MHP Genel Başkanı Sayın Dr. Devlet BAHÇELİ’ye Açık Mektup 7

Sayın Genel Başkan;

“Geçmişini bilmeyen, geleceğini tayin ve inşa edemez.” atasözünü zât-ı aliniz de hatırlayacaktır zannederim. Bu kural milletler için olduğu gibi siyasi hareketler için de söz konusudur.

Yüksek müsaadelerinizle partimizin yakın geçmişinden bugüne kısa tarihçesini ve muhasebesini yapmak istiyorum.

Sizi temin ederim ki, bu değerlendirmelerimi her türlü duygusallıktan uzak, tarafsız ama vicdan sahibi bir ülkücü gözüyle yapmaya çalışacağım. İstemeyerek herhangi bir hatamız, hatalı bir cümlemiz söz konusu olursa şimdiden affınızı istirham ediyorum.

18 Nisan 1999 genel seçimleri öncesi, bütün seçim bölgelerinde olduğu gibi Kahramanmaraş’ta da yapılacak temayül yoklamasında kaçıncı sırada çıkarsak çıkalım, seçimler sonuçlanıncaya kadar bölgemizden ayrılmayacağımıza ve çalışacağımıza söz vermiştik.

1940’ların Millî Şef - Tek Parti dönemini hatırlatan “açık oy” “gizli tasnif” usulüyle yapılan temayül yoklaması esnasında -bir önceki mektubumda açıkladığım gibi- teşkilatlara Ankara’dan gönderilen talimat doğrultusunda, hayatında MHP’nin önünden geçmemiş bir profesör tabip albay -komutanlarının ricası üzerine olacak- birinci sıraya yerleşirken biz kendimize ancak yedinci sırada yer bulabilmiştik.

Önceden verdiğimiz söz gereği hiç yüksünmeden Türkiye genelindeki bütün ülküdaşlarımız gibi biz de seçim yasaklarının başladığı son saate kadar Kahramanmaraş’ta gitmediğimiz yer, ayağımızın değmediği toprak parçası kalmamıştı.

Size verdiğimiz sözü yerine getirmiş ve Kahramanmaraş’ta birinci parti olup üç milletvekilliği kazanmış, dördüncüsünü de az bir oy farkıyla kaybetmiştik.

Bu seçim çalışmaları esnasında gösterdiğimiz olağanüstü gayreti, o sıralarda il başkanlığına vekâlet eden seçim komitesi başkanı İkitsadi ve Ticari İlimler Akademisi’nden eski öğrenciniz Vahdet SAYIN Bey’in MHP Genel Merkezi’ne gönderdiği raporları -eğer çöpe atılmamışsa- bir kere okumanızı özellikle istirham ediyorum.

Sayın Genel Başkan;

18 Nisan 1999’daki genel seçimlere giderken büyük hayaller, büyük rüyalar görüyor, Türk milletine büyük vaatlerde bulunuyorduk. “Bir şey değişecek, her şey değişecekti.” “Türkiye harekete geçiyor”du.

Vatanımızın bütünlüğüne, milletimizin birliğine kasteden PKK’nın elebaşısı yargılama sonucunda eğer “idam cezası”na mahkum edilirse, ibret-i âlem için Diyarbakır meydanında idam edilecekti.

Tabii ki bundan maksat, bölücü başının günahkâr vücudunu ortadan kaldırmaktan ziyade, başta ABD olmak üzere, uşaklığını yaptığı batılı emperyalist güçlere bir ihtar vermekti.

Bizler, Türk milliyetçileri olarak asker düşmanı değiliz. Zira, “askerine düşman olanın, düşmanın askeri olacağına” inanırız. Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri’ne daima medyun-u şükranız.

Fakat, askere yalakalık da bizim karakterimizle bağdaşmayan hastalıklı bir tavırdır.

Türk ordusunun bünyesine sızmış sayıları iki elin parmaklarını geçmeyecek bir kısım darbeci, vesayetçi unsurların her dönemde habis bir ur gibi ordumuzun bünyesinde yer aldığı da bir vakıadır.

1999 genel seçimlerinde, MHP’liler olarak milletimize verdiğimiz sözlerden birisi de Türk milletinin iradesine sahip çıkmak, millet iradesini tanımayan 28 Şubatçı generallerin ülkemizde ortaya koyduğu siyasi baskı ve vesayetçi tutuma son vermekti.

Sırf başörtüsü taktıkları için üniversitelere sokulmayan, ikna odalarında psikolojik baskılara maruz kalan, saçlarından tutulup yerlerde sürüklenen ve hayatları karartılan binlerce, on binlerce üniversiteli kız evladımızın hakkını hukukunu savunacaktık. Kamuda başörtülü olarak çalışan öğretmen ve memurların haksız sürgünlerine kendilerinin veya eşlerinin tenzil-i rütbeyle mağdur edilmelerine son verecektik.

Türkiye’yi çağlar üzerinden aşıracak, her türlü yoksulluk ve yolsuzluğun kökünü kazıyacaktık.

Zât-ı aliniz de hatırlayacaksınız; 18 Nisan 1999 tarihinden birkaç gün önce, Kahramanmaraş Kıbrıs meydanında ma’şeri bir toplulukla yapılan seçim mitinginde, seçim otobüsünün üzerinde hemen yakınınızdaydım ve siz boğazınızın hançeresini yırtarcasına:

“Ey Mesut YILMAZ! Amerikalara da kaçsan seni yakandan tutup getirip bu ülkede yaptığın yolsuzlukların hesabını sormazsam namerdim.” diye haykırmıştınız.

Daha sonra, size teklif edilen Başbakanlığı kabul etmeyerek “DYP ve RP biraz dinlensin” deyip, hesap soracağınızı vadettiğiniz Mesut YILMAZ ile hükümet ortağı oldunuz.

Sanki Mesut YILMAZ sütten çıkmış ak kaşıktı. Zât-ı alinizin de çok iyi bildiği gibi bir atasözümüz vardır: “Büyük lokma yut, büyük laf söyleme!”

Seçim kampanyası esnasında Refah Partilileri kastederek “Onlar ürkek, biz erkeğiz. Başörtüsü meselesini de biz çözeriz” vaadinde bulunmuştuk.

Efendi BARUTÇU

18.04.2022

(Devam edeceğiz.)

YORUM EKLE