Bütün dünyada Enron şirketini batırmakla ün yapmış olan McKinsey şirketi ile danışmanlık anlaşması imzalayan Hazine ve Maliye Bakanlığı, sert eleştiriler gelince "Bakanlık bünyesinde Kamu Maliyesi Dönüşüm ve Değişim Ofisi kurulacak. Ofis, 16 bakanlığın mevcut çalışanlarından oluşturuldu. Ofisin, çalışma yöntemlerinde dünyadaki en başarılı örnekleri analiz edebilmesi için gerek görüldüğünde danışmanlık alması öngörülmüştür. Söz konusu danışmanlığın, hiçbir icra fonksiyonu ya da yetkisi olmayacaktır." diye açıklama yaptı.
Arkadaşımız Tuncay Mollaveisoğlu, konuyla ilgili olarak "Soru şu: bizi batırıyor dediğiniz merkezin aynı zamanda sizi kurtarmasını nasıl bekliyorsunuz? Bilmediğimiz ne?" dedi
Üstelik "Cumhur İttifakı"nın ortağı Devlet Bahçeli, bu karardan sonra da "Türkiye, ekonomik sabotajın üstesinden gelecektir." dedi ve McKinsey danışmanlık şirketiyle anlaşma yapılması konusundaki soruya, "Tartışmaya gerek yok. Maliye Bakanlığı cevaplandırdı" diye cevap verdi.
***
Ekonomik sabotajı kim yapmıştı?
Bu konuda Tayyip Erdoğan, "Ekonomimize yönelik saldırının doğrudan ezanımıza ve bayrağımıza yönelik saldırılardan hiçbir farkı yoktur. Amaç aynıdır. Amaç Türkiye'yi ve Türk milletini dize getirmektir, esir almaktır. Biz boynuna boyunduruk vurulmasındansa boynunun vurulmasını tercih eden bir milletiz. Terör örgütleriyle, içimizdeki ihanet çeteleriyle, binbir hileyle, desiseyle, tuzakla çökertemedikleri Türkiye'yi döviz kuruyla pes ettireceklerini sananlar, yanıldıklarını pek yakında göreceklerdir." diyordu.
Erdoğan şimdilerde ise terör örgütlerine ABD'nin silâh yardımı yaptığını açıkça söylemeye devam ediyor.
Aynı Erdoğan, Amerikalı iş adamlarına hitaben, "Yeni yönetim sistemimizde hızlı karar alma imkânına sahibiz. Uluslararası yatırımcıların daha çok yatırım yapması için gerekli yasal düzenlemeler yapmayı sürdüreceğiz" dediğine göre gerçekten kamuoyunun bilmediği çok şey var.
Biz yıllardır, Türk-ABD ilişkilerindeki o bilinmeyenleri apaçık sergiledik ama yeterli olmadı. Çünkü gerçekleri öğrenmek insanları incitiyor! Çoğunluk inanmak istediğine inanıyor. Oysa gerçeği tespit etmeden hiçbir işi doğru yapamazsınız. Verdiğiniz oy da sakat olur!
***
Peki Amerika kendi egemenliği söz konusu olunca ne yapıyor? Foreign Police'de Michael Hirsh, 28 Eylül tarihli makalesinde ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'un faaliyetlerini incelerken önemli hatırlatmalar yaptı:
"Trump'ın BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmanın, temel olarak tavizsiz bir ekonomik milliyetçi olan Stephen Miller'ın yardımlarıyla tasarlandığı söyleniyor ancak cumhurbaşkanının kullandığı bazı ifadelerin doğrudan Bolton'un birçok yazı ve yorumundan alıntı yapıldığı görülüyor.
Trump, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin yetkilerini tanımayacaklarını söylerken, 'Amerika'nın egemenliğini, hiçbir zaman, seçilmemiş, küresel bir bürokrasiye asla teslim etmeyeceğiz' diyerek, Bolton'un sözlerini tekrarladı.
Bolton, yıllarca, uluslararası örgütlerde seçilmemiş 'küreselci' elitlerin meşruluğunu reddetti. ABD Anayasası onlara hiçbir rol vermediği için Amerika'nın eylem özgürlüğü üzerinde hiçbir etkileri olmamaları gerektiğini söyledi. Nitekim bu tutum Amerika'nın BM İnsan Hakları Konseyi'nden aniden çekilmesini sağladı!
Şimdi Bolton, 'Bolton rüyası'nı yaşıyor. Onun dünya görüşü, görünüşte resmi ABD politikası haline geldi."
***
Peki, Türkiye kimin rüyasını daha doğrusu kâbusunu yaşıyor? Türkiye'nin ekonomi politikası, uluslararası ilişkileri tam bir kâbus gibi... Nesrin Ünal'ın belirttiği gibi "Babuna ile vücudumuzun genetik şifresi ellerine geçti. Kozmik oda ile güvenliğimizin genetik şifresi ellerine geçti. McKinsey ile de ekonomimizin genetik şifresi ellerine geçecek."
Bu kadar çelişkili, mantıksız, Türkiye'nin çıkarlarına aykırı politikalar ancak bir kâbusta görülebilirdi. Türkiye'yi yönetenlerin görevi bu kâbusu, bazen "Yeni Osmanlı" bazen "millî bekâ" gereği diye göstermekten öteye gitmiyor. Bunun da asıl amacı iktidarda kalmak!
Muhalefetin rolü de gidişatı meşrulaştırmak değil mi?