Millet olma bilinci, asırların, hatta bin yılların birikimidir. Öyle biri iki haftalık tartışmalarla
ortadan kalkmaz.
Fakat bir milli kimliğe karşı, özellikle sinema ve müzik vasıtasıyla düzenli saldırılar yapılır da
buna karşı hiçbir tedbir alınmazsa, o milletin başı beladan kurtulmaz...
Hele bu saldırılar, dünya üzerinde güç sahibi olan devletler tarafından psikolojik savaş
olarak ve medya kullanılarak yürütülüyorsa durum daha da vahimdir...
Çünkü milletleşme bir süreçtir. İmparatorluktan milli devlete geçmiş toplumlarda, milli
kimlik, “her türlü vasıta ile” beslenmezse, zayıflamaya yüz tutar...
Milletleşme süreci, Atatürk'ten hemen sonra kesildi. 1944'ten sonra Türkiye, milli devlet
rayından çıkmaya başladı.
1960-80 arası, gençlik farklı idealler peşinde koşturulup birbirine düşürüldü. 1980-2003
arasında da, sömürgeleşme hızlandı. Bu süreçte, milli kimliği besleyen ne varsa saldırıya
uğradı.
1997 yılında ortaya çıkan ve Türk Milliyetçiliğini ırkçılığa kaymakla suçlayan sözde Milli
Güvenlik Siyaset Belgesi de bu sürecin sonuna tüy dikti! Etnik bilinçler, bu belgenin
açıklanmasından sonra daha da körüklendi...
Zaten, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Kürt realitesini tanımaktan, anayasal
vatandaşlıktan, sanki Atatürk bir ırk devleti kurmuş gibi, ırk devletinin sona erdiğinden dem
vuruyordu...
Bugün, aynı tartışmayı Amerikan Başkonsolosluğu başlatıyor! ABD'nin İstinye'deki
Başkonsolosluğu'nda Türk medyasının yöneticilerine ve yazarlarına verilen “Yeni
Osmanlıcılık” seminerinden itibaren düğmeye basıldı. Milli kimliği tahrip etmeye yönelik bu
saldırıdan Başbakan Tayyip Erdoğan da haberdar ki, Türkiyelilik kavramını öne çıkarıp
tartışmaya açıyor...
İşte, Ertuğrul Özkök de, işareti alır almaz; Hürriyet'in başlık kenarındaki “Türkiye
Türklerindir” sözünün oradan kaldırıp kaldırılmayacağı üzerinde görüşler belirtiyor...
Özkök, “Eşcinseller enternasyonalizmi” ara başlığı altında, “Belki bugün, belki de ilerde,
pul meraklılarını, treking düşkünlerini, eşcinselleri, çevre savunucularını birbirine bağlayan
bağlar, üst kimlik dediğimiz bağlardan, ırktan ve dinden daha önemli hale gelecek. Şimdiye
kadar sadece dine, siyasi ideolojilere ve aynı etnik kökene ait olma duygularının yarattığı
'enternasyonalizmin' yerini başka tür bağlılıklar alacak” diyor...
Yani demek istiyor ki, sizin millet dediğiniz aidiyet duygusunun, eşcinseller birliğine aidiyet
kadar değeri kalmayacak!
Sadece bu cümleler bile, milli kimliğe iğrenç bir saldırıdır.
Ve “Irk ve din aidiyetlerine rakip hale gelecek olan bu yeni alt kimlikleri bir arada tutacak
en iyi kavram ‘anayasal vatandaşlık' kavramıdır” çözümünü getiriyor ve sinirlenmeden bu
konunun tartışılmasını istiyor!
Tabii, yüksek tirajlı gazetelerde ve başbakan seviyesinde böyle bir tartışma başlatılırsa,
seyirci kalamazsınız...
Aslında Türklük, Türkiye nüfusunun yüzde 90'ına yakın kesimi için öz kimliktir. Yani 63
milyon vatandaş zaten Türktür. Buna rağmen, Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile
bağlı olan herkes, Anayasa'ya göre de Türk kabul ediliyorsa, sorun nerededir?
Diyelim ki, 70 milyon insanın 7-8 milyonu kendisini Türk kabul etmiyor! İyi de, ne yapalım
yani, bu 7-8 milyon insanın hatırını kırmamak için milli kimliğimizi terk mi edelim? Türkiye
Cumhuriyeti devleti onları zaten anayasal vatandaş olarak kabul etmiştir.
Atatürk, “Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran halka Türk Milleti denilir” demiş ve hiçbir ayırım
yapmamıştır. Ancak etnik bilinçleri kışkırtmak isteyenleri bozgunculukla suçlamıştır...
Biz kimseyi Türk olmadığı halde Türk yapmak istemiyoruz. Ancak, anayasal olarak da
kendisini Türk kabul etmeyen insanlar için yapabileceğimiz fazla bir şey yok?
Bu düşünceler sonucu giriştikleri eylemlerin sonucuna katlanırlar...
Türkiye, Atatürk'ün milletleşme projesini yarım bırakmıştır. Bunda da en büyük suç, bu
süreçte görev yapan üst düzey komutanlara aittir.
Tamam, Türk İstiklal ve Cumhuriyeti Türk gençliğine emanet edilmiştir ama, asıl görev,
hem Atatürk'ün vasiyeti olarak hem Anayasal bir emir olarak Türk Silahlı Kuvvetleri'ne
verilmiştir.
Cumhuriyetin kuruluş felsefesi olan Türk Milliyetçiliğini iter kakarsanız, yani üzerine
oturduğunuz dalı keserseniz, hatta 12 Eylül'de olduğu gibi mahkemeye bile verirseniz,
sonunda olacağı budur...
Bugün, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütün bürokratik yapısı, etnik ırkçılığın yuvası haline
gelmiştir. PKK da Ankara'da doğmuş ve büyütülmüştür!
Bütün bu olumsuz şartlara rağmen, kimse unutmasın ki Türk Silahlı Kuvvetleri de Türk
gençliğinden oluşmaktadır.
Onlar hem genç hem asker olmaktan dolayı ikişer defa görevlidir... Ve milyonlarca Türk
genci her an nöbettedir...