Hani elma ağacına armut dalı aşılarsınız da hem elma hem armut verir ya, Türkiye'ye de Suriyeli ve Afganistanlı aşısı yapılıyor. Böylece Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ulus devlet olma niteliği fiilen ortadan kaldırılıyor.
Bu nüfus aşılamasına karşı mücadele veren Prof. Dr. Ümit Özdağ ve Sinan Ogan'ı suçlayanlar, Türkiye'ye uygulanan nüfus aşısını onaylamış, yani küresel projeye hizmet etmiş oluyor.
Projeyi, son olarak Fatih Altaylı, çok net bir şekilde ifade etti:
"Göçmenliği veya geçici koruma altında olma statüsünü çoktan geride bırakmış ve çok açık bir 'İşgal Ordusu' haline gelmiş olan bu göç sorunu artık Türkiye'nin 'beka' meselesidir.
Ülkemize, vatanımıza karşı çok açık biçimde Mehmet Akif'in sözleri ile 'Hayasızca akın' var. Ve bu akın giderek daha net ortaya çıkıyor ki, bir yabancı plan program. ABD'nin yönlendirdiği Afganları, İran kendi sınırından alıp Türkiye sınırına bırakıyor. Yine ABD'nin yönlendirmesi ile Suriye'nin kuzeyinde bir 'tehcir' uygulanarak burada bir etnik temizlik yapılıyor ve buradan süpürülen gruplar Türkiye'ye yığılıyor. Bu, en aptalın bile görebileceği kadar net bir plan. Bunun Türkiye'ye karşı planlanmış bir sivil saldırı olduğu ve Türkiye'yi orta vadede bitirmeye yönelik olduğunu görmemek için aptal olmak bile yetmez.
Türkiye'yi 40 yıldır PKK ile dağıtamayanlar şimdi artık yeni bir oyun denemektedir. Türkiye'yi yönetenler şimdiye kadar başarı ile bu oyunun bir parçası haline getirilmiştir."
***
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise, "Türkiye, bunları alırken mevcut imkanlarıyla alıyor, finansmanı iyi yönettiği için bunu başarıyor. Bundan sonra da yine finansı iyi yöneterek bu tür adımları atacağız" diyor. 110 bin Suriyelinin vatandaşlığa alındığını, diğerlerinin de alınacağını söylüyor.
Peki neden böyle oluyor? Türkiye'yi yönetenler, neden bu oyunun parçası haline geliyor?
Özcan Pehlivanoğlu, bu durumu, "Öngörüsüzlük politikası" başlıklı yazısında izah etti:
"Balkan Savaşları öncesinde Dışişleri Bakanlığı görevinde bulunan Gabriel Noradunkyan, 'Balkanlarda savaş çıkmayacağından adım ve inancım kadar eminim' dedikten günler sonra savaş çıkmış ve kısa bir süre önce 70 bin usta askerini terhis etmiş olan Türk ordusu, tarihe utanç olarak geçen bir bozguna uğramış ve vatan topraklarının çok büyük bir bölümünü kaybetmiştik."
Pehlivanoğlu, deprem ülkesi Türkiye'de çarpık şehirleşmeye izin verilmesi, su kaynaklarının kontrolüne yabancıların ortak edilmesi, tarım ve hayvancılığın çökertilmesi, nüfus yapısının değiştirilmeye çalışılması, dünyada herkes biyolojik savaş ve saldırıları konuşurken aşı üretim merkezinin kapatılmış olması, deniz salyası sorununun ortaya çıkması, orman yangınlarına karşı var olan uçak filosunun çürütülmesi gibi örnekleri sıraladıktan sonra yazısını, "Türkiye'de bugün de 'öngörüsüzlük politikaları' devrededir. Bu öngörüsüzlük bilerek ve kasten yapılan bir öngörüsüzlüktür." diyerek bitirdi.
***
Noradunkyan Efendi'den önceki bakan Asım Bey de 15 Temmuz 1912 tarihli Meclis-i Mebusan'daki konuşmasında "Balkanlar'dan imanı kadar emin olduğunu" söylemişti. Atina Maslahatgüzarı Galip Kemali Bey'in bütün uyarılarına rağmen, Sırbistan'ın Avrupalı devletlerden satın aldığı silahların Selanik limanı yoluyla Belgrat'a gönderilmesine izin verilmişti! Bugün de ABD, gözümüzün önünde Dedeağaç'a yığınak yapıyor. Bugünkü Asım Beyler veya Noradunkyan Efendiler seyrediyor!
Şimdiki Dışişleri Bakanı ise ülke sivil bir işgale maruz kalır ve dört bir tarafından kuşatılırken, başka görevli kimse yokmuş gibi orman yangınları ile ilgileniyor!
Ve bütün bunlara rağmen, Suriyeliler ve Afganistanlı askerler, Türkiye'ye dağılırken, Türk Milleti ve Türk Ordusu manyetik olduğu bilinen yani uzaktan kumanda edilebilen grafen içerikli sıvılarla aşılanıyor!