Yoksulluk birinci tehdit!

Diyeceksiniz ki, “Bu para-kredi işlerine niçin bu kadar önem vermeye
başladın?”
Doğrusu, bugüne kadar hata etmişiz... Biz para ile ilgilenmediğimiz
için, para hiç hak etmeyen ellerde toplandı. Sonuçta hepimizin geleceği,
bir avuç insan tarafından belirlenmeye başlandı...

Bugün, insanlarımızın yoksullaşması, ülke güvenliğini tehdit eden
birinci unsur haline geldiyse, sermaye yapısını bir an önce
değiştirmekten başka çare yoktur.
Türk halkı, açlıkla terbiye edilmeye çalışılıyor; hatta CFR-İMF
yasalarıyla açlığa mahkum edilirken, topraklarını elinden çıkarmaya da
zorlanıyor...
Tahkim yasası, Endüstri Bölgeleri Yasası, Şeker Yasası, Tütün Yasası,
Petrol Yasası, Maden Yasası, İkiz Sözleşmeler, Hazine Arazileri’nin
Satışı, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Yasası, Kamu Yönetimi ve Yerel
Yönetimler Reformu derken, Türkiye’nin Türkler’in elinden çıkarılması
süreci başlatılmış oldu...
Maliye Bakanı, Anglo Sakson-Yahudi sermayesine toprak satmak için adeta
yalvarıyor! Halkın elinde sermaye bırakılmadığı için, özelleştirme,
yabancılara devir demek oldu...
Zaten büyük sermaye, yabancı sermaye demektir artık...

O halde acil olarak bütün Türk halkına yeni bir girişim gücü
verilmelidir. Bu gücü, topyekün bir kalkınma seferberliği çerçevesinde
verilecek krediler sağlayacaktır.
Bu ülkede yeteri kadar para bırakılmamıştır ancak ülkenin zenginliği göz
önüne alınırsa, bu zenginliğin karşılığı olacak kadar para basılabilir.
Tıpkı Federal Reserv’in dolar basması gibi...
Üstelik onlar, karşılığı olmadığı halde basıyor...
Türkiye’nin nüfusu, basılacak paraya artı değer katacak kadar
kalitelidir...
Zaten, bugüne kadar sürdürülen ekonomi politikaları, ülke kaynaklarını
dışarıya transfer etmekten başka bir işe yaramamıştır.

IMF ve Dünya Bankası’nın eline düşmüş ülkelerden biri olan Bangladeş’in
durumunu Prof. Dr. Muhammed Yunus anlatıyor... Türkiye ile kıyaslayarak
okuyalım:
“Son 26 yılda sağlanan 30 milyar dolar tutarındaki dış yardımın yüzde
75’i nakit olarak Bangladeş’e ulaşmamıştır.
Bunun yerine araç gereç, mal, malzeme ve danışmanların, yüklenicilerin,
uzmanların maliyeti şekline dönüşmüştür. Bazı zengin uluslar, dış yardım
bütçelerini, kendi insanlarına iş bulmak ve kendi mallarını satmak için
kullanır.
Bangladeş’e nakit olarak ulaşan, kalan yüzde 25’lik yardım da yerel
tedarikçilerden, yüklenicilerden, danışman ve uzmanlardan oluşan çok
küçük bir seçkinler grubunun eline geçmiştir. Bu paranın büyük bölümü,
ülke ekonomisine ya da işgücüne en küçük bir katkısı olmayan, yabancı
kökenli tüketim mallarının alımında kullanılmıştır.
Finansörlerin parasının büyük bir bölümünün de satın alma kararlarını
veren ve sözleşmeleri imzalayan yetkililer ile politikacılara komisyon
olarak ödendiği yolunda yaygın bir inanış vardır. Sorun, dünyanın her
yerinde aynıdır.”

Türkiye, 200 milyar dolarlık milli hasıladan 150 milyar dolara düşerken
250 milyar dolar da borçlanmıştır.
IMF-Dünya Bankası politikalarının sonucu budur, zaten hedef Türkiye gibi
ülkeleri, uyuşturucuya alıştırır gibi borca alıştırmak ve teslim
almaktı, büyük ölçüde bunu başardılar...
Bu sebeple, çıkardıkları yasalarla Türkiye’nin yasama, yürütme ve yargı
yetkisini kısmen ellerine geçirdiler; şimdi yapacakları iş, tapu
tescilinden ibarettir!
Türkiye’yi bugüne kadar yönetenlerin hizmet ettiği politikalar, ülkenin
tapusunun yabancılara teslim edilmesi sonucunu getirmiştir.
O halde, vatandaşa durumu açıklayıp, olağanüstü önlemler almak
zamanıdır. Durum, savaş halinden de beterdir; çünkü bu ekonomik buhran,
Türkiye’yi bir savaş kaybetmişçesine, topraklarını terke zorlamaktadır.
TBMM’den çıkan yasalar uygulandıkça, bu ülkede Türkler’in elinde tapu
kalmayacaktır.
Bu durumda, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin güçlü olmasının hiçbir anlamı
kalmayacaktır!

Türkiye, yeniden Cumhuriyetin kuruluş yıllarında olduğu gibi, büyük bir
kalkınma hamlesi başlatmak zorundadır.
Bu hamle, toplumun en alt katmanlarını harekete geçirecek ve onları
ekonomik hayata yeniden kazandıracak nitelikte ve büyüklükte olmalıdır.
Muhammed Yunus’un belirtiği gibi, “Eğer toplum, bazı lokomotiflerini
çalıştıramazsa, en alttaki katmanlar görmezden gelinirse, ekonominin
birleşmiş gücü çok daha azalacaktır.
Mikrokredi, toplumun ihmal edilen altsınıflarının minicik ekonomik
lokomotiflerini ateşler. Çok sayıda minicik lokomotif çalışınca, sahne
büyük olaylara hazırlanabilir.

Hayırseverlik, sorumluluklarımızı üstümüzden atmanın bir yolu haline
gelmiştir.
Hayırseverlik, yoksulluğa çözüm değildir.
Hayırseverlik, yalnızca inisiyatifi yoksulların elinden alarak
yoksulluğu sürdürür.
Asıl konu, herkes için eşit bir oyun alanı oluşturmak, her insana adil
ve eşit bir şans tanımaktır.”

Türk insanı, kendi vatanında kendisine hiçbir şans tanımayan soygun
düzenini bir an önce sona erdirmezse, toprağı-tapusu ile birlikte,
şerefini-haysiyetini de kaybedecektir. Bir millet şerefini kaybederse,
zaten yok olmuş demektir.

Türk Milleti!
Kaderine sahip çık! Milli, dini ve insani değerlerini istismar ederek,
ülkeyi bu hale getirenlerden hesap sor.
Hâlâ parti çıkarları peşinde koşan uşak ruhlu insanları, partilerden,
devlet yönetiminden ayıklamazsan yok olacaksın...

YORUM EKLE