Ne diyordu Rahmi Koç? “Gerekli bütün yasalar çıktı. Artık tâviz vermeden
bunların uygulanması gerekir.
Bizde para kalmadı. Yabancı sermayeye engel çıkarmamalıyız” diyordu
değil mi?İşte yabancı sermayenin önündeki bütün engeller kaldırıldı.
Bugüne kadar geçen CFR-IMF yasalarının ne anlama geldiğini defalarca
yazdık ama kimse anlamak istemedi.
Bill Clinton’ın uzun yıllar danışmanlığını yapan Dick Morris,
“Türkiye’nin sahibi IMF’dir. IMF, parasını verip Türkiye’yi satın aldı.
Bu yüzden Türkiye güçlük çıkaramaz” diyerek durumu özetlediği halde,
hala kimse anlamak istemiyor...
IMF, krize sürüklediği Türkiye’ye borç parayı verirken; “Tank ihalesi
İsrail’e” şartını koyuyordu. Böylece, Türkiye güvenlik politikalarına da
IMF’yi yöneten güçleri bulaştırmış oluyordu...
Meğer, Ankara ile Washington arasında Nitelikli Sanayi Bölgeleri
kurulması için karar alınmıştı! Yasası çıkmıştı ya! ABD Türkiye’ye
“İsrail ile yaptığımız serbest ticaret anlaşmasına ülkenizi de dahil
ediyoruz. Ancak bu bölgelerin açılması için İsrail’in de onayı gerekir”
demişti...
11 Eylül saldırısından 48 gün önce, “3. Dünya Savaşı çıkaracaklar ve
buna ‘Batı ile İslâm’ın savaşı’ diyecekler. İsrail Başbakanı Şaron
durdurulmalı, yoksa dünyayı kana bulayacak” diyen ABD Başkan adayı La
Rouche haklı çıkıyor.
La Rouche, 11 Eylül’den sonra, “Bunu yapanlar, hedeflerine ulaşmak için
ileri hareketlerine devamla, başka operasyonlar da yapacaklardır. Halk
kışkırtılacak, hükümet savaşa sürüklenecektir.
ABD ve daha pek çok ülke için tehdit oluşturan İsrail’i ve Şaron’u
durdurmalı ve Orta Doğu’da barışı sağlamalıyız. Çünkü buradaki kriz,
Asya’da verilmesi planlanan savaşın bir parçasıdır” diyordu. La Rouche,
daha sonraki açıklamalarında da “Şu ana kadar Müslümanları Taliban ve
Usame Bin Ladin’in yanına itemediler.
Batı-İslam savaşı çıkarabilmek için Şaron ve ABD’deki işbirlikçileri
vasıtasıyla, İslam dünyasının Kabe’den sonra en önemli mabedi olan
Mescidül Aksa’yı bombalayabilirler” diye konuşuyordu.
Araplar’ı Osmanlı’ya karşı kışkırtan da bugün İsrail’i destekleyen
güçler değil miydi?
Filistin’i Abdülhamit’ten parayla satın alamadılar, Osmanlı’yı
çökerterek, 1800’lerden itibaren misyoner okulları ile altyapısını
oluşturdukları İsrail devletini, 2. Savaş sonunda kurdular. O zaman da
Osmanlı’nın borçlarını koz olarak kullanmak istemişlerdi...
Atatürk döneminde uçak fabrikası sahibi olan Türkiye’nin 1938’den
sonraki yöneticileri, ekonomiyi yabancı ellere vererek, güvenlik
politikalarını da İsrail’in arkasındaki güçlere teslim etmiştir. Ancak
Türk Milleti direnecektir! İsrail, küçük bir devlet olabilir...
Arkasındaki güce bakın siz! Dolar basma hakkını elinde bulunduran,
ABD’yi 6 trilyon dolar borçlandıran Federal Reserv kimin elinde? Federal
Reserv Başkanı Alan Grenspeen mi büyük, yoksa genel müdürü konumundaki
Bush mu?
Balkar Türkleri’nden Örüzlan Bolat, “Bundan böyle de çocuklar
öldürülürse, gezegenimizdeki herhangi bir insan topluluğu üzerinde
baskı, şiddet uygulanırsa, insan soyunun yaşamaya hakkı yoktur. Yeryüzü
gezegeni ölümsüz değildir.
Ama insanlık ayrı bir gerçektir, vardır ve o, evrende her zaman var
olmalıdır” diyor...
Onun için, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da, Afganistan’da
veya Ruanda’da çocukların öldürülmesi, bütün insanlığın meselesidir...
Bu çocuklara sahip çıkmak, kendi çocuğuna sahip çıkmak gibidir...
İHH yetkililerinden bir mektup aldım, aynen yayınlıyorum.
Sayın Aslan Bulut,
30 Haziran 2003 tarihli Yeniçağ gazetesinde yer alan “Türkiye nereye
bakıyor?” başlıklı yazınızla ilgili bazı hatırlatmalar: Yılladır
Çeçenistan insanının yaralarını sarmaya çalışan bir yardım kuruluşunun
başkanı olarak, Çeçen davasının en kritik dönemlerinden birini
yaşadığını belirtmemiz gerekiyor.
İşgal edilmesinden bu yana çok değişik baskı ve yıldırmalara maruz kalan
Çeçenistan, bugün kasten çıkarılan bir takım uydurma propagandaların
kurbanı olmak üzeredir. Bu propagandanın adı “vahhabizm” suçlamasıdır.
Rusya ve diğer emperyalist güçlerin gerek Balkanlar’da ve gerekse
Kafkasya’da içine düştüğü zor durumdan kurtulmak ve yayılmacı emellerine
karşı duran insanların hayat damarlarını kesmek için uydurduğu
“terörist”, “vahhabi” veya “filanca grubun elemanı” gibi yaftalar,
psikolojik savaşın en zirve noktalarını oluşturmaktadır.
Dün Bosna’da, Kosova’da, bugün Çeçenistan’da mücadele veren insanlar
hakkında oluşan kamuoyu desteğini baltalamak ve böylece dikkatleri başka
yönlere çekerek yok etmek için çıkarılan bu kasıtlı haberlerin son
aylarda olağanüstü bir artış göstermesi dikkat çekicidir.
Özellikle Çeçenistan’daki Rus yanlısı Kadirov Hükümeti’ne bağlı bir
takım kişilerin Türkiye dahil dünyanın değişik ülkelerine giderek, Çeçen
davasına destek veren insanların kafasını karıştırma çabaları giderek
yoğunlaşmıştır.
Bu kişiler, bir yandan Çeçenistan’ın bağımsızlık mücadelesini “vahhabi”
suçlamasıyla karalamaya çalışırken, bir yandan da mültecilere yapılan
yardımları kesmek için (yardım kuruluşlarına yönelik) başka iftiralara
yeltenmektedirler.
Bu tür kişilerin yalanlarına karşı dikkatli olmak gerektiğini bir kez
daha hatırlatır, tüm Çeçen halkının Aslan Meşhedov’un liderliğinde yek
vücut olarak hayatta kalma mücadelesi verdiğine dikkatlerinizi çekeriz.
Av. Bülent Yıldırım
İHH İnsani Yardım Vakfı Başkanı