Bugün nasıl medya ve kültür sanat endüstrisi kullanılarak, gerçekler yalan; yalanlar gerçek
gibi sunuluyor ve kabul görüyorsa, yakın tarihimiz de bu tür kabullerle doludur.
Yakın tarihimiz derken, Osmanlı’nın son dönemini kastediyorum.
Hatta şöyle diyebiliriz: Bugün Türk toplumunun sürüklenmekte olduğu girdabın sebebi,
tartışmadan doğru kabul ettiği yalanlardır...
Millî kimlikle ilgili yalanlar, özellikle Karadeniz üzerinde etkili olmaya başlamakla birlikte,
gerçekleri ortaya koymak için olağanüstü çalışmalar, araştırmalar yapanlar da yok değil.
Bu araştırmacılar içinde, “Doğu Karadeniz Tarihi” yazarı Mehmet Bilgin’in ayrı bir yeri var;
çünkü o, neredeyse üzerimizden “kirli bir ceket gibi” çıkarıp atmamız istenilen Türk kimliği
üzerinde yakın tarihte cereyan etmiş olayları ortaya çıkarmakla, içine alındığımız “sera
ortamına” bir delik açıyor ve bu deliği genişleterek, temiz hava almamızı sağlamaya
çalışıyor.
Sera ortamına alınan sadece Doğu Karadenizliler değil, bütün Türkler...
Son zamanlarda, Pontus propagandası o derece kafa karıştırdı ki kendi soyunu sopunu iyi
bilen insanların yüreğine bile şüphe düşürüldü!
Bu şüphenin ötesinde, Karadenizli olmayanların, şakalarında veya öfkelendiklerinde
gösterdikleri tepkilerde alarm işaretlerine rastlanmaya başlandı.
“Benim anneannemin dedesi filanca etnik gruptandı” diyenleri mi ararsınız yoksa 61 plakalı
arabasını İstanbul’da yanlış yere park eden Trabzonlu’ya “Pontuslu” diye bağıran cahil
vatandaşı mı?
Durum bu noktaya geldiyse, televizyonlardaki bazı programların fayda yerine zarar verdiğini görmemiz gerekir...
Mehmet Bilgin, “Tartışmalar, toplumun bakışını bu noktaya getirdi. Doğu Karadeniz halkının Yunan asıllı olduğu, bugüne kadar dinlerini gizleyenlerin Hıristiyanlığa döndüğü iddiaları, sorumsuzca ve kasıtlı olarak gündeme getirilirken, gerçeklerin kamuoyuna sunulması engelleniyor.
Bütün bunlar, büyük bir kurgunun parçalarıdır. Daha da önemlisi, aynı kurgunun,
Osmanlı’nın son döneminde de sahneye konulduğundan ve bu yüzden büyük kitleleri
kaybettiğimizden habersiz oluşumuzdur” diyor...
Peki gerçek nedir?
Mehmet Bilgin, çoğumuza inanılmaz gelebilecek tarihi tespitini açıklıyor: “Doğu
Karadeniz’de tarih boyunca Yunanlı yaşamamış ki, burada yaşayanların soyunda bir
Yunanlılık olsun.
Doğu Karadeniz’in Yunanlılaştırılması çalışmaları, 1800’lerde kurulan misyoner okullarıyla
birlikte başlamış, bölgedeki Hıristiyan unsurlara Yunanca öğretilmek ve Yunan kimliği
verilmek istenmiştir.
Biliyorsunuz, Hıristiyan Karamanlılara da Yunanlılık aşılanmak istenmiş ve bunlar
mübadelede Yunanlı diye Yunanistan’a gönderilmiştir.
İbadetleri, mezar taşları bile Türkçe olan ve Oğuzlar’ın Avşar boyundan gelen Türkleri,
Hıristiyan oldukları için önce misyonerlere sonra Yunanistan’a teslim ettik.”
Doğu Karadeniz’de tarih boyunca Yunanlı yaşamadığını, tarihi kayıtlarla va belgelerle ortaya çıkaran Mehmet Bilgin, bölgedeki Hıristiyan unsurların hangi etnik kökene sahip olduğunu da açıklıyor:
“Osmanlı belgelerinde Türkçe isim taşıyan Hıristiyan unsurlarla ilgili birçok kayıt vardır.
Bunlar, Osmanlı’dan önce Karadeniz’in kuzeyinde devlet kurmuş Kumanlar’dır. 120’’te
İstanbul’un Haçlı ordularınca işgal edilmesinden sonra Trabzon’da kurulan Rum krallığını
oluşturan askeri güç de Hıristiyan Kumanlardır.
Kuman prensesleri Trabzon Sarayı’na gelin olmuş, çocukları hem Türkçe hem Yunanca
isimlerle anılmıştır. 1916’daki Rus işgali sırasında Trabzon’daki kiliselerin, İslami vakıfların
bütün kayıtları Rusya’ya götürülmüştür.
Bu kayıtlar üzerinde araştırma yapan Moskova Devlet Üniversitesi profesörlerinden Rüstem Şükürov, kilise kayıtlarından. o dönemin cemaatinin yüzde ‘0’nın Türkçe isimler taşıdığını tespit etmiştir.
İngiltere’nin kurduğu, masraflarının bir kısmını Kıbrıs Rum Devleti ve Yunanistan’ın
karşıladığı Bizans kürsüsü de vaftiz defterlerindeki bu kayıtları bulmuş ve yayınlamıştır.
Başlangıçta, bu isimlerin Türkçe olduğunu bilmiyorlardı, yoksa yayınlamazlardı...
Fatih Trabzon’a girdiğinde, Trabzon devletinin başbakanının ‘Altemur nam kafir’ olduğu,
mülkünün müsaderesiyle ilgili tapu tahrir defterlerinde kayıtlıdır.
Altemur’un bir Hıristiyan Türk olduğu kesindir.”
Konuya devam edeceğiz...