Geçtiğimiz günlerde, Amerikan kuvvetlerinin bir an önce Irak'tan çekilmesini öngören bir plan geliştirilmesini ve bu plan çerçevesinde barış gücü olarak Türk Ordusu'nun Irak'a girmesini önermiştik...
Fransız Dışişleri Bakanı Villepin de Irak halkının kendi kaderini tayin edebilmesi için bir kurucu meclis oluşturulması, daha sonra da serbest seçimlere gidilmesi gerektiğini söylüyor...
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Annan ise, CFR'de kendisine verilen rolü oynuyor...
Amerikan-İngiliz koalisyon güçleri dışında Irak'a BM askeri gönderilemeyeceğini söylüyor.
Çünkü BM'nin de, ABD'nin de, İngiltere'nin de yönetiminde CFR üyeleri var... Talimat oradan geliyor... Bunlar sadece ABD'yi değil, bütün dünyayı yönetmeye kalkışan ve yakın bir gelecekte, yargılanması beklenen bir çetedir...
Fakat çete, Amerikan ordusunun savaşma azmi bulunmadığı için sıkışmış durumda ve dolayısıyla, büyük stratejilerinin gerçekleşmesi umudunu koruyabilmeleri için, hala milli güçleri bulunan Türkiye'yi kendilerini yardım etmesi için sıkıştırıyorlar...
Irak'ta Amerikan Ordusu'nun başına gelenler gösteriyor ki, uzun soluklu bir mücadele için bir milli kimlik gerekli... Milli kimlikle birlikte bir milli ülkü şart... Savaş da, insanlğın temel değerlerine ters düşmeyen, hatta oülküleri gerçek kılmaya çabalayan milli bir ülkünün
gereği olmalı... Yoksa cinayet olur... Milli ülküyle hareket edilirse teknoloji de üretilir, stratejik hesaplar da yapılabilir...
İşte, Türkiye'nin son zamanlarda içine düştüğü zaafın sebebi, milli kimlikle birlikte, milli ülkülerin de özellikle medya vasıtasıyla zayıflatılmış olmasıdır... Milli ülküleri güçlendirecek olan milliyetçi kurum ve kuruluşlar, çoktandır gençler üzerinde çalışmıyor... Üniversiteler, kimliksiz
gruplara terkedilmiş durumda... Bir kültür sanat ordusu, bir beyin takımı kurmak, buna bağlı olarak milli medya organları oluşturmak, milliyetçilerin gündeminden çıkarıldı...
Neredeyse bütün televizyonlar, milli kimliği yok etmeye dönük özel diziler yaptırırken, elde bulunan zayıf bir kanalın, kablolu yayın hakkını da seçimden önce Amerikan güdümlü şahıslara sattılar!
Uzun süreden beri, Türkiye'nin bu şartlardan çıkabilmesi için kafa yoran insanlarla konuşuyorum... Solda ve ya sağda hemen herkes umutlarını MHP'ye bağlamış durumda...
Türk vücudunun akyuvarları olan ülkücüler ve geniş halk kitleleri, MHP'nin 12 Ekim kurultayından çok önemli sonuçlar bekliyor...
MHP'nin bir an önce toparlanmasını bekliyor. Türkiye'nin geleceğinden endişe duyan hemen herkes, MHP'nin başlatacağı "radikal" ama "akıllı" bir hareketin özlemini çekiyor...
Bugüne kadar, özellikle sol çevrelerden bu yönde birçok başarısız girişim oldu. Ancak "ulusalcı" solcularımızın büyük kısmının umutları da MHP'de...
Türkiye'yi ayağa kaldırabilecek motivasyonu ancak MHP'nin ve Ülkü Ocakları'nın sağlayabileceğini biliyorlar. Fakat MHP, kendi motivasyonunu kaybetmiş durumda...
Çünkü MHP, son yıllarda "olgunlaşan şartlar üzerinde" politika yaptı...
Yani kendisini suyun akışına bıraktı... Oysa MHP'nin iddiası her zaman suyun akışını değiştirme yönündeydi...
MHP kurultayından, Türkiye'nin enerji direniş seviyesini yükseltebilecek, milli kimliği ve ülküyü yeniden diriltebilecek veya güçlendirebilecek ve gençlerden başlamak üzere kitlelere maledebilecek güvenilir bir lider ve kadro çıkarsa, bu kadro kısa zamanda halkın
desteğini alarak Türkiye'nin kaderine el koyabilir... MHP üzerinde herkesin bir hesabının bulunmasının sebebi budur...
Türkiye, ancak milli bir iktidar ile içinde bulunduğu coğrafyaya ve bütün dünyaya yönelik hesapları altüst edebilir ve kendi stratejsini uygulayabilir...
Bu milli iktidarı oluşturabilecek yapı MHP'den başka hiçbir partide yok...
O halde MHP kurultayı, MHP'lilerin bir iç meselesi olmaktan çıkmış, bu defa her zamankinden daha fazla Türkiye'nin geleceği ile ilgili olmuştur...
MHP delegeleri, sadece kendi partilerinin geleceğini değil, Türkiye'nin, Türkistan'ın, bütün Türk Milleti'nin ve hatta insanlığın geleceğini oylayacaktır...