Her dâim haklı olarak, Türk’e yabancı, köhnemiş, ciddiyetsiz, merhamet, vicdan ve insaf damarları kurumuş, doymak bilmez obur ve pis iştahlı siyâsileri suçluyoruz da toplum olarak bizler nasılız?
Toplum olarak öylesine uyuşturulmuşuz ki hiçbir tehdit ve tehlike umurumuzda bile değil.
Cehâletin ve nemelâzımcılığın derin vâdisinde mutlu ve tatlı bir uyuşukluğun kucağında mışıl mışıl uyumaktayız. Arada bir gözümüzü açıp maaşlarımıza gelecek farka ve Süper Lig puan listesine bir göz attıktan sonra bıraktığımız yerden uykularımıza devam ediyoruz.
Çok kötü günlerin arifesindeyiz.
Dünkü yazımda Ege ve Batı İllerimizde yaşanan Y.unan zulmünü, körpecik kızlarımıza yapılan tecâvüzleri, bebeklerin nasıl kasaturayla ikiye bölündüklerini, emzikli kadınların memelerinin nasıl kesilerek kundağındaki bebeğinin ağızlarına basıldıklarını anlattım. Birçok arkadaşım ağlayarak okuduklarını söylediler.
Böylesi sorumsuz, yetersiz, milli ve mânevi değerlerden uzak, hatta Türk ismine alerjisi olan insanları seçip Ankara’ya gönderdiğimiz ve de toplum olarak, ahlâken kokuşmuş, milli ve en hayâti meseleler karşındaki tepkisizliğimiz devam ettiği takdirde daha çok işgâller ve daha çok zulüm ve hakaretlerle karşılaşacağız.
Birkaç gün önce bir Milletvekiliyle karşılaştım ve bana ‘’AĞABİ BİZE YAZILARINDA KÜFREDİYORSUN’’ diye sitem etti.
Benim, vatanımın, milletimin selâmeti, milli ve mânevi değerlerimin bekası için ve dahası Türk’ün namusu uğruna yazdığım yazılarımı kendisine yapılan küfür olarak kabul eden bir Milletvekiline be neyi anlatabilirim ki?
Torunlarımıza öyle bir karanlık ülke bırakacağız ki, çektikleri acılara, aşağılanmalara tahammül edemeyerek sık sık mezarlarımızın başına gelerek Fâtiha yerine bizlere lânet okuyacaklardır. Fâtiha okumaları bizim elimizde, lâkin bizler bu uyuşukluğumuzla lânet okumalarına tâlibiz.