Milli Eğitim Bakanlığı "Eğitimin Finansman Çeşitliliğinin Arttırılması" tedbiri adı altında okulların isimlerini satışa çıkardı.
Bakanlık, okullara gönderdiği yazıda "eğitimin finansmanının arttırılması" amacıyla, okullara "hayırsever isimleri"nin verilmesi ile elde edilecek gelirlerin merkezi yönetim bütçesine ödenek kaydedileceğini belirtti.
AKP iktidarı, 2010 yılında da aynı uygulamaya gitmişti.
Bunun anlamı nedir? Bakanlık, isim satışından elde edilen gelirlerin Merkez Bankası hesabına yatırılmasını istiyor!
Neden acaba? Merkez Bankası'nın bu paralara ihtiyacı mı var? Devlet bu duruma mı düşürüldü?
***
Bu arada 19 Eylül 2018 tarihli resmi gazeteye göre daha önce 1 milyon dolar olan vatandaşlığa kabul bedeli 250 bin dolara indirilmiş, havaalanlarına 250 bin dolara vatandaşlık afişleri asılmıştı.
Tamamlanmamış konut projelerinden 250 bin dolar veya daha üstü rakamlar karşılığında alım yapanlara da vatandaşlık hakkı getirilmişti.
Yine 500 bin dolarlık yatırım yapanlara da vatandaşlık veriliyor.
***
2003 yılında 58'inci hükümetin başbakanı olan Abdullah Gül Davos toplantısına katıldığı bir sırada, bir işadamının "20 bin dolara Türk vatandaşlığı satalım, milyarlarca dolar kazanalım" önerisi getirdiğini söylemiş, ancak tepkiden çekindiklerini belirtmişti!
Türk vatandaşlığını o kadar ucuzlatamadılar ama bunun yerine 70 bine yakın Suriyeliyi vatandaş yaptılar.
Diğer taraftan yabancılara GAP bölgesinde toprak satmak için, 57'nci hükümet döneminde Endüstri Bölgeleri Yasası çıkarılmıştı! Bir Amerikan şirketinin hazırladığı tasarı, Yabancı Sermaye Derneği tarafından Türkçeleştirilerek, Başbakan Bülent Ecevit'e sunulmuş, Meclis'ten de geçmişti. Eş zamanlı olarak Türkiye ekonomik krize sürüklenmiş, üzerine derem de gelmişti.
59'uncu hükümet döneminde, hazine arazilerinin yabancılara satılabilmesini öngören ve bir dizi kanunda değişiklik yapan yasa, ayrıca Doğrudan Yabancı Yatırımlar Yasası çıktı ve yabancılar toprak alımını hızlandırdı.
***
Tayyip Erdoğan başbakan olduktan sonra, 27 Ocak 2004 günü, "Doğrudan Yabancı Yatırımlar ve Türkiye'nin Ekonomik Kalkınması" konulu konferansta yaptığı konuşmada, bu tür yasaların nasıl hazırlandığını açıklamıştı:
"Çalışmalarımız Dünya Bankası ve Uluslararası Finans Kurumu'nun uzmanları ile kendi uzmanlarımızın yürüttüğü alan çalışması ve ilgili çevrelerin katılımıyla yapılan toplantılar sonunda ortaya çıkan ve 'Türkiye'de Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Reform Programı' olarak kabul edilen eylem plânı çerçevesinde sürmektedir."
Erdoğan, konu ile ilgili reform denilen yasaların Dünya Bankası ve IMF ile birlikte hazırlandığını söylüyordu!
Yine Erdoğan, Türkiye-Suriye sınırındaki mayınların temizlenme işi için sınır boyunca uzanan toprakların 49 yıllığına bir İsrail şirketine devredilmesi için bir yasa çıkarmıştı. Anayasa Mahkemesi, CHP'nin başvurusu ile yasayı iptal etmişti.
***
Bu tür yasalar ve uygulamalar, vatandaş tarafından yeterince takip edilmiyor veya edilemiyor. Türkiye'nin ekonomik ve demografik yapısı sadece Suriyeliler ile değiştirilmiyor; bir de bu türde yasa ve uygulamalarla Türkiye adım adım batağa doğru sürükleniyor.
Sonra da bu uygulamaları yapan iktidarı destekleyenler, bu yayınlarımız sebebiyle, utanmadan, sıkılmadan Yeniçağ gazetesine ve yazarlarına iftiralarla saldırıyor.
Ben bu tür siyasileri uzun süreden beri ciddiye almıyorum. Çünkü kendi fikirlerini değil, iktidarın uygulamalarını savunuyorlar. Bu durumda muhatap alınmaya bile değmez duruma düşüyorlar.
Doğrudan iktidara yönelik eleştirilere, onlar cevap veriyor! Biz, gazeteci olarak iktidarın icraatlarını değerlendirmek durumundayız. Kraldan çok kralcı olanlarla ve iktidarın maskaralığını üstlenenlerle işimiz yok!