www.sesar.com.tr'yi bir süredir takip ediyorum. Çok önemli değerlendirmeler var. Sonuncusunu bana da göndermişler. Aynen yayınlıyorum: Türkiye, hızla gelişen gündem içerisinde bir fındık kabuğu gibi sallanmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri'nden, hükümetine kadar bir çok üst ve altyapı, ulusal bir stratejiye ve bunu gerçekleştirme iradesine sahip olamamanın getirdiği boşluk içerisinde, kötüler arasından en iyiyi seçmenin ötesinde bir hareket vektörü geliştirememektedir. - Savaşa karşı duruyoruz derken, Anadolu coğrafyasında ABD'nin ancak Hiroşima'dan sonra Japonya ve İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya'da gerçekleştirdiği çapta bir yapılanmaya yeşil ışık yakan; - Bir yandan 'Türk askeri Gurkha değildir' mesajı verip, diğer yandan yanıbaşındaki topraklarda mülteci kampı açmak için bile ABD ile koordinasyon ihtiyacı duyan; basın aracılığı ile gerçekleştirilen 'İngilizlerden Lozan'ın rövanşını aldık' doldurmalarının etkisi ile Kerkük-Musul'u İngilizlerin değil ama doğrudan ABD'nin kontrolüne bırakarak, kazanım elde ettiğini sanan; - Yıllardır üyesi olduğu NATO'daki ön istişare mekanizmalarını hiç bir şekilde devreye sokmadan, ABD Dışişleri Bakanı'nın ağzı ile 'Biz yıllarca Soğuk Savaş'ta sizi koruduk, bizi koruma sırası sizde' şeklinde hamasi nutuklar ile, ABD'nin Avrupa'yı bölme operasyonuna taşeronluk yapan zihniyetler işte bu hedefsizliğin ve şaşkınlığın emareleridir. Dünya eksenler arasında ayrışırken, Türkiye mevcut kadrolarının
miyopluğunun da etkisi ile seçmeye zorlanacaktır. İşte bu noktada Türkiye'nin ciddi olarak düşünmesi gereken bir alternatif vardır : Seçmemeyi seçmek. Diğer bir deyişle; Stratejik
Tarafsızlığa Geçiş... Stratejik tarafsızlık; Türkiye'nin en az 50 yıllık bir perspektifle, geleceğe yönelik olarak dünyanın merkezinde kendini herkese eşit olarak konumlandırmasını gerekmektedir. Bu eşitliği bir yandan ABD'nin küresel planlarının taşeronluğunu yaparken, bir yandan AB kapılarında taviz üstüne taviz vermekle sağlayamayacağı apaçık ortadadır. Bir yandan İsrail'le stratejik ortaklık içinde bulunup, diğer yandan Ortadoğu'nun liderliğine soyunmak; bir yandan Rusya ile 'enerji'k ilişkiler kurup diğer yandan Kafkaslar'da bağımsız politikalar izlenemeyeceği Türkiye'nin içinde bulunduğu çelişkili duruma bir diğer örnektir. Türkiye'nin bir diğer şansızlığı; mevcut konumunda uygulaması gereken çok yönlü politikaları etkin ve sürekli bir şekilde icra edecek iç bütünlükten yoksun olmasıdır. Ülke, bütün kurumları ve unsurları ile iç polemikler ile çalkalanmaktadır. Bunun tek parti iktidarının olduğu bir dönemde bütün açıklığı ile yaşanması, ülkenin kadrolarındaki dış kaynaklı yapılanmanın derinliğini göstermesi açısından ibret vericidir.
Stratejik Tarafsızlık ;
1) Ülkenin AB üyeliğinden ve NATO'dan belli bir takvim çerçevesinde vazgeçmesini ve sadece gerçek anlamda uluslararası kurumlar bünyesinde üyeliklerini sürdürmesini (BM, GATT, v.s.)
2) ABD ve İsrail gibi ülkelerle yapılan stratejik işbirliklerini sona erdirerek, bu ülkeler ve diğerlerinin ülke toprakları üzerindeki 'derin' konuşlanmalarını aktif olarak sona erdirmesini
3) Öncelikle komşuları ve daha sonra genişleyen bir çember içinde dünya ülkeleri ile ikili ve kapsamlı ticaret anlaşmaları yapmasını
4) Ülkesi üzerindeki her türlü yabancı askeri varlığı (üs, dinleme istasyonu, nükleer silah,v.s.) iptal etmesini
5) Komşuları ile saldırmazlık anlaşmaları imzalamasını
6) Dünya sahnesindeki düğüm noktalarında aktif arabuluculuk yapmasını sağlayacak kadrolaşmaları ve altyapıyı hazırlamasını ve en önemlisi
7) Ülke içinde kurum ve toplum içi fay hatlarını giderici kapsamlı uzlaşma süreçleri uygulamasını gerektirmektedir.
İlk bakışta radikal gibi gözüken bu değişiklikler, Türkiye'nin gittikçe kaotik bir hal alması hayli muhtemel bir dünya gündeminde tek bir kutuba doğru sürüklenerek, o kutubun aracı haline gelmesini ve Anadolu coğrafyasının bir savaş coğrafyasına dönüşmesini önlemek açısından ciddi bir alternatif olarak düşünülmelidir. SESAR olarak, Türkiye'nin ayrışan dünyada tek bir kutupla aşırı angajmanının, en iyi ihtimalle başka ülkelerin periferisinde hareket eden kolonyal bir ülke, en kötü ihtimalle ise parçalanmış (federatif bir görüntü altında olsa bile) ve içi boşaltılmış bir devlet olacağını öngörmekteyiz.
Ülkemizin, bu gidişata yönelik alternatifleri ciddi şekilde ele alması zamanı gelmiştir.