Dr. Ümit Emre'nin "Neden petrolümüze sahip çıkmalıyız?" başlıklı
yazısını özetleyerek yayınlıyoruz:
Petrol demek hareket demektir. Hareket demek hayat demektir.
Hareketsiz kalmak ölümdür. Petrolsüz kalmak ÖLÜM demektir.
Kamyonların, gemilerin, trenlerin hareket edememesi, ulaşımın
durmasıdır. Ulaşım durmasının anlamı ise mahsulün tarlada kalması,
hastanın hastaneye yetişmemesi, işçinin, memurun evinde mahsur
kalması ve henüz batmayan üç beş fabrikanın da kapanması
demektir. Milletimizin bunu içinde yaşadığımız günlerin en önemli
gerçeği olarak algılaması mecburiyeti vardır. Elit milletimizi
kıskacına iyice almıştır. Tarım yok olmak durumuna getirilmiştir.
Ana besin maddeleri ithal edilmektedir. Hayvancılık öldürülmüştür.
Küçük sanayi batmıştır. Büyük fabrika ve işyerlerinin bir kısmı
batmış, bir kısmı yurt dışına kaçmış ve bir kısmı da Elit'in
mülkiyetine geçmiştir.
Son vuruş halkın elinde kalan son döviz de toplandıktan sonra
Borsanın 4 binlere düşürülmesiyle yapılacaktır. Ve maalesef bu
vuruşa da çok zaman kalmamıştır. Kurtuluş ümidimiz hâla vardır ve
bu kurtuluş bütün gücümüzü üzerinde oturduğumuz çok zengin
petrol rezervlerinin bir an önce kullanılmaya başlamasıyla
mümkündür. Her ferdin bunu istemesi, bu yolda mutlaka gayret
içinde olması gerekir. Kısacası devlet ve millet olarak son
kuruşlarımızı dahi petrolün bulunup işletilmesi için seferber etmek
mecburiyetindeyiz.
Petrole her seviyede rastlanır. Eski araştırma metotları manyetik,
gravite ve sismiktir. Yeni metotlar ise uzay (uydu), uçak ve
radardır. En güvenilir metot olan uzaydan uydu vasıtasıyla yapılan
araştırmalarda yer kürenin derinliklerinin haritası çıkarılmıştır.
5000m derinliklerde çok büyük rezervler tespit edilmiştir.
Türkiye'nin petrollerinin çoğunluğu da bu derinliktedir.
Bugün için petrol aramak özellikle uzay teknolojisi ile çok
kolaylaşmıştır.
Exxon-Mobil, Royal Dutch-Shell, BP-Amoco, Chevron-Texaco,
ve Conaco, petrol şirketlerinin en büyükleridirler ve milyarlarca
dolara hükmettikleri gibi bugün dünyanın küreselleşme (yani
köleleştirme) sürecinde bağış adı altında yaptıkları harcamalarla
dünyanın siyasi, ekonomik, sosyal, bilimsel ve teknolojik gidişini
belirlemektedirler.
Bütün bu dev kuruluşların sahibi Rockefeller'in "Standart Oil için iyi
olan Amerika için de iyidir" meşhur sözü ABD diye bir devletin
olmadığını, aksine ABD'de Rockefeller'in de içinde bulunduğu
Elit'in her şeyin sahibi ve hükmedicisi olduğunun göstergesidir.
TÜRKİYE'NİN ZENGİN PETROL YATAKLARI
TPAO kurulduğu 1954 yılından 1997 yılına kadar sadece 54,3
milyon ton petrol üretmiştir.15 Türkiye'nin yıllık petrol tüketimi 28
milyon ton olduğu göz önüne alınırsa, 43 yıl boyunca milli(!) şirket
TPAO tarafından üretilen petrol bir yıllık tüketimin sadece iki
katıdır. Oysa aynı TPAO yurt dışına açılmış, Mısır'daki imtiyaz
bölgelerinin üç tanesinde (yan kuruluşu TPİC vasıtasıyla) yaptığı
çalışmalarda masrafları 17,9 milyon dolar olmuştur.16 Ülkemizde
araziye hiç çıkmadığı anlaşılan 3900 elemanıyla ne yaptığını
TPAO'ya her Türk vatandaşı sormak mecburiyetindedir.
1954 yılında Elit Max Ball'ın hazırladığı taslak meclisimizde 6326
sayılı petrol kanunu olarak kabul edildi. Bu kanun Türkiye'nin
kuzey doğusunda petrol aranmasını yasaklıyor ve her şirket için
yıllık sondaj iznini 10 (on) ile sınırlandırıyordu. Bunun pratik anlamı
Türk milletine kendi toprağında petrol aramayı yasaklamaktı.
1960 devriminden sonra teşekkül eden devrim idaresinin yetkili
şahsiyeti petrol çıkarılmasını hedef olarak almış ve bu amaçla
5000-5500m derinlere inebilen sondaj makinelerinin ABD
Eliti'nden satın alınması için teşebbüse geçmiş, fakat bu maksatla
ABD'ye gönderdiği heyet refüze edilmiştir. Aynı heyet bu sefer
Sovyetler Birliği'ne aynı maksatla gönderilmiş ve 10 tane 5000
metreye inebilen sondaj makinesi için anlaşmaya varılmıştır. Sipariş
verilen 10 sondaj makinesinin bir tanesi gelmiş, devrin idaresinin iş
başından ayrılmasından sonra diğerlerinin getirilmesi akıl almaz bir
mantık sonucu, makinelerin komünist (!?) oldukları gerekçesiyle
iptal edilmiştir.
1970'li yılların ortalarında "Yedi Kızkardeş" diye anılan Elit'in
petrol şirketlerinin temsilcileri Türkiye üzerinde uzaydan uydu
vasıtasıyla yapacakları petrol araştırmaları için yer istasyonlarının
kurulmasına Türk hükümeti nezdinde izin talep etmişlerdir. Bu işle
görevlendirilen Türk Genelkurmayı, elde edilecek verilerin bir
nüshasının Türk tarafına verilmesi ve yer istasyonlarında Türk
teknik personel bulundurma şartıyla bu izne evet demiştir.
Araştırma sonucu şartların yerine getirilmesine rağmen o günkü
elektronik verileri anlayıp değerlendirecek eleman olmayışından
dolayı barakalar dolusu belge değerlendirilmemiş ve zamanla heba
olmuştur. Araştırmanın sonucunda Türkiye'nin çok geniş
bölgelerinde 5000-5500m derinliklerde çok zengin petrol
yataklarının bulunduğu öğrenilmiştir. Diğer bölgelerde ise petrolün
daha yüzeyde olduğu (3000-3500m) bilgisi bu konuyla ilgili kişiler
arasında yayılmıştır.
Nitekim şu anda aktif olarak görev başındaki çok yüksek rütbeli
bir generale, Hindistan'daki bir uzay üssünde "Türkiye'nin
5000-5500m derinlerdeki zengin petrol varlığı" bilgisi, bir
Amerikalı üst düzey yetkili general tarafından da şahsen
söylenmiştir.
Bu doğrultudaki bir diğer müspet bilgi de Türkiye'de 20 yıl
müddette Shell firmasının Araştırma Genel Müdürlüğünü yapmış
olan Anthony Hages tarafından dile getirilmiştir; "Petrol ile ilgilenen
ABD şirketleri bilirler ki, Türkiye bir petrol okyanusunun üzerinde
oturmaktadır."
1980 idaresinin enerji bakanı Serbülent Bingöl 6326 sayılı kanunu
değiştirmiş, 10 sondaj kuyusu sınırlamasını kaldırmış, petrol arayıcı
yabancı şirketlerin hisselerini denizlerde %45, karada %35 olarak
yeniden belirlemiştir. Bakan Serbülent Bingöl ABD Elit'inin üç
büyük petrol şirketi tarafından bu konuda görüşmeler yapılmak
üzere ABD'ne davet edilmiştir. Yapılan görüşmelerde Elit,
Türkiye'nin derinlerdeki zengin petrol yataklarının varlığını
doğrulamış, fakat bunların işletilmesine "garantimiz yok, siz de İran,
Irak örneğinde olduğu gibi petrolü millileştirirsiniz" diyerek razı
olmamıştır. Her türlü kanuni ve anayasal garanti sözlerinin
verilmesine rağmen Elit işbirliğine bir türlü razı olmamıştır.
Basına yansıyan haberlerden bir kaçını vermek, petrolün varlığı ve
ilgililerin ilgisizliğini açıkça gösterecektir:
* Hakkâri'de TPAO-Avusturya ve ABD tarafından açılıp "burada
petrol yoktur" diyerek terk edilen kuyuda son derece yüksek
kaliteli ve büyük miktarda petrol bulunduğunu Jandarmanın
çabaları ortaya çıkardı.
* Deprem sonrası Sapanca ve havalisinde devamlı yanan göletler
televizyonların haber konusu olmuştur.
* Adana-Yumurtalık'ta deprem yarıklarından ve kuyulardan
değişik yerlerde çıkan petrol resimleriyle birlikte gazetelere haber
kaynağı olmuşlardır.
* Bu satırların yazarı Tekirdağ'ın Yeni Çiftlik beldesinde açılan bir
su kuyusundan çıkan gazı bizzat müşahede etmiştir.
* Adıyaman bölgesinde birkaç yıl önce açılan sondaj kuyusundan
çıkan yüksek basınçlı doğal gazı 6 ay müddetle kontrol altına
almak mümkün olmamıştır.
* Arco şirketinin 10 yıl önce kapadığı kuyuda TPAO tarafından
doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesinin en zengin yatağının
bulunduğu 30 Mart, 1999 tarihli Cumhuriyet'in haberidir.
* 29.7.01 tarihinde Flaş Televizyonundan Ferhan Şaylıman'ın
yönettiği "Flaş Gündem" programına telefonla katılan Prof. Dr. Anıl
Çeçen petrolle ilgili şu bilgiyi vermiştir; "Zamanın Cumhurbaşkanı
Cevdet Sunay'a Sovyetler Birliği'nin o devir Ankara Büyükelçisi,
uzaydan yaptıkları araştırmalarda Türkiye'nin zengin petrol
yataklarını tespit ettiklerini ve bunların çıkartılıp işletilmesini birlikte
gerçekleştirebilecekleri teklifini iletmiştir."
* Bir arkadaşımız Hakkâri bölgesine sırf bu gayeyle gezi
düzenlemiş ve 3000m yükseklikte Shell şirketinin 1991 yılında
yaptığı araştırma sonucu bulduğu petrol kuyusunu resimlemiş ve bu
petrolden örnek getirmiştir. Christmas Tree adı verilen vanaları
takılmış olarak bırakılan ve çevreye "Burada petrol yok" söylencesi
yayılarak terkedilen kuyunun görünümünü bu konunun eksperleri
şöyle tanımlamışlardır; "her an faaliyete hazır halde bir petrol
kuyusu."
* Bugün 76 yaşında olan Eğridirli Özhan Yiğitbaşı'nın ve babası
Hasan Yiğitbaşı'nın 63 senedir devam eden mücadelesi her Türk
ferdi için bir ibret vesikasıdır. Hasan Yiğitbaşı 1938 yılında tüm
yöre halkının varlığını bildiği petrol için mücadeleye başlamış, tüm
çabaları boşa gitmiştir. Değişik zamanlarda yabancı petrol
uzmanlarının da verdikleri olumlu raporlara rağmen, zamanın
Maden Tetkik Arama Enstitüsü Petrol A. Grubu direktörü Cevat
Eyüp TAŞMAN bu çabaları anlaşılması mümkün olmayacak bir
şekilde engellemiştir. Eğridir'de zengin petrol yataklarının
mevcudiyeti ispatını babasından sonra üstlenen Sayın Özhan
Yığıtbaşı'nın en yüksek makamlara kadar uzanan başvuruları da
sonuçsuz kalmıştır. Görünen odur ki oğul Yiğitbaşı'nın çabaları
başka Taşman'lar tarafından engelenmiştir.
Her konudaki politikası tartışmaya açık olan Türkiye'nin hiçbir
konuda geliştirdiği bir güvenlik tedbiri olmadığı neredeyse kesine
yakın bir gerçektir.
6 Haziran 2001 tarihli Akit gazetesinde Serdar Arseven ve
Kamuran Akkuş'un haberi şöyle; "...Mossad'a teknik destek
vermesiyle tanınan ... Geophysical Institute of İsrael (Gİİ) adlı bir
şirket aldığı izinle Türkiye'nin stratejik öneme sahip yeraltı ve
yerüstü haritalarını çıkartıyor. Denizötesi operasyonlar sorumlusu
Efraim Levy; 'Gerek başbakanın, gerek başbakan yardımcılarının,
gerekse enerji yönetiminin gösterdikleri ilgi sayesinde Türkiye'de
petrol ve doğalgaz çalışmalarında söz sahibi olduk... hem
Diyarbakır'da hem de Trakya'da ekiplerimizle çalışıyoruz.
Trakya'da doğalgaz, Diyarbakır'da petrol sahaları var. Biz bunların
haritalarını hazırlıyoruz' demiştir. Levy ayrıca Yeni Petrol
Kanununda maden araması yapan yabancı şirketlerden vergi
alınmaması yönünde bir madde konulmasını talep ettiklerini
söyledi."
Bu konuyla ilgili bir diğer haber ise 17 Ağustos depreminden sonra
Marmara Denizine birinin gelip diğerlerinin gittiği ve güya fay
hatlarının sismik incelemesini yaptıkları bildirilen yabancı gemilerin
17 Ağustos depreminin hemen ardından başlayan bu çalışmalarının
hedefi petrol sahalarının tespitidir ve hızı hiç kesilmeden devam
etmektedir.
Bizim bu kadar özensiz ve duyarsızlığımızın aksine başta İsrail
olmak üzere diğer milletler çok hassastırlar. Bu hassasiyetini İsrail,
Amerikan Kongresinden karar çıkartacak kadar ileri götürmüştür.
Amerikan hükümeti Amerikan firmalarının İsrail'den 2 metreden
daha fazla çözünürlükte uzaktan algılama verisi toplamasını
yasaklamıştır. İşte iki farklı ülke ve işte iki farklı tutum.
Ülkemiz Elit tarafından düşük tüketim, düşük yatırım, düşük üretim
kıskacına alınmıştır. Kışın başlangıcıyla birlikte sebze ve meyve
bitecek, sobaların yanma mecburiyeti geçim şartlarını iyice çıkmaza
sokacaktır. Elit'in yarattığı banka batışları ve borsa düşüşleriyle
ekonomisi krizlere sokulan ve milyarlarca doları dışarı çıkarılan
ülkemizin Türk parasına dönüş sloganı ile dövizleri Tahtakale
vasıtasıyla toplanacak, Merkez Bankasının da yabancıya vadeli
döviz işlemleri adı altında düşük fiyattan döviz satması temin
edilecek ve bu paralar dışarıya kaçırılacaktır. Böylece son ve en
büyük vuruş gerçekleştirilmiş olacaktır. Bunun hemen arkası
felâketimiz olan AÇLIK ve ÇARESİZLİK'tir. Maalesef bu günlere
çok kısa bir süre kalmıştır.
Türkiye üzerinde oturduğu zengin petrol yataklarını bir an evvel
işletmeye açmak mecburiyetindedir. Milletçe ve devletçe son
kuruşumuzu harcayarak çıkartılmayı bekleyen PETROLLERİMİZİ
HEMEN ÇIKARTMAK MECBURİYETİNDEYİZ. Yıllarca
varlığından haberdar edilmediğimiz petrolümüz kurtuluşumuzdur.