MHP Genel Başkanı Sayın Dr. Devlet BAHÇELİ’ye Açık Mektup 6

Sayın Genel Başkan Lütfen Bu Akacak Kanı Durdurun!

Sayın Genel Başkan;

Bugün yayınlayacağım mektubum 30.03.2022 tarihli mektubumun devamı niteliğinde olacaktı, hatta hazırlamıştım fakat bugün duyduğum ve kendi adıma değil ülkücü üniversiteli gençlerimiz adına, dehşete kapıldığım bir haberi sizinle paylaşmak ve ilk mektubumda olduğu gibi “LÜTFEN BU AKACAK KANI DURDURUN” çağrımı yeniden yaparak zatıalinizin meseleye el koymanızı ve müdahale etmenizi istirham etmek maksadıyla yeni bir konuya geçtim. Bu sebeple de bir önceki mektubumun devamını yayınlamayı ertelediğim için sizden ve değerli okurlarımdan özür diliyorum.

Kendisini Ülkü Ocakları Eğitim Kültür Vakfı’nın üniversitelerden sorumlu sözde genel başkan yardımcısı olarak tanıtan bir şahıs (adı soyadı bizde mahfuzdur) Ankara’daki üniversitelere gidip ülkücü gençleri toplayarak Mersin’deki hadiseyi “genel başkanımıza saygısızlık eden bir şahsı cezalandırmak üzere bir tertipledik ne yazık ki bu şahıs kardeşimize arkadan ateş ederek ölümüne sebep oldu, bundan sonrada genel başkanımıza saygısızlık eden veya sosyal medyada benzeri yazılar paylaşan kim olursa olsun aynı akıbete uğrayacaktır, bundan kimsenin şüphesi olmasın! Bunu gelecek günlerde sizler de göreceksiniz, böyle bir durumla karşılaştığınızda bu hainlere cezalarını vermenizi emrediyorum” diyerek ve sosyal medyada da bu ziyareti ile ilgili bol bol fotoğraflar paylaşarak ülkücü üniversiteli gençleri suç işlemeye tahrik ve teşvik etmektedir.

Sayın Genel Başkan;

Bizim içinde yetiştiğimiz ve hasbelkader değişik kademelerinde görev yaptığımız Ülkü Ocakları böyle değildi. Evet, bizler de dövüştük, bizleri üniversite ve yüksek okullara sokmak istemeyen aşırı solcu bölücü guruplara karşı kavgalara katıldık fakat hasımlarımız ülkücü Türk milliyetçileri değildi. Merhum ülküdaşımız şair Orhan Seyfi Şirin’in:

“Tepelerden kanlı aylar doğardı

Dev ömürler bir namluya sığardı

Saçlarımız bir gecede ağardı

Sizler o günleri bilemezsiniz"

Mısralarında tarif ettiği “Türkün ateşle imtihan” edildiği yaşadığımız günleri bu gençler bilmez.

Bizim asıl meselemiz mücerret sosyalizm veya Marksizm değildi. Bu ideoloji o zamanlarda, tarihi Rus emperyalizminin yeni bir silahı olmuştu. Türk dünyasının hemen bütününü bu silahla pençesine düşüren Rusya, Türkiye üzerinde de aynı oyunu oynamaktaydı. Biz ne Amerikan imparatorluğunun ne kapitalist emperyalizmin taraftarı değildik. Türkiye’deki servet sahiplerinin bekçisi de değildik. Ayrıca meşru yollardan kazanılan servet ve imkanlara düşman da değildik.

Biz Türklüğün savunucularıydık. Onun ebediyyen var olmasının mücadelesini veriyorduk. Yabancılaşmadan çağdaşlaşmış, milli iradeye saygılı lekesiz ve gölgesiz bir adalet nizamını, hukukun üstünlüğünü esas alan bir devlet anlayışı ile iktisaden; geri kalmışlıktan kurtulmuş, sanayileşmiş, milletlerarasında itibarlı, kalkınmış yüz milyonluk milliyetçi büyük Türkiye’nin inşa mücadelesini veriyorduk..”

Bizler o büyük mücadeleleri milletimizin birliğine vatanımızın bütünlüğüne devletimizin bekasına kasteden bölücü hainlere Sovyet komünizminin beşinci kol ajanlarına, şu an cumhur ittifakında müttefikiniz olan Doğu Perinçek’in başını çektiği sözde maocu Amerikan uşaklarına karşı veriyorduk.

Anadolu’nun dört bir tarafından tertemiz idraklerle gelip Türk milletini madde ve manada kalkındırarak “mazideki büyük ihtişamından gelecekteki büyük hedeflerine” ulaştırmak için tam bir adanmışlık duygusuyla, bu millete birkaç yüzyılda bir nasip olacak bir enerji patlamasıyla ortaya çıkan ülkücü nesilleri kendi hain emellerine engel gördükleri için üniversitelere sokmamak, sokaklarda gezdirmemek üzere ölüm kusan silahları ile üzerimize geldiklerinde devletin namusunu, milletimizin hor görülen mukaddeslerini savunmak adına mücadele ettik, boyun eğmedik.

Milliyetçi Hareketin kurucu lideri merhum Türkeş Bey’in ifadesi ile: “O kadar gençtik ki ne kadar büyük işler yaptığımızın farkında bile değildik”. Azerbaycan bağımsızlık hareketinin büyük lideri merhum Ebulfez Elçibey, 1990’lı yıllarda Türk Ocakları genel merkezinin tarihi Türk Ocağı binasındaki kurultayında şöyle demişti: “1970’li yıllarda Ankara’da, İstanbul’da,Etzurumda İzmirde Adanada,Bursada Türkiye’nin büyük şehirlerinde ülkücüler yürüdüğü zaman Moskova’da deprem olurdu”. Siz bakmayın ülkücüler 12 Eylül öncesi gibi sokakta değil diyen ülkücü düşmanı genel başkan yardımcınızın hezeyanlarına veya siz bakmayın Ekrem Dumanlı ve Abdulkadir Selvi(18 Ağustos 2021Tarihli yazısı) gibi beşinci sınıf gazetecilerin yazılarının başlığında zatıalinizin gururunu okşayacak birkaç cümleden sonra içlerinden yıllardır atamadıkları ülkücü düşmanlığını gizlemeksizin “Dr. Devlet Bahçeli 1980 öncesinde sokaklarda olan ülkücüleri şimdi sokaktan çekmiştir” şeklinde iltifatlar ederken -eğer zatıaliniz de 12 Eylül 1980 öncesi ülkücülerden iseniz- size de bize de hakaret etmelerine… Bayrak şairi Arif Nihat Asya’nın:

“Nerde o yiğitler ki gür

Sesleri ülkeyi bürür,

"Yürü!" dese dağlar yürür,

"Dur!" dese kalpler dururdu?”

Mısralarında belirttiği gibi 1980 öncesi ülkücü bozkurtlar Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Erzurum, Bursa caddelerine indiği zaman çakallar kaçacak delik ararlardı.

Ekrem Dumanlı ’nın bu alçakça ithamlarına sizlerden bir cevap gelmeyince kendi köşemde ve sosyal medyada açık mektupla cevap vermiştim (bu yazımın linkini takdim ediyorum: https://www.efendibarutcu.com/sayin-ekrem-dumanli/), Abdulkadir Selvi de sırasını beklesin. Aslında ona da cevabî mektubum hazır lakin bu ithamlara karşı davamızın ve ülkücülerin şerefini savunmak öncelikle zatıalinize veya Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı’na düştüğü için aylarca bekledim. Şu günlerde ise takdir edersiniz ki camiamızın birliği açısından çok daha elzem gördüğüm bir çabanın içerisindeyim.

Sayın Genel Başkan;

Bizim, nesil olarak okullarımızı çok zor şartlar altında üniversitelerden ve yüksek okullardan mezun olduk. Yukarıda bahsettiğim üzere kanlı bir mücadelenin içerisindeydik. Ama Allah şahittir ki bu kanlı hadiseleri bizler başlatmadık. İlk ülkücü şehidimiz Ruhi Kılıçkıran’dan son ülkücü şehidimiz Fırat Yılmaz Çakıroğlu’na kadar binlerce genç ülküdaşımızı, MHP İstanbul İl Başkanı Recep Haşatlı’dan dürüstlük ve fazilet timsali Gün Sazak Bey’e kadar nice büyüklerimizi kara toprağa verdik. Her kademedeki MHP yöneticileri, milliyetçi kuruluş mensupları, bu fikri benimseyen her meslekten aydınlar, bürokratlar, mahalli yöneticiler, siyasetçiler, sendikacılar, öğretmenler ve özellikle ülkücü gençler hedef konumundaydılar.

Gün SAZAK’ı şehit edenlerden Dev-Sol militanı Sadık ÖZCAN’ın 2 nolu askeri mahkeme ifadesinde, saldırı gerekçeleri şöyle anlatılıyordu:

“Dev-Sol’un stratejisinde ilk aşama, MHP ve ülkücü kuruluşları etkisiz hale getirmektir. MHP, mevcut düzenin koruyucusu durumundadır. Mevcut düzenin yıkılmazlığını kendi ellerindeki bölgelerde halka empoze etmektedirler. Genelde MHP’li güçler, bizim önümüzdeki devrimi gerçekleştirmek için büyük engel teşkil etmektedir."

12 Eylül’den sonra yakalanan ve başlıca katliam örgütlerinden biri olan Dev-Yol istihbarat sorumlusu eski Hava Kuvvetleri Komutanı’nın oğlu Tayfun MATER, emniyetteki sorgusu sırasında, kanlı stratejilerini şöyle izah ediyordu: “Amacımız son aşamada çatışmaya girerek silahlı üstünlük sağlamaktı. Ancak bundan evvel hem derlenip toparlanmak hem de tecrübe kazanarak zemin hazırlamak amacıyla MHP’lilerle, ülkücülerle çatışmaya girmeyi planladık. Fakat, ne yaptıysak MHP’yi üstümüze çekmeyi başaramadık”.

Devrimcilerin sloganlarına bakarak sırf Amerikan emperyalizmini protesto etmek için, özgürlük için eylem yaptıklarını söyleyenler varsa, onlar pankartlara takılmış aptal zihinlerdir. Niçin? Çünkü devrimci gençler ne istediklerini, ne yapacaklarını, imzalı bildirileri, broşürleri ve sair yayınlarıyla ortaya koyuyor, ayrıca fraksiyonlar arasındaki kavgayı da bu şekilde açıkça yapıyorlardı.

Karşımızdaki devrimci gruplara mensup gençlerin en az yüzde sekseni de gönüllerindeki “adalet” duygusu Sovyet veya Çin komünizminin profesyonel sözcüleri ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bünyesine sızmış birtakım darbeci unsurlar tarafından istismar edilen vatan çocuklarıydı. Ama yanlış yoldaydılar. Şimdi çoğuyla karşılaştığımızda o yıllarda devrimcilik kisvesi altında bölücülük yapan pkknın ağababalarının ve diğer Marksist Leninist ihtilalci örgütlerin oyununa geldiklerini büyük bir mahcubiyetle ifade etmektedirler. Bizler şu yönden müsterihiz ki o kanlı kavgaların içinde-birkaç talihsiz hadiseyi ayrı tutarsak- hiçbir ülkücünün silahı bir masum insana veya bir ülkücüye doğrultulmamıştır. Hiçbir ülkücünün yumruğu bir başka ülkücünün suratında patlamamıştır.

Sayın Genel Başkan;

Bütün bu kanlı boğuşmaların içinden çıkıp gelen bizler bugün göz bebeğimiz gençlerimizin heder olmasına razı olamayız. Yıllardan beri üniversite gençliği ile çok yakın münasebetlerimiz oluyor. Onlara yaşadığımız tecrübelerimiz ışığında en güçlü silahın fikir en iyi ülkücülüğün en iyi milliyetçiliğin derslerinde çok başarılı olmakla ve hayata atıldıktan sonra işlerini en iyi şekilde yapmakla mümkün olacağını anlatmaya çalışıyoruz. Ellerinde kitap ve bilgisayar olmasını öğütlüyoruz. Ve milli tarih şuuruyla yetiştirmeye çalıştığımız bu gençlerimiz devlet hayatında herhangi bir göreve, serbest hayatta herhangi bir mesleğe başladıklarında sevinç göz yaşlarına boğuluyor ve göğsümüz gururla kabarıyor. Çünkü onlara sürekli olarak “Siz Türk milletinin büyük geleceğisiniz. Bizim neslin hayalden hakikate çıkaramadığı geleceğin Milliyetçi Büyük Türkiye’sini sizler inşa edeceksiniz.” tembihinde bulunuyoruz.

Bizim için Ülkü Ocakları Türklüğü reddetmeyen bir İslam inancını, İslam’ı reddetmeyen bir milliyetçilik anlayışını şahsında bütünleştirmiş ve hayatın her alanına bir adanmışlık duygusuyla “Varlığım Türk varlığına armağan olsun!” inancını gönüllerinde bayraklaştıran gençlerimizin yetiştirildiği birer “milli mefkûre mektebidir”.

Şimdi gençlerimiz cahil, basiretsiz, şuursuz, muhteris bazı yöneticileri tarafından kendi içlerinde kanlı hadiselere sürüklenmek istenmektedirler. Eğer bu üniversiteleri dolaşan ve ülkücü gençleri kışkırtan sözde genel başkan yardımcısı Ahmet Y. Yıldırım’ın talimatıyla hareket ediyorsa bunların derhal bu vazifelerden uzaklaştırılması gerekir. İşin daha vahimi zatı alinizin bilgisi dahilinde ise- bir ülkücü gencin bile burnu kanasa- bu vebalden kurtulamazsınız Sayın Genel Başkan.

Çağrımı tekrarlıyorum: “SAYIN GENEL BAŞKAN LÜTFEN BU AKACAK KANLARI DURDURUN!”

En derin hürmetlerimi arz ederim.

Efendi Barutçu

​31.03.2022

YORUM EKLE