Doğu Karadeniz dosyasına, Mehmet Bilgin’den aldığım notlar çerçevesinde devam ediyorum: “1. Dünya Savaşı sırasında kilise, Osmanlı devletindeki Hıristiyan
azınlıkları, ‘Bizi desteklerseniz, size bağımsız devlet kurduracağız’ vaadiyle kışkırtmış ve silahlandırmıştır.
Azınlıkların liderlerini, misyoner okullarında ve kiliselerde yetiştirmişlerdir.
Türkler’in en zayıf zamanı olduğu halde, bütün çalışmalarına rağmen, Doğu Karadeniz’de söz sahibi olamadılar. Rusya çöktü. İngiltere 1. Dünya Savaşı sonunda, en
büyük desteği Yunanistan’a verdi... Oysa, ilk Türk Cumhuriyeti Batı Trakya’da ilan edilmiştir.
Bulgaristan’ın, Makedonya’nın ve Arnavutluk’un bölgede hakları vardır... Anadolu’daki Rumlarla Yunanistan’daki Türkler’in mübadele edilmesi İngitere’nin
teklifiydi... O şartlarda, bu teklif Atatürk’ün işine gelmişti... Yalnız gönderilenler arasında Türkçe’den başka dil bilmeyen Ortodokslar vardı... Onlar büyük acılar
çektiler... Bugün Rumca konuşsalar bile, ırk olarak Türk olduklarını biliyorlar... Dolayısıyla, Yunanistan’ı kendi silahıyla vuracak; Yunanistan’ı bağırtacak
durumdayız...
Fakat biz, medya ile siyasetle ve ekonomiyle kontrol ediliyoruz. Yaratılan sera ortamında, gerçekleri bile ifade edemiyoruz. Rumları katlettiğimiz iddia ediliyor... Oysa,
kendi yurdumuzda katledilen biziz...
Yunan Parlamentosu Pontus soykırımını kabul etmiş, Avrupa Parlamentosu da alt komisyondan benzer bir kararı geçirmiş...
Bu durum karşısında, Yunanistan’a Hıristiyan diye gönderilen Türkler, hiç aklımıza gelmiyor... Oysa bunlar, Yunanistan’a gönderildikleri an, Yunanlı olmadıklarını
anlamıştı; konuştukları dil Yunanca değildi, Rumca bilenler bile Yunanlılarla anlaşamamıştı, çünkü bu dili sonradan, Yunanistan’dan gelen öğretmenlerden
öğrenmişlerdi... Bozuk Rumcaları ile alay konusu olmuşlardı.
Yunan hükümeti, onları, Bulgar sınırına yerleştirmişti... Maksatları, o toprakları, Bulgaristan’dan, Makedonya’dan ve Arnavutluk’tan koruyabilmekti...
Bugün, Yunan devletinin güdümünde dernekleri var, dernekler birleşip bir konfederasyon kuramazlar... Çünkü Yunanistan, hâlâ onları tehdit kabul ediyor...
Anadolu’dan gidenlere, Türkçe ibadet hakkı da tanınmamıştır. Birleşseler, Yunan toplumunu altüst ederler. Zaten, şu andaki Yunan toplumunun, antik Yunan ile hiçbir
ilgisi yoktur, üçte ikisi dışarıdan gelmiştir... AB’deki en ırkçı devlet Yunanistan’dır...
Batı Trakya Türkleri’ne yaptıkları da ortadadır... Türkiye’ye dönük olarak Kürtçe eğitim, Lazca eğitim baskıları yapanlara bunlar niçin hatırlatılmıyor? Çünkü toplum
olarak sera ortamında tutuluyoruz... Pontus diye kitap yazdırılan Ömer Asan, Yunanca bilmez... Zaten kitabının 30 sayfası, bir papazın anılarıdır...
İngiltere Kraliçesi’nin özel fonuyla desteklediği Yunanistan’daki Pontus ve Küçük Asya Araştırma Enstitüleri, Anadolu’dan giden göçmenlerden derlediği bilgilerle bir
Pontus arşivi oluşturuyor ve 1960’lı yıllarda bir sözlük yayınlıyor... Ömer Asan, bu sözlüğü ‘Ben derledim’ diyerek kitabına alıyor... Kitabın girişini kendisi yazmış...
Fotoğrafçılık yaparken Yunan ajanları ile temasa geçiyor ve Abdi İpekçi ödülünü alıyor! Bu ödülü niçin verdiler?
Ne bir şiiri var, ne bir makalesi! Ödül Türkiye’de veriliyor, bu Pontus kültürünü tanıtma kitabını, ödülü aldıktan üç sene sonra yayınlatıyor... Kendisi de bunu itiraf etti
zaten... Aynı ödül, Asan’dan bir yıl önce de Yunan derin devletinin adamı olan Yorgo Andreadis’e verilmişti... 17 Kasım Terör Örgütü’nün adamı... Bazı
belediyelerimiz de Abdi İpekçi ödülünü aldı gerekçesiyle bu adamı ağırlamıştı...
Fener Rum Patriği de kendisini ziyaret edenlere, işte bu kitabı hediye ediyordu bir ara...
Hayatında 10 sayfa yazı yazmamış olan Ömer Asan ile Herald Tribune gazetesi bir röportaj yapıyor... Orada, Pontus toplumunun Batı’nın ilgisini beklediğini
söyletiyorlar kendisine...Organizasyona bakınız...
Aslında hepimizi yok etmek, bu mümkün olmazsa köleleştirmek isteyen bir irade ile karşı karşıyayız... İşte Irak halkının başına gelenler...
Atatürk, Kurtuluş Mücadelesi’ne üzerindeki askeri üniformayı çıkararak başlamıştı... Eğer biz de mücadele vereceksek, üniformamızı çıkaracağız... Çözüm
arıyorsanız, kendinizde arayın. Kurtuluş Savaşı’nı başlatan grup da bundan kalabalık değildi...
Mustafa Kemal’in yaptığı en önemli işlerden biri, Milli Mücadele’ye 1. Dünya Savaşı komutanlarını dahil etmemesidir...
Bütün komutanları kendisi seçmiştir... Komutanların yüzde 90’ı yüksek rütbeli değildi... Teşkilat-ı Mahsusa’daki kadroyu bile tasfiye etmiştir...
ÇÖZÜM: SERAYI DELMEK...
Bugün dünya taksim ediliyor... Bugün, büyük güçlerin Türkiye ile ittifak etmemesinin sebebi, 1. Dünya Savaşı sırasında ittifak etmeme sebepleri ile aynıdır...
Bu paylaşım savaşı sonunda Türkiye, mevcut şartları da muhafaza edemeyebilir, en iyimser senaryoda bile milli devlet olarak kalamayacağımızı gösteriyorlar...
Bu şartlarda herkesin yapabileceği şey, serayı delmektir...