Haysiyet, şeref, namus ve iffet dâhil olmak üzere, dini, ahlâki, milli, insâni ve kültürel tüm değerler, ancak ve ancak Anadolu coğrafyasında Türk'ün egemenliği sayesinde teminat altına alınmış olur ki bunun bir ikinci yolu yoktur.
Bu topraklarda insan onuruna yakışır bir hayat yaşayan ve de samimi Müslüman olduğunu iddia edenler şayet Türk milletinin varlığından, devletin isminden, bayrağından üniter yapısından, okullarında söylenen Andından rahatsızlık duyuyorlar ve de ''Türklüğü ayaklarımın altına aldım'' diyenlerin safında iseler, bu tip yaratıklar ne insan, ne de İslâm'dırlar. Bunları her biri gayrı milli- gayri insâni, gayri ahlâki ve gayri İslâmi birer KRİPTODURLAR.
TÜRK MİLLETİ;
Binlerce yıllık tarihi içinde, dili, kültürü, töresi, dini inançları ile yaşayan, asla ve asla zulmetmeyen, hâkimiyet sahasında hayat süren insanların soyu sopu ve inancı ne olursa olsun onların da mal, can ve namus emniyetlerini garanti altına almayı insani bir görev bilerek yaşayan, hâlen de yaşamaya devam eden ve kıyamete kadar da bu topraklarda yaşayacak olan, Cenab-ı Allah c.c. tarafından seçilerek İslâm’a ve mazlum milletlere muhtar kılınan mübarek ve müstesna bir millet olup, insanlık âleminin nadide bir süsü ve paha biçilemez bir kolyesidir!
Bugün üzerinde yaşamış olduğumuz Anadolu coğrafyasından gelip geçmiş olan irili ufaklı kavimlerin hayatlarını en ince teferruatlarına kadar anlatan ‘’ANADOLU KAVİMLER TARİHİ’’ yazılarak bir kitap hâlinde okumamız için elimize verilseydi; inanıyorum ki daha kapağını açar açmaz etrafa yayılacak olan iğrenç ve ağır ceset kokularından burnumuzun direği kırılır, şiddetli mide bulantısından mütevellit kusabilmek için en yakınımızda bulunan lavaboya koşar, kitabı da kazdığımız derince bir çukura gömüp üzerini kapatmayla da kalmayıp, bolca da kireç dökerdik! Çünkü okumak için elimize aldığımız bu kitap; sayfa araları irili ufaklı onlarca millet, devlet ve kabile cesetleriyle dolu olan bir kabristanlık gibidir…
İrili ufaklı bir ‘’KAVİMLER KABRİSTANLIĞINDAN’’ ibâret olan Anadolu coğrafyasında huzura hasret bir şekilde yaşayan, çeşitli dilleri konuşan ve farklı soylara mensup olan halk tabakaları, Türkler in Selçuklular olarak Anadolu’ya gelmelerine kadar ki çok uzun seneler içerisinde; kan, gözyaşı ve tarifi imkânsız acılar içerisinde kıvranarak çok büyük işkencelere katlanmışlardır.
Önce Selçuklu, daha sonraları Osmanlı Türkü’nün hâkimiyet sahasına dâhil olan Anadolu toprakları, bu Türk hâkimiyetinin sonucunda; daha önceleri büyük acılar içinde kıvranan gayr-i Müslim kavimler için dahi sulh ve sükun içinde, MAL, CAN ve NAMUS EMNİYETİ SAĞLANMIŞ OLARAK, insan haysiyet ve onuruna yakışır bir hayat sürmeye müsait müstesna bir ortama dönüştü…
Bu vatanda yaşa,
Türk'ün bütün nimetlerinden istifade et,
Müslüman olduğunu iddia et ve sonra kalk Türk'e düşmanlık yap. Bunun adını siz koyun dostlar!
İŞTE BÖYLE ASİL BİR MİLLETİN ADINA VE ANDINA, DEVLETİNE VE DEVLETİNİN ŞANLI BAYRAĞINA, KİMLİĞİNE DÜŞMAN OLMAK, EN HAFİF TÂBİRİYLE SOYSUZLUKTUR DERİM!
28 Nisan 2023
ORHAN KILIÇOĞLU