Yunanistan’ın Ege’deki taciz iddiaları ile ilgili olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ni “Türkiye’deki askeri yönetim” ifadelerini kullanarak suçlaması karşısında, hükümetten, bu satırların yazıldığı dakikaya kadar ciddi bir cevap gelmedi!
Başbakan Tayyip Erdoğan, Türk uçaklarının Ege’ye silahsız çıkmasına rağmen Yunan uçaklarının silahlı uçuş yaptığını hatırlattı.
Güney Kıbrıslılara vizelerin kaldırılması gibi açılımların karyı tarafta rahatsızlık oluşturduğunu da hatırlatan Erdoğan, “Bir de şu etkileyebilir diye düşünüyorum: Biliyorsunuz Yunanistan’da seçimler artık yaklaştı. Bu sebeple belki halkın nabzına yönelik bazı söylemler geliştiriliyor olabilir.
Fakat temennim odur ki böyle olmasın. Çünkü hükümet olarak Yunanistan ile bu münasebetleri ileriye götürmek, barışa taşımak niyetindeyiz” dedi!
Erdoğan TSK’ya yönelik siyasi suçlamaya cevap vermedi!
Başbakan Vekili, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül ise Ege Denizi ile ilgili konularda Türkiye’de asker, sivil, hükümet ayrımı olmadığını, Ege’ye ilişkin son gelişmeleri Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu ile görüşeceğini söyledi.
Genelkurmay Başkanlığı’nın konuya ilişkin yaptığı açıklama ile “askeri kanadın hükümetin bu konuda açıklama yapmamasından rahatsızlık duyduğu yönündeki” haberlerin hatırlatılması üzerine Gül, “Hepimiz rahatsız oluruz.
Bu gibi konularda asker, sivil, hükümet ayrımı söz konusu değildir. Bizim bütün amacımız Ege’nin gerçekten bir barış denizi haline gelmesidir.
Bunun için herkesin yapması gereken şey, dikkatli hareket etmektir.
Lüzumsuz şekilde olayları tırmandırmanın anlamı yok. Yapmamız gereken şey nedir? Türk-Yunan işbirliğini bütün dünyaya göstermektir. Bu, her alanda yapılacak işbirliğidir. Çünkü
hepimizin menfaati bu bölgede barış içinde karşılıklı birbirimize saygı göstererek yaşamaktır” dedi...
Görüldüğü gibi suçlamalara Gül’den de bir cevap çıkmadı...
İnsanın ‘Siz kimden yanasınız?’ diye sorası geliyor...
Yunanistan, sizin ülkenizde askeri yönetim bulunduğunu söylüyor; cevap vermiyorsunuz, yani susarak Yunanistan’ı doğrulamış oluyorsunuz...
Kendi silahlı kuvvetlerine yönelik suçlamaya cevap vermeyen bir hükümet sözkonusu...
Konu hakkında en ciddi tespiti ANAP Genel Başkanı Ali Talip Özdemir yaptı.
Özdemir, Yunanistan’ın Türkiye’nin hava sahalarını ihlal ettiği iddiaları ile ilgili olarak, “Maalesef hükümet, Yunanistan ile orduyu karşı karşıya getiriyor. Halbuki bu, büyükelçiler, hükümetler arasında konuşulacak bir konu. Ordunun bu konuda gündeme getirilmemesi gerekir” dedi.
İHANET SÖZLEŞMELERİ
Abdullah Gül, TBMM tarafından 4 Haziran’da onaylanan “Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme” ile “Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme”’ hakkındaki değerlendirmelerin hatırlatılması üzerine, kamuoyunda bu konudaki görüşlerin bilgi eksikliğinden kaynaklandığını iddia etti!
Gül, söz konusu sözleşmelerin 1976 yılında BM tarafından kabul edildiğini hatırlatarak, “Bu iki sözleşmeyi onaylayamayan ülkelerin listesine bir bakın, bu ülkeler arasında Türkiye’yi görmek ister misiniz, istemez misiniz?” diye konuştu.
Gül, Türkiye’nin sözleşmelerin bazı bölümlerine ilişkin çekincelerinin olduğunu da sözlerine ekledi.
Çekincelerin hiçbiri sözleşmelerin ana maddelerine konulmamış!
Niçin bunu söylemiyorsunuz? Hem niçin bu sözleşmeleri yangından mal kaçırır gibi TBMM’den süratle geçirdiniz? Milletvekilleri, bu sözleşmeleri okumadan nasıl oy verdi, açıklar mısınız?
TAHA AKYOL DA YANILTIYOR
Milliyet gazetesinde Taha Akyol, sözleşmelerdeki kendi kaderini tayin hakkının sömürgeciliğe karşı olduğu yonünde BM kararları bulunduğunu, ayrıca çekincelerin yeterli olduğunu yazdı.
Akyol da kamuoyunu yanıltıyor.
Sözleşmelerde böyle bir hüküm olmadığı gibi, kendi kaderini tayin hakkının ulus devletleri parçalamak için kullanıldığı yönünde Yugoslavya gibi örnekler var...
Zaten kendi kaderini tayin hakkı ilk defa Wilson prensipleri ile gündeme getirilmişti ve Türkiye’deki hedefleri Ermenistan ve Kürdistan kurmaktı...
Türkiye bunun için işgal edilmişti. Kızılırmak’ın Batısı da Yunanistan’a verilecekti.
Atatürk, bunun karşısına Türk Milleti’nin bir bütün olarak kendi kaderini tayin hakkını kullandığı ilanıyla çıkmıştı...
Tabii Türk Milleti kendi kaderini, ancak savaşı kazanarak tayin edebilmişti...
Bunları nasıl unutabiliriz?