"Türkiye'de herkese yetecek kadar ekmek var, diyor Sayın Demirel.
Doğru söze şapka çıkarılır...
Peki, nerededir bu ekmek?
Türkiye bir kişiye on ekmeğin, on kişiye bir ekmeğin düştüğü bir ülkedir. On milyon insan, Danimarka insanı gibi yaşarken, en az on milyon insan da Bangladeş insanı gibi yaşıyor...
Bu tespit de Sayın Demirel'e aittir...
Gelir dağılımında adalet nasıl sağlanacaktır?
Enflasyon zenginleri, bu haksız kazançlarını geniş halk kitlelerine mi dağıtacaktır?
Enflasyon, hırsızlık demek olduğuna göre, hırsızlıkla servet yapmış olanın, bu serveti adaletle kullanması, mümkün müdür? O halde, sosyal adalet bir devlet meselesi değil midir?
Her ne kadar Özal ekolü, artık sosyal devlet kavramının öldüğünü söylüyor ve toplumların refahının artık bireysel dinamizmden kaynaklandığını öne sürüyorsa da bu görüşün Amerikan kapitalizmine dayandığı açıktır. Sonra, "Sosyal devlet içinde bireysel dinamizm olmaz" diye bir kural da yoktur.
Türkiye'de özelleştirmeyi Özal başlatmıştır ama, sermayeyi tabana yayma yerine, zaman zaman millî serveti blok olarak yabancılara devretme yolunu seçmiş, yerli kapitalist ile birlikte yabancı kapitalistin de Türkiye pastasındaki payını artırmıştır. Köprü senetleri, Keban senetleri bile imtiyazlı sınıfın elinde kalmıştır.
Bu tartışmaların bir benzerini ABD 100 yıl önce yaşamıştır. Başkan Theodore Roosevelt, 1890'da holdinglere karşı bayrak açmış, tekellerini kötüye kullananları suçlu ilan ederek haklarında soruşturma başlatmış, Kuzeydoğu'daki üç büyük demiryolu şirketinin hisselerini elinde bulunduran Northern Securities Co. tekelini mahkûm ettirmiştir. Hisse senetleri ise halka dağıtılmıştır. Yani, sermayenin tabana yayılması teşebbüsünü ABD, 100 yıl
önce başlatmıştır.
Theodore Roosevelt'in kuzeni olan Franklin Delano Roosevelt ise 'yeni bir düzen' vaat ederek ABD tarihinin en ağır ekonomik bunalımı sırasında başkanlığa seçilmiş ve kongreden, bunalımı çözmek için olağanüstü yetkiler almıştır. 12 yıl görevde kalan
Roosevelt'in, Türkçe'ye 'Pamuk eller cebe beyler' diye tercüme edebileceğimiz sözü ünlüdür.
Kimdir pamuk ellerini cebine atacak olanlar? Elbette, ekonomide tekel kuranlar, enflasyon zenginleri, pamuk ellerini cebine atacaktır. Enflasyonun ezdiği işçi, memur, küçük çiftçi ve küçük esnaf-sanatkâr atacak değil ya. Onlar zaten ezilmişlerdir.
Roosevelt, bu faaliyetini kamuoyuna dayanarak yapmıştı. Radyodan yaptığı 'ocakbaşı sohbetleri' ile bütün Amerikan halkını belli hedeflere yöneltti. Sermaye sahiplerinden fedakârlık istedi ve 2. Dünya Savaşı'nın sonunda, ülkesinin zaferini göremeden kısa bir süre önce öldü... Öldüğü zaman, arkasında bir 'süper güç' bırakmıştı...
Tabii şimdi Türkiye 1930'ların ABD'si değildir ve gelişen dünyada başka alternatiflere de sahiptir ama, Roosevelt öldüğü zaman, ABD, atom bombası yapmış, sanayide-tarımda-bilimde birinci güç olmuştu.
Türkiye'de karizmasının doruğuna ulaşmış olan Demirel, 'Yeni bir Türkiye' sloganı ile iktidara gelmiş ve önemli meseleleri çözebilecek bir koalisyonun başında kolları sıvamıştır.
Roosevelt'in zamanında 'radyo' vardı, şimdi 'televizyon' var... Demirel de, kamuoyu oluşturmak için televizyonu iyi kullanmaya başlamıştır.
Demirel, geniş halk kitlelerini, hatta nüfusun büyük çoğunluğunu ekran sohbetleriyle arkasına alarak Türkiye'nin önemli meselelerini çözme şansına sahiptir.
Bu şansı kullanırken, elbette 'tekelci sermaye'yi fedakârlığa davet etmelidir. Belki, başlangıçta bir-iki çatlak ses çıkabilir ama, bu vesileyle şu söylenebilir ki, 'Herhalde, Türk işadamı, ABD işadamından daha vatansever olmalıdır. Şimdi yapılacak fedakârlık, yarınların garantisidir. Bindiğimiz dalı kesemeyiz. Kesen olursa engelleriz. Çünkü, 50 milyar dolarlık dış borç, millî bütünlüğümüzü tehdit ediyor.
Türk işadamı, Ermenistan'ı zengin etme projelerini bir kenara bıraksın da, Türkiye'yi zengin etme projeleri üretsin. Türk işadamı, işçisi aç iken tok gezmesin...'
'Yeni bir Türkiye' sadece çalışanların sırtında kurulamaz. 'KİT'leri özelleştirme' ile sermaye tabana yayılmaz.
Sermaye tabana yayılmayınca, ne bireysel dinamizm olur, ne sosyal devlet olur, ne de refah devleti...
Pamuk eller cebe beyler!
Devletin sırtından, halkın sırtından zengin olanlar, devletin başbakanını, memur maaşı aramak durumunda bırakmasın!"
***
Bu yazıyı tam 10 yıl önce, 1991 Aralık ayında, Tercüman gazetesinde yazmışız... Demirel, bunların hiçbirini yapmadığı gibi, krizi derinleştirmiş. Cumhurbaşkanı olmuş, ailesini güçlendirmiş...
Şimdi de bilgiçlik taslıyor... Yine aynı yerdeyiz ve üstelik iç ve dış borçlar ikibuçuk kat artmış... Çözüm de aynı... Tabii, paraları yurt dışına kaçıranlara bir Putin dayatması gerekir... Yoksa, memleket batmış, kimsenin umurunda değil...