SENİ UNUTMAK TÜKENMEKTİR

SANA DİL UZATMAK KAHPELİKTİR.

12 Eylül Askeri İhtilâli ile birlikte ülkücü kardeşlerimizin üzerilerine dört koldan sırtlanlar gibi atladılar. O gencecik tertemiz ülkücüler bir anda ne olduklarını anlayamadılar ve herkes bir köşeye çekilip merakla akıbetini bekler oldular.

Ülkücülerin bu suskunluğu beni kahrediyordu ve bu suskunluğu bozmak için emniyete götürülme pahasına da olsa bir şeyler yapmalıydım.

Aklıma ilk gelen, Ozan Ârif'in kasetini teybe koyup sesini yüksekçe açarak şehrin ana caddesine vermek oldu.

Ozan Arif'in gür sesi caddeyi inletmeye başlayınca iş yerimin etrafı polislerle doldu taştı. Her nedense, sadece sert sert bakıp bir şey demeden gelip geçiyorlardı.

Ozan Ârif'in teypten dalga dalga yükselen sesi şehrimizin sokaklarında yankılanıyordu. O an, çekinip köşesine çekilen ülkücü gençler aniden caddede gözükerek öylesine bir volta atmaya başladılar ki, o an ki heybetli ve dimdik, karın içeride, göğüs dışarıda bir asker gibi yürüyüşlerini, korkulardan sıyrılarak sert adımlarla volta atmalarını, hüzünden uzaklaşıp kahkaha atışlarını seyrettikçe, Ozan Ârif, elinde sazı, ayağında çarıklı haliyle gözlerimin önünde canlanıyordu.

O an şehrimiz, adeta üzerinde Ozan Ârif'in kükrediği bir sahneye dönmüştü.

Adabı ve edebi bir tarafa atmış bazı dengesiz siyâsiler, en karanlık ve ümitlerin kaybolduğu bir zamanda yazdığı şiir ve yaptığı kasetleriyle gençlerimize yeniden şevk- heyecan- iman- cesâret- azim- ülkü şuuru kazandıran bu büyük Türk Ozanına karşı her türlü saygısızlık ve küstahlığı yapmaktan geri kalmadılar.

İşte Ozan Ârif, o kara günlerde dâhi bir türküsüyle ülkücüleri anında coşturabiliyordu. Bu gün meydanlarda arslan kesilenlerin hiçbiri o kara günlerde sesini bile çıkartamıyor, bir kısmı ise siyâsete Türkeş'siz devam etmenin kirli ve sinsi hesapları içindeydiler!

Türk'ün Başbuğu tutukluydu ama;

Dışarıda O'nun yerine, çil yavrusu gibi dağıtılan ülkücü gençleri şiirleri, türküleri ve yiğitçe haykırışlarıyla aynı gönül ikliminde buluşturup birliği, kenetlenmeyi ve silkinip ayağa kalkmalarını sağlayan bir Ozan Ârif vardı.

Hasta yatağında ömrünün son zamanlarında bile hâlâ kalbi vatan vatan diye çarpan Ozan Ârif'e ve anasına söven alçakları, it soylu şerefsizleri görüp kahrolduk.

Cenazesini boykot eden çapsızlar oldu.

Ozan Ârif'in o mübarek tertemiz cemaatinin arasına karışarak çevre kirliliği yaratmadıkları için cenazesine gelmeyişlerine sevindik.

Ozan Ârif gönüllerimizde yaşıyor, asırlar sonra da, nesiller boyu da O' hep yaşayacaktır.

Ne var ki, Ozan Ârif’e hakaret edenlerin öldükleri gün arkalarından lânetler okunacaktır. Daha ölmeden okunmaya başlandı bile.

ORHAN KILIÇOĞLU

YORUM EKLE