Sayın Genel Başkan;
Zat-ı alinizin de çok iyi hatırlayacağı gibi Milliyetçi Hareketin kurucu liderinin ebedi aleme uğurlanmasından sonra 18 Mayıs 1997 tarihinde Ankara Atatürk Kapalı Spor Salonunda yapılan MHP Olağanüstü kurultayında adaylardan hiçbiri gerekli çoğunluğa ulaşamadığından Divan Başkanı tarafından ikinci tur için bir ara verilmişti. Kendisiyle beraber olmaktan daima şeref duyacağım Merhum MHP Erzurum Eski Milletvekili Nevzat Kösoğlu Ağabeyle aynı ekipteydik. Yani Ramiz Ongun Bey’i destekliyorduk.
O anda dışarıya çıktık. Nevzat Ağabey bize hitaben: “Efendi bu işi fazla uzatmamak lazım. Adaylar Devlet Bey lehine çekilsinler” dedi. Bizde aynı kanaatteydik. Zira Tuğrul Türkeş’in adaylığını babadan oğula bir saltanat anlayışına yol açacağı için kabul edebilmemiz mümkün değildi. Ayrıca Tuğrul Türkeş ve çevresindeki arkadaşlar çok saldırgan bir üslup ve tutum benimsemişlerdi. Nitekim bu tespitimiz Azmi Karamahmutoğlu’nun kürsüyü devirmesiyle doğrulanacaktı.
O esnada yanımıza koşarak Şefkat Çetin ve o tarihlerde MHP Çankırı Belediye Başkanı olan Ahmet Bukan (daha sonra MHP Çankırı Milletvekili de seçilmişti.) Bey bize gelip “İkinci turda ne yapacaksınız?” diye sordular. Bizde rahat olun bize yakışanı yapacağız dedik. Bu arada Tuğrul Bey’in dışındaki diğer genel başkan adayları Prof. Dr. Enis ÖKSÜZ, Muharrem ŞEMSEK, Ramiz ONGUN, İbrahim Çiftçi ve zat-ı aliniz bir araya geldiniz. Daha sonra bize anlatılan şöyleydi.
Partiyi bu adaylarla birlikte yöneteceğinize, MHP’de parti içi demokrasiyi gerçekleştireceğinize söz vermiştiniz. Tabii biz herkesi kendimiz gibi bildiğimiz için söz namustur diyerek buna inanmıştık. Nitekim ikinci turda adaylardan Ramiz Ongun kürsüye çıkıp sizin de elinizi kaldırarak salondaki delegelere ve dinleyicilere hitaben: “Ülkücü irade Dr. Devlet BAHÇELİ lehine tecelli etmiştir.” diye seslendi. O anda da salon karıştı. Malum Azmi Karamahmutoğlu’nun eylemi başladı.
Kavga sebebiyle ertelenen MHP Olağanüstü Kurultayı 6 Temmuz 1997’de dinleyicilere kapalı olarak yapıldı ve Genel Başkanlığa seçildiniz. Bu süreçte hiç olmazsa bu kurultayın kazasız belasız tamamlanması konusunda tedbir alması ricasıyla dönemin İçişleri Bakanı, değerli ülküdaşımız (kendileri gençlik yıllarında Kastamonu Ülkü Ocakları Başkanlığı yapmıştı.) Murat BAŞESKİOĞLU Bey’in kapısını adeta aşındırdık, kapısında nöbet tuttuk.
Bir ziyaretimizde de Sayın Bakan bize: “Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı olarak MHP gibi köklü bir siyasi partinin kurultayının kazasız belasız tamamlanması için her türlü tedbiri aldığını ve alacağını bizim müsterih olmamızı, esasen görevinin de bu olduğunu belirttikten sonra Tuğrul Bey’in çevresindeki bazı arkadaşların kendisini ANAP Genel Başkanı Mesut YILMAZ ’a “İçişleri Bakanınız Devlet BAHÇELİ ve arkadaşlarını destekliyor” diye şikâyet ettiklerinden yakınmıştı.
Bu kurultayda Tuğrul Bey ve çevresinin 300 adet Serbest Giriş kartı hazırlattıklarını tespit etmiştik ve Sayın İçişleri Bakanımızın aldığı tedbirlerle bu naylon delegeler kurultay salonuna girmeye muvaffak olamamıştı. Kurultayın hemen akabinde Sayın Bakan bizzat bizi telefonla arayarak: Hadi geçmiş olsun. Güvenlik kuvvetlerimizin talimatımız doğrultusunda aldıkları tedbirlerle kurultay kazasız belasız tamamlandı müjdesini vermişti.
Sayın Genel Başkan;
6 Temmuz 1997 tarihinde MHP Genel Başkanlığına seçilmenize rağmen MHP Genel Merkezine gitmiyordunuz ve birlikte hareket edeceğiz sözünü verdiğiniz ittifak adaylarıyla bir arada görünmemeye azami gayret sarf ediyordunuz. Bu arkadaşlarla selamı sabahı kesmiştiniz. Tabii bu durum diğer adayları destekleyen arkadaşlar arasında bir huzursuzluğa yol açıyordu. İleride yine iki başlılık, üç başlılık ortaya çıkar endişesiyle önceki mektuplarımda belirttiğim gibi Şefkat Çetin’i arayarak sizinle görüşmek istediğimi belirttim. Bizi Kızılay’da Şehit Adem Yavuz Sokağındaki seçim karargahınıza davet etti.
Zat-ı alinize MHP camiasının ve Türkiye kamuoyunun merak ettiği şu suali tevcih etmiştim.
1) Sayın Genel Başkan MHP Genel Merkezine neden gitmiyor?
2) Sayın Genel Başkan ittifak adaylarıyla neden bir arada değil?
3) Ülkü Ocaklarının durumu ne olacak?
Cevabınız çok soğuk, çok kısa, kuru ve netti.
1) MHP Genel Merkeziyle ilgili hukuki mücadelemiz sürmektedir.
2) İttifak adaylarıyla bir arada olmakta fayda görmüyorum.
3) Ülkü Ocakları zamanı gelince ıslah edilecektir.
Anlaşılıyordu ki çok çok affınıza sığınarak bir Anadolu deyimiyle söylemek gerekirse “ Öküz ölmüş ortaklık bozulmuştu.” ve “ Atı alan Üsküdar’ı geçmişti.”
Sizin lehinize çekilen adaylardan Ramiz ONGUN önce bir daha aday olmayalım demesine rağmen kimin aklına uydu kimin dolduruşuna geldi bilmiyoruz. Bizimle beraber çevresinde de olan arkadaşlarla da istişare etmeden yeniden aday olduğunu ilan etti. Belki de siyaseten tasfiye edileceğini hissettiği için “Vuruşarak çekilmek” yolunu tercih etmişti.
Bizde beraber yola çıktığımız bir insanı yarı yolda bırakmanın doğru olmayacağı, delikanlılığa yakışmayacağı düşüncesiyle kaybedeceğimizi bile bile 29 Kasım 1997 tarihindeki MHP Olağan Kurultayına kadar Ramiz ONGUN ’un yanında yer almaya devam ettik. Tabii ekipteki bazı arkadaşlar milletvekilliğinin cazibesine kapılarak saf değiştirmekte bir beis görmediler. Bu arada Ramiz ONGUN ’a memleketi Adana’nın Kozan ilçesinde MHP İlçe Teşkilatında toplantı yaparken bir silahlı saldırı düzenlendi. Merhum Mehmet Akif ÇÖKTÜ ’nün silahlı şahsın üzerine atlayarak engellemesiyle bu saldırı önlenmiş oldu.
Tabii bu saldırı teşebbüsü “İyi saatte olsunlar”ın bir ikazı mıydı? Bunu en iyi zat-ı aliniz ve Ramiz ONGUN’un bileceğini tahmin ediyorum. Daha sonra Ramiz ONGUN’u Genel Başkan Danışmanlığına davet ettiniz. Karanfil Sokakta parti genel merkezindeki odasına bir genel başkan odasına yapılacak yoğunlukta ziyaretler başlayınca partide uzaklaştırmak istediğiniz arkadaşlara, danışmanlarınıza uygulattığınız usulle parti çalışanları gidip “Ağabey Sayın Genel Başkanımızın talimatı var. Bu odayı boya badana yaptıracağız. Siz anahtarı bize verin. İşimiz bittiğinde sizi ararız.” Vaadiyle odanın anahtarı alınır. Tabii bir daha da o danışmanı arayan soranda olmaz. Parti genel merkezinde varlığından rahatsızlık duyulan şahıs veya şahıslar da uhulet ve suhuletle uzaklaştırılmış olur.
18 Nisan 1999 tarihinde yapılacak genel seçimler öncesi zat-ı alinizi makamınızda ziyaret ederek eğer izniniz olursa memleketim Kahramanmaraş’tan MHP Milletvekili aday adaylığına müracaat edeceğimi o seçim bölgesinden seçtirip genel merkezde değerlendirmeyi düşündüğünüz arkadaşlarımız varsa onların önünü kesmemek ve yardımcı olmak istediğimizi ifade etmem üzerine “Sizin gibi davamızın çilesini çekmiş arkadaşlarımızın milletvekili aday adaylıklarına talip olması bize büyük bir güç katacaktır.” diye buyurdunuz.
Bendenizde cevaben “Sayın Genel Başkan Kahramanmaraş teşkilatları biraz dağınık gözüküyor ama Allah’ın izniyle toparlayacağız ve seçimlerden birinci parti olarak çıkacağız.” diyerek ayrıldım. Bendeniz 1972 Temmuz ayında memleketim Afşin’de Türk Ülkücüler Teşkilatının Afşin Şubesini kurmanın ve 1973 genel seçimlerinde 30-40 gün MHP seçim çalışmalarına katılmamın ötesinde -esas mücadelemi Bursa ve çevresinde verdiğim için- Kahramanmaraş MHP Teşkilatlarında fazla bir tanınırlığım yoktu. Buna rağmen memleketime gidip kolları sıvadım. Nurhak Dağlarından Maraş Ovasına, Göksun Yaylasından Türkoğlu’na, Dağlıcadan Çağlayan Cerit’e kadar gezmediğim köy kasaba kalmadı.
O tarihte Kahramanmaraş Ülkü Ocağı Başkanı olan Ahmet Bağcı (kendisi 1978 CHP iktidarı döneminde ETKO mizanseni davasından dolayı Bülent ECEVİT ’in pol-derli polislerinin çok ağır işkencelerine maruz kalmış ve yıllarca cezaevlerinde tutuklu kalmıştı) bize hitaben:
Ağabey bu ülkü ocakları genel başkanı Atilla Kaya’nın ve genel başkan yardımcısı Alişan Satılmışın sizinle ne alıp veremediği var. Kahramanmaraş’taki bütün ocakları telefonla arayıp: “Efendi Barutçu’yu orada sandığa gömün.” talimatı veriyorlar dedi.
Biz bu Alişan Satılmışı ne geçmişte ne de bugün hiç tanımayız. Bunu bir eksiklik olarak da görmüyorum. Atilla Kaya’yı ise 1986 Şubat ayında Merhum Metin Kaplan’la beraber Malatya cezaevinde tutuklu kardeşi Şenol Kaplan’ı ziyarete gittiğimizde tanımıştım. 1987’den sonra Ankara’ya yerleştiğimde Atilla Kaya yanında Mustafa Şekerle beraber jandarma nezaretinde Ankara’ya tedavi için gelmişlerdi. Bizi telefonla aradılar. Gittim hem kendilerine hem nezaret eden jandarmalara yemek ikram ettim, ilgilendim. Sonra Malatya’ya döndüler.
1997’deki olaylı kurultaydan sonra Azmi Karamahmutoğlu ülkü ocakları genel başkanlığından ayrıldığında Malatya Cezaevi lobisinin desteğiyle Atilla Kaya getirildi. Erzurum eski eğitimcisi Yılmaz Sakayla beraber ülkü ocakları genel merkezine Atilla Kaya’yı ziyarete gittik. O günlerde görevi bırakmasına rağmen gerek Ankara’da gerek taşrada Azmi Karamahmutoğlu’nun ocaklar üzerindeki etkisi devam ediyordu. Ocak genel merkezi çok tenhaydı. Bizi görünce çok sevinerek “Ağabey Allah razı olsun. Kapımızı çalan yoktu.” diyerek ziyaretimizden duyduğu memnuniyetini belirtmişti.
Atilla Kayanın ve Alişan Satılmışın sizin talimatınız olmadan Kahramanmaraş’taki ülkü ocaklarına “Efendi Barutçu’yu sandığa gömün” talimatını verebilmesi mümkün değildir.
Sayın Genel Başkanım kıymetli vakitlerinizi çok fazla işgal ettiğimin farkındayım. Ama kamuoyuna açık yazdığım bu mektuplarla camiamızın, bünyemize musallat olan bir insanın yüzüne gülüp arkasından iş çevirmek gibi tiynetsizlikleri ve iki yüzlülükleri görmesini istiyorum.
Efendi BARUTÇU
30.03.2022
--Devam Edeceğiz…--