Şayet Mehmet Akif Ersoy 1980 öncesinin o zor günlerinde; kızıla, sarıya ve her türlü emperyalizme karşı imkânsızlıklar içinde mücâdele eden Ülkücüleri görmüş olsaydı, inanıyorum ki Çanakkale’de savaşan Türk askerleri için yaptığı ‘’BEDR'İN ASLANLARI ANCAK BU KADAR ŞANLIYDI’’ benzetmesini ülkücüler için de yapardı.
Zira Çanakkale’yi geçemeyen aynı düşman, 1980 öncesinde içimizden devşirip beslediği çeşitli anarşist gruplarla bizi içeriden çökertmeye çalışıyordu.
Bu arada;
Devlet aciz bırakılmış,
Hükumetler teslim alınmış,
Emniyet belli yıkıcı mihrakların (Pol-Der) kuklası yapılarak elli kolu bağlanmış,
Basın ise, dönme ve devşirmelerin ellerinde vatanseverlere çevrili, tahrip gücü yüksek bir silâha dönüşmüştü.
Her türlü kahpenin yekvücut olup ölüm kusan namlularını Türk'e doğrulttuğu böylesi karanlık bir ortamda güveneceğimiz önce Allah'ımız, sonra da ÜLKÜCÜ TÜRK GENÇLİĞİMİZ vardı. Her biri ayrı bir iman eri ve Türk'ün çerisi olan bu mübarek gençlik, vatanını emperyalist hainlere çiğnetmedi, dünya durdukça da çiğnetmeyecektir! Ne yazık ki ülkücü gençlik şu an Balgat Beylerinin prangası altındadır!
ÜLKÜCÜ DAVA NEDİR DİYE SORSALAR;
İlahi aşkın gönüllerde tecellisiyle, SIRAT-I MÜSTAKİM çizgisinde olup, büyük bir ihlâsla "yılanın gömleğinden sıyrılışı misâli" dünya sevgisinden sıyrılarak TÜRKLÜK ŞUURUNDAN hareketle, devletin ve milletin bekası uğruna verilecek kutsal mücadele esnasında karşılaşılacak çile ve mûsibetlere karşı gösterilecek sabrın, metanetin ve bu uğurda içilmesi mukadder olan ŞEHADET ŞERBETİNE duyulacak sonsuz bir muhabbetin ifadesidir...
Bu ifâde;
Vatan, millet, din ve devlet uğrunda vermiş olduğumuz BEŞ BİN ÜLKÜ ŞEHİDİNİN ruh hallerinde, darağaçlarında can veren Pehlivanların – Duracıkların- Baktemurların- Kerselerin ve diğerlerinin şehadetlerinde saklıdır…
Bu ifâde;
Özmenem, İmamoğlu ve Önkuzuların, Fırat Çakıroğlu ve Sinan Ateşlerin, dahası 5000 Bin ülkücü şehidin mezar taşlarında kitâbeleşen bir devrin öyküsüdür.
Ülkücüler, böylesi mübarek bir nesil olunca, o zaman;
İstiklâl Marşı Şâirimiz merhum Âkif’in ‘’BEDR’İN ASLANLARI ANCAK BU KADAR ŞANLIYDI’ sözünün, 1980 öncesi dönemde ki tek muhatabının ülkücüler olduğunu söylemek;
Bir hakkın teslimi
Ve bir gerçeğin ifadesidir.
BEN ÜLKÜCÜYÜ VE ÜLKÜCÜ DAVAYI ANLATTIKÇA;
Evet ben ülkücü davayı, İslâmi, insâni, Turani ve Türklük şuuru boyutlarıyla ele alıp anlattıkça inanın öyleleri çıkıyor ki karşıma, adamların kinleri, öfkeleri ve kıskançlıkları kabarmış, gözleri yuvalarından dışarıya fırlamış, neredeyse bana ''Ülkücü ve ülkücü davayı bir daha bu kadar güzel anlatma, sen ülkücü davanın yüceliğinden, fâziletlerinden, Türk'ün asâletinden bahsettikçe bizler uyuz olup kaşınıyoruz..'' diyecekler!
Türk Türklüğüyle,
Türk ülkücülüğü ile övündükçe;
Soysuz haset eder, kin besler uyuz olur.
Ülkücüye havlayarak tedâvi olacağını zanneder!
Biz ülkücüler;
Allah'ın, Türk milletine nadide birer hediyesi olup,
Türk'ün fıtratından ve Türk tarihinin derinliklerinden süzülüp gelen birer insanlık numunesi ve değerler manzumesiyiz. Ne mutlu bizlere.
Dünya var oldukça ve Balgat zihniyetinden uzak durdukça kıyamete kadar bakiyiz, kökü mâzide âtiyiz.