat arasına duvar çekilmişti... 

***

Bugün felaket felaket ödenen bedeller tesadüf değil... Dengesiyle oynanan doğa, fıtratına uygun şekilde yolunu arıyor... Ararken de fırsatını bulursa bentleri yıkıp geçiyor...

İşin tuhaf tarafı, bölge halkının büyük çoğunluğunda yeterince hassasiyet yok bu konuda... Ülkenin veya gelişmiş dünyanın başka bir yerinde tepkiyle karşılanabilecek durumlar, bu bölgede aynı sosyal tepkilere yol açmıyor...

Halk, doğrudan yöneticiler eliyle gelen bu çarpıklıklar karşısında ya sessiz ya da onaylar durumda... Sol kültürün baskın olduğu bazı yerler dışında nadiren sivil tepkiler ve dirençler oluşuyor... İnsanlar, geleceklerinden gaspedildiğinin farkında bile değil genellikle... Oysa dereleri küçülen, yaylaları yok olan, hayat alanları daralan, hatıralarının şehirleri çirkinleşen, ranta kurban edilen kendi şehirleri, kendi öz kimlikleri...

***

Sanayinin yok denecek kadar az olduğu, tarım alanlarının da karın doyurmaktan uzaklaştığı Karadeniz'de halkın para ihtiyacının başka önceliklerin nasıl da önüne geçtiğini görmek gerekiyor... Özellikle Uzungöl'de, yıllar öncesinden itibaren Arapça'nın neredeyse 'resmi dil'e dönüştüğünü, camiden yapılan yardım anonslarında bile teypten Arapça hitap edildiğini görmek, gelecekle ilgili bilgi veriyordu aslında...

Zengin Arap turistten gelecek para Uzungöl'ün ve benzerlerinin korunması fikrini bir kenara itti ve zahmeti az bir şekilde para kazanma duygusunu tetikledi... Şimdi aynı tehlikeyi Ayder de yaşıyor...

Başta Trabzon ve Rize olmak üzere, Araplar sadece 'çok paralı turist' değiller artık... Pazarın büyüklüğünü görünce emlakçılık ve müteahhitlik hizmetlerine de başladılar!..

Doğu Karadeniz böyle artık... Siyaset kurumu buna el koymak yerine adeta aracılık edince, belediyecilik bu bölgede yok hükmünde kalınca şehirler, ilçeler, köyler ve yaylalar kimliklerinden kopmaya başladı... Kopan, keşke sadece şehirler olsaydı... Anlaşılan o ki insanların da büyük kısmı bu kopuştan nasibini aldı...

Bölgede sivil bir uyanışa, çevreyi, kültürü ve tarihi esas alan, bu anlamda insanları da etkileyebilecek çapta siyasete ihtiyaç var... Aralıklarla Doğu Karadeniz'e gidenler görüyor ki, bölge her geçen gün ölüyor, kendi doğallığından, mazisinden ve kimliğinden kopup gidiyor...

***

Not: Güney Azerbaycan Türkü ve aydını Rahim Cavadbeyli'nin İran'a iade edilmesi, Türk tarihinin utançla anacağı sayfalardan birisi olacaktır... Bu devlet, onun da devletidir... Türk devleti, onun İran'a iade edildiğinde başına gelecekleri bildiği halde bu utancı üstlenemez, üstlenmemelidir... Tarihte bu tür uygulamalara imza atanlar millî vicdanda asla affedilememiştir ve de affedilmeyecektir... Eğer bu iade gerçekleşirse, bu utançta kimin parmak izi varsa, en büyüğünden en küçüğüne kadar, bu vebali taşımak mecburiyetinde kalacaktır...

YORUM EKLE